Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Seyfüddîn Ebû’l-Berekât Ahmed Hazretleri

Seyfüddîn Ebû’l-Berekât Ahmed Hazretleri

Seyfüddîn Ebû’l-Berekât Ahmed Hazretleri

FacebookTwitterTelegramWhatsAppPaylaş

Mevlânâ Seyfüddîn Ebû’l-Berekât Ahmed (Kuddise Sirruh)

Allah dostlarının (Kaddesallâhu Esrârahum) hayatını okumak ve onların halleriyle hallenmeye çalışarak Cenâb-ı Hakk’ın (Celle Celâluhû) rızasına erişme yolunda sa’y etmek taliplerin mesleğinin en önemli unsurudur. Evliyanın isimlerini ezberlemek bile Bârî Teâlâ’nın rızasını celbetmeye bir vesiledir. Şeyhülislam Ebu İsmail Abdullah el-Herevî (Kuddise Sirruhû) şöyle buyurmuştur: “Her büyükten bir söz ezberleyiniz. Buna gücünüz yetmezse onların adını aklınızda tutunuz. Böyle ettiğiniz takdirde büyük bir manevî nasip elde etmiş olursunuz.”

Silsile-i Meşayih’in (Kaddesallâhu Esrârahum) yirmi altıncı halkası, zahirî ve batınî ilimlerin camii; sûrî ve manevî kemalât sahibi, zühd, takva, ibadet ve Şeriat-ı Ğarrâ’ya ittiba ile muttasıf olan; rabbânî ilhamlar ve müceddidî sırlar sahibi, kutlu yolun yolcularının yol göstericisi ve mürebbîsi, ariflerin öncüsü; dinin keskin kılıcı, Muhyissünne Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed el-Fârûkî hazretleridir (Kuddise Sirruhû). Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed hazretleri (Kuddise Sirruhû)  1055 (M.1645) senesinde Serhend’de dünyaya gelmiştir. Rivayet edildiğine göre doğduğunda bir melek görünmüş ve “Selam olsun ona (Yahyâ [Aleyhisselâm]); doğduğu günde de, öleceği günde de, diri olarak (kabrinden) çıkarılacağı günde de!”  âyet-i kerîmesini okumuştur. Urvetü’l-Vüskâ Muhammed Masum Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhû) beşinci oğludur. Mevlânâ Muhammed Ma’sûm’un (Kuddise Sirruhû) altı oğlu olup hepsi de zamanın büyük evliyası, cihanın gönül kıblesiydi.

Babasının ve dedesi İmam-ı Rabbânî Ahmed el-Farûkî es-Serhendî hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) marifetullah kaynağından içen Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât’ın (Kuddise Sirruhû) çocukluğundan itibaren ileride büyük bir velî olacağı belli olmaktaydı. Seyfüddîn Ebu’l-Berakât hazretleri (Kuddise Sirruhû) babası ve dedesinin yeniden yeşerttiği tasavvuf faaliyetlerini hızlandırmış, ömrü boyunca selef-i salihînin izinden ayrılmayıp onlara bağlı kalan bir veli olmuştur.

Mevlânâ Seyfüddîn Hazretleri’nin İlim Tahsili ve Yetişmesi

Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed (Kuddise Sirruhû) küçük yaşta hafızlığını ikmal etti. Daha sonra amcası Muhammed Saîd’den aklî ve naklî ilimler okudu. Daha sonra ilimde iyice derinleşerek marifetullah’la yoğuruldu. Babası ve şeyhi Mevlânâ Muhammed Ma’sûm es-Serhendî Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhû) teveccühüyle kısa zamanda yüksek makamlar elde etti. Mevlânâ Muhammed Masum hazretlerinden (Kuddise Sirruhû) sonra irşad ve tebliğ vazifelerini devam ettirdi.

عروة الوثقى وسيف الدين صكره
نور نسبت اردى تا سيد نوره

“Urvetü’l-Vüskâ ve Seyfüddîn sonra,
Nûr-u nisbet erdi ta Seyyid Nûr’a.”

Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed (Kuddise Sirruhû) âlimlerin ve velilerin etrafında dolandığı bir gönüller sultanıydı. Tıpkı gecenin karanlığında canlılara yol gösteren ayın etrafında dolaştığı bir güneş misali… Mümtaz kişiler arasında başköşeye oturma şerefi ona aitti. Öyle ki sultanlar, vezirler ve kumandanlar bile onun manevî terbiyesi altında din-i mübîn-i İslâm’a çok hizmet etmişlerdir.

Seyfüddîn Ebûl-Berekât Ahmed Hazretleri

Mânevî Vazifenin Tevdî Edilişi ve Bâbür Şâh’ının Mevlânâ Seyfüddîn Hazretleri’ne İntisâbı

Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed hazretleri (Kuddise Sirruhû) babasının emriyle insanların manevî terbiyesi için Delhi’ye gitti. Burada Celâlüddîn Ekber Şâh’ın torunu Babür hükümdarı Âlemgîr Evrengzîb isminde bir hükümdar vardı. Bu zat Mevlânâ Seyfüddîn Hazretleri’ne (Kuddise Sirruhû) intisap etti, tarikat meşguliyeti aldı. Sultan Âlemgîr gecelerini ihya etmeye ve tarikat-ı aliyye ile meşgul olmaya başlayıp eski hallerini düzeltti. Mezkur hükümdar şu anda Fetâvâyı Hindiyye olarak maruf olan Hanefî fıkıh kaynaklarından Fetâvâ-yı Âlemgîriyye’yi yazdırmış, resmî makamlar tarafından bu kitabı uygulamaya koydurmuştur. Osmanlı medreselerimizde de okutulmuş olan bu eser halen rahlelerde konulup okunan bir eserdir. Mevlânâ Seyfüddîn (Kuddise Sirruhû) sultanın bu güzel hallerini kardeşi yoluyla babasına yazdığında, Mevlânâ Muhammed Ma’sûm bu durumdan çok memnun oldu. Daha sonra kardeşi Hace Muhammed Ubeydullah (Kuddise Sirruhû),  kardeşine gönderdiği mektupta şunları yazmıştır:

“Rabbime iki defa hamd ederim. Resûlü ve Habîbi’ne iki kere salâtü selâm ederim. Kemal mertebeleri sahibi, çok aziz ve kerîm kardeşim Hâce Seyfüddîn (Kuddise Sirruhû)! Bu hakikatten uzak olan asiden bol bol selam ve iyi dualar kabulünüze arz olunur. Bu fakirin namına gönderdiğiniz muhabbet ile dolu ve yanında kalplerimizin kıblesine (babamıza) kendi kalp hallerinizi ve padişahın hallerini bildiren mektubunuz geldi, bizi çok sevindirdiniz. Mısra:

Saadetler size ki, bizi mutlu ettiniz.

Bu miskin her ne kadar kendi görüşüne itimat etmez ve bunları bildirmeyi makamınıza layık görmezse de zaman müritlerin gönüllerinin kıblesi ve müşkillerinin çözücüsü Hazreti Îşân (Muhammed Ma’sûm Hazretleri Kuddise Sirruhû) bu görüşlerimin çok doğru olduğunu bildirdiklerinden yazmaya cüret ediyorum… Bir defasında gördüm ki Hak talipleri size doğru koşuyorlar. Bu da sizin irşad dairenizin genişliğini ve bu yüksek makama münasip olduğunuzu göstermektedir. Bunda şüpheye bir mahal kalmamıştır. Bu günlerde Hazreti Îşân’ın (Kuddise Sirruhû) sadık taliplerine feyz ve bereketleri aralıksız gelmektedir. Nasıl anlatayım? Taliplerin hal dilleri bile bunları anlamaya yetmez.”

