Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Avatar photo
Nilüfer Akıngül

AHLÂK

Pilanlı-programlı yaşıyoruz. Artılarlarıyla eksileri tartıp kendi aklımızı gücümüz nisbetinde kalbimize monteleyip yaşamın ortasına asılmış şamdan gibi, zaman deryalarında mum misali ömürden yiye yiye yüzüyoruz adeta. Yaşamak için bir vücudun ve o vücudun gereksinimlerinin olması kafi. Ancak bana insan nedir deseler, şeksiz şüphesiz ” Et kemik libasını takmış bir gönül” derdim.
Cennetten sürgün düşüşün ardından geçen onca zaman bize şunu gösteriyor ki ‘Adem olmak, fiziksel yapıdan ziyade aslında tüm dinlerin ana teması olan ahlâka haiz olabilmektir’ Peygamber efendimiz (s.a.v)’in de ” Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadis-i şerifi de bu minvalde oldukça önemli bir yere sahiptir.
Günümüz piskologlarının diline pelesenk ettiği “Nasıl mutlu oluyorsan, kendini nasıl mutlu hissediyorsan onu yap ve öyle yaşa” Telkinlerine tepkiliyim, zira belki benim mutluluğum başka birinin mutsuzluğunu inşa edecek. Zalim zulümden, adil adaletten mutlu olur. Benim kendi keyfime göre bina etmeye çalıştığım hayat düzeni bir başkasının hayatının düzen ihlalini iştigal edebilir. O halde nasıl yaşamalı insan? İnsan her ne kadar cismani olarak dünyanın madde aleminde yer alsa da aslında her insanın insan olmadığı hususunda muhakkak ki mutabıkız.
Malumunuz büyük bir deprem oldu acımız taze ve yaramız derin . Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen bu acının içerisinde, iliğimizle, etimiz-kemiğimizle, ruhumuzla kıvranmaktayız. Altı Şubat depreminin bir değil, iki değil, tam on şehirde büyük bir yıkıma sebep olması ve bu yıkımlardan yükselen feryat tüm Türkiye’nin hatta tüm dünyanın ağır bir imtihanıdır. Ne tuhaftir ki bu süreçte enkazın altında canlarını dişlerine takarak, hiç bir menfaati olmadan insan kurtaranlar da insan, çıkardıkları o kadının ‘Sana bakacak yerimiz yok anne’ diyen ve onu bu soğukta ortada bırakarak, sıcacık evine giden evlatları da insan. Elinde avucundakini hatta elinde yoksa borç alıp depremzedelere nakdi ve ayni yardım yollayan da insan, o yardım malzemelerini yağmalayan hatta götürüp marketlere satarken polisin enselediği karaktersizler de insan. Bu örnekleri çoğaltmak çok da zor olmasa gerek. İki kutuplu yuvarlak dünyanın içerisine hapsolunduk. Bir nefes almayla başlayan, bir nefes vermekle nihayetlenen ve bu zaman dilimine ömür denilen yerdeyiz. Kimin ömrü ne kadar bunu bilmek imkansız? Önemli olan; bu zaman zarfında ahlak tuğlalarıyla gönlümüzün seddini örerken aslında bir nevi Allah’ın o gönle tecellisinin zeminini hazırladığımızın şuuruna varabilmek. Biraz daha dürüst olmalıyız belki de kendimize, çünkü bu bize olan özsaygımızın gereğidir. Bir insan kendini sevmezse kimseyi sevemeyeceği gibi kendine dürüst olmaz ise başkasına da dürüst olamayacaktır. Belki de bunu farkedebilmek için müfredatlara bir ahlâk dersi eklenmelidir.
Confucius “Ahlâk ve üçkağıtçılık, terazinin iki ayrı kefesinde yer alır; biri çıkarsa biri iner” derken Eflatun
“Ahlâk da sanatta olduğu gibi hiç konuşulmaz; ancak yaşanır” diye ahlâk kuramını ifâde etmektedir.
Uzun lafın kısası “İnsanlığı insanlık düşürebildiği gibi aynı şekilde insanlığı ancak insanlık yükseltebilecektir. O da ancak ahlâk ile mümkündür”
Vesselam…

LEYLİFER
Nilüfer Akıngül

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