Tarikat-ı Nakşibendiyye-i ‘Aliyye büyükleri (Kaddesallâhu Esrârahum) zamanlarının devlet ricaline devamlı emr-i bi’l-marufta bulunmuş, onların İslamî ve isabetli karar almaları için dua etmişlerdir. Mustafa İsmet Garibullah Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Risâle-i Kudsiyye’de şöyle buyurmuştur:

دعاى پادشاهله جمله اخوان
اولورلر هپ مداوم ليل و روزان

زوال بولماز جهان دوردقجه اى جان
بو شهنشاه جهان سلطان عبد المجيد خان

كوكلله ياردم ايت حقه كيده لم
جمال با كماله سير ايده لم

“Duâ-yı padişahla cümle ihvân
(Bütün tarikat yolcuları padişaha dua ederler),

Olurlar hep müdâvim leyl u rûzân
(Gecelerde gündüzlerde duaya devam ederler),

Zevâl bulmaz cihan durdukça ey can!
(O olduğu müddetçe cihanda yıkılma olmaz),

Bu Şehinşâh-ı Cihân Sultan Abdülmecid Hân
(Bu, cihanın padişahı olan Abdülmecid Han’dır),

Gönülle yardım et Hakk’a gidelim,
Cemâl-i bâ kemâle seyr idelim.”

Mevlânâ Seyfüddîn Hazretleri’nin Tevâzuu

Mevlânâ Ebu’l-Berakât hazretleri kardeşlerine karşı çok hürmetliydi. Bir gün Muhammed A’zam Şâh kendisini davet ettiğinde kardeşlerinden yaş bakımından kendisinden büyük olan birisini de davete götürmüştü. Muhammed A’zam Şâh onların eline su dökmek için elinde ibrik ve leğen tutuyordu. Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Hazretleri (Kuddise Sirruhû) ibrik ve leğeni Muhammed A’zam Şâh’ın elinden aldı ve ağabeyinin eline su döktü. Sonra onları geri verdi, Muhammed A’zam Şâh da onun eline su döktü.

Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed (Kuddise Sirruhû) sünnetleri ihya edip bidatleri yok etmiştir. Kendisine “Muhyissünne, sünneti ihya eden” ünvanı bundan dolayı verilmiştir. Delhi’ye gittiğinde bidatlere karşı savaş açarak bu bölgede sünnet-i seniyyeyi yaymıştır. Rivayet edildiğine göre bir gün padişah kendisini özel bahçesine davet etti. Bahçenin ortasında süslüce bir havuz vardı. Bu havuzda altından heykeller vardı. Şeyh Hazretleri (Kuddise Sirruhû) buraya geldiğinde “önce heykelleri kırın!” buyurdu. Sultan velayetten nasipdâr olduğu için bunlardan memnun oluyordu. Allah’a (Celle Celâluhû) şükrederek: “Benim padişahlığım zamanında böyle bir velî yetiştiği için Rabbime şükürler olsun!” diyordu.

Şeyh Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhû) huzuru o kadar kalabalık oluyordu ki, bir gün Şehzâde Muhammed A’zam Şâh teveccühüne kavuşmak için yanına geldi. Huzurunda o kadar kalabalık vardı ki aralarından zorlukla geçip yanına gelebildi. Başından sarığı düştü, kaftanı takıldı. Babasının yanına gidip insanların teveccühünü anlatınca, Sultan buna çok sevinip Allah’a (Celle Celâluhû) hamd etti. Şeyh hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) dergahında bin dört yüz salik kalır, her biri istediği gibi yer, içerdi.

Mevlânâ Seyfüddîn el-Fârûkî hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) himmeti bol, sevenleri çoktu. Gönüller onunla coşardı. Etrafında iyilikler yapan, kötülükleri yok eden pek çok güzide müridi vardı. Herkes onun huzurunda kemal-i edeple durur, gayet hürmet ederdi. Onun görüşlerine ve davranışlarına sonsuz ilgi gösterirlerdi. Üstün meziyetleriyle gönüllere hitap edip insanları Kur’ân ve sünnet etrafında topladığı için kendisine “Muhtesibü’l-Ümme” denilmiştir. Kâfirlerden, fâsıklardan ve facirlerden birçoğu feyiz ve bereket dolu huzurlarıyla müşerref olup tevbe edici olarak dönmüşlerdir. Hazreti Şeyh (Kuddise Sirruhû) dünya ehlinden daima uzak durur, maddeye hiç teveccüh etmezdi. Allah Teâlâ kendisine heybet ihsan etmişti. Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Sevban’dan (Radıyallâhu Anh) rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:

“Yakında milletler yemek yiyenlerin çanağına çağırdığı gibi size karşı (savaşmak için) birbirlerini çağıracaklar.” Sahabe-i Kirâm’dan (Radıyallâhu Anhum) birisi: “Azlığımızdan dolayı mı böyle olacak?” deyince Hazreti Resul-i Kibriya (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): “Hayır, bilakis siz o gün çok, ama selin önünde giden çer-çöp gibi olacaksınız. Andolsun ki Allah düşmanlarınızdan sizin korkunuzu soyup alacak ve sizin gönlünüze de vehn atacak” buyurdu. Birisi de: “Ey Allah Resulü vehn nedir?” diye sorduğunda şöyle buyurdu: “Vehn, dünyayı sevmek ve ölümü kerih görmektir.”

İmam Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed el-Fârûkî es-Serhendî (Kuddise Sirruhû) 232. mektupta şöyle buyurmuştur:

“Dünyanın çirkinliği kişinin gözünde zahir olmadıkça onun esaretinden kurtulmak imkânsızdır. Onun esaretinden kurtulmadıkça da ahiret kurtuluşu zordur. “Dünyayı sevmek bütün hataların başıdır” ibaresi takrir edilmiştir. Tedavi, zıtlarla olduğundan dünyayı sevmenin kalpten zail oluşu ahiret işlerine rağbet etmeye ve Şeriat-ı Ğarrâ’nın hükümlerine göre salih amelleri işlemeye bağlıdır.”

Hazreti Şeyh’in (Kuddise Sirruhû), oğlu Muhammed A’zam’ın derlediği, yüz doksan mektuptan oluşan Mektûbât-ı Seyfiyye isminde bir eseri vardır. Bu eser 1913’te Haydarabad’da basılmıştır.

Nakledilmiştir ki Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed’in (Kuddise Sirruhû) yanına her gün istifade için dört kişi gelirdi. Bu kimselerden her birine ayrı ayrı yemek yapılırdı. Nimetlerin bu derece çokluğu halinde müritler ve salikler makamlara ve keramete kavuşurlardı. Saliklerden birisi az yese: “Yemeği kısmaya lüzum yoktur. Pîrân-ı Kirâm Hazretleri (Kaddesallâhu Esrârahum) yolumuzu vukûf-ı kalbîye devam ve şeyh efendinin sohbetine müdavemet etme kaideleri üzerine kurmuşlardır. Zühd ve şiddetli mücahedenin neticesi ise keramet ve tasarrufâttan ibarettir. Biz bunları işten bile saymayız. Bizim gayemiz ancak zikre devam, Allah’a (Celle Celâluhû) yöneliş, sünnete ittiba ve pek ziyade nur ve bereketlere kavuşmaktır,” derdi.

Mevlânâ Seyfüddîn Hazretleri’nin Zühdü ve Takvâsı

Mevlânâ Seyfüddîn Ahmed (Kuddise Sirruhû) sohbet ehli olup dünyadan son derece kaçınırdı. Meclisinde oturduğu zaman aşığın maşukunun gelmesini beklemesi gibi varidât beklerdi. Meclisinde birisi İsm-i Celîl’i zikredecek olsa onu duyar duymaz kendisinden geçerdi. Şeyh Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhû) çok kerameti vardır. Menkuldür ki bir gün bir huzurunda bulunan bir kimsenin kalbinden; “Şeyh çok kibirleniyor” diye geçti. Bu durum Allah’ın (Celle Celâluhû) inayetiyle Seyfüddîn Ahmed Hazretleri’ne (Kuddise Sirruhû) zahir olunca o kimseye şöyle dedi: “Bu gördüğünüz Hakk’ın (Azze ve Celle) kibriyasındandır.” Allah Teâlâ dilediğine istediği kadar manevî güzellikler ve dereceler bahşeder. Bu gibi durumlarda Hazret-i Îşân’ın (Kuddise Sirruhû) dedesi İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) daima şu ayet-i kerîmeyi okurdu:

﴾ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿

“Bu Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah pek büyük lütuf sahibidir.”

Rivayet edildiğine göre birisi Şeyh hazretlerini (Kuddise Sirruhû) inkâr edip, kınıyordu. Rüyasında gece bekçilerinden bir topluluğun kendisini yakaladıklarını gördü. Onu çok kötü tartaklayarak şöyle diyorlardı: “Demek sen Şeyh Hazretleri’ni (Kuddise Sirruhû) inkâr ediyorsun. O Hak Sübhânehü’nün dostudur.” Daha sonra bu kimse görmüş olduğu bu şiddetten dolayı uyanarak tövbe etti ve Ebu’l-Berakât Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhû) müridi oldu. Menkuldür ki biz cüzzamlı hasta iyileşmesi için Şeyh Hazretleri’nden (Kuddise Sirruhû) kendisine dua etmesini istedi, o da etti. Allah’ın (Celle Celâluhû) izni ve şifasıyla o hasta iyileşti.

Rivayet edildiğine göre, birgün Mevlânâ Seyfüddîn Hazretleri (Kuddise Sirruhû) âdeti üzere teheccüd namazı kılmak için dama çıktı. Nasılsa kulağına dokunaklı bir ses geldi. Bu sesin tesiriyle kendinden geçip damdan düştü. Mübarek elleri incindi. Bu istiğrak halinden çıkınca buyurdu ki: “Bir takım kimseler bize semâı terk ettiğimiz için dertsiz diyorlar. Hâlbuki dertsiz onlardır ki semâı duydukları halde sabredebiliyorlar.”

Mevlânâ Seyfüddîn Hazretleri’nin Halifeleri ve Vefâtı

Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât hazretlerinin (Kuddise Sirruhû), Silsile-i Sâdât’ın (Kaddesallâhu Esrârahum) yirmi yedinci halkası olan Mevlânâ Muhammed Bedâûnî Seyyid Nûr (Kuddise Sirruhû) başta olmak üzere birçok halifesi vardı. Bunlardan en meşhurları: Şeyh Şâh Abbas, Şeyh Sadruddîn Sûfî, Şeyh Ebu’l-Kâsım, Şeyh Şâh İsa’dır (Kaddesallâhu Esrârahum). Şeyh hazretlerinin sekiz oğlu vardı. Beş tanesi henüz küçük olup, üçü yanında kemalatı tahsil etti. Bu üç oğlunun isimleri Şeyh Muhammed A’zam, Şeyh Muhammed Hüseyin ve Şeyh Muhammed Şuayb’dır (Kaddesallâhu Esrârahum).

Hazreti Şeyh (Kuddise Sirruhû) 1096 (M.1684) senesinde vefat etmiştir. Kabri, babası Muhammed Ma’sûm es-Serhendî’nin (Kuddise Sirruhû) türbesinin yakınındaki türbededir. Vefatı için “Hey, hey, Sütûn-i dîn üftâd” (Hey, korkular olsun ki, dinin direği yıkıldı) tarih düşülmüştür.

نماند هيچ کس در زير گردون
اگر شه گر گدا گرنيك گردون

Ne-mâned hiç kes der zîr-i gerdûn,
Eger şâh ger gedâ ger nîk gerdûn.
Gök kubbe altında hiç kimse ebedî olarak kalmaz.
İster şah olsun, ister dilenci; ister iyi olsun, isterse kötü.

SİLSİLE-İ ZEHEBSİLSİLE-İ SAADATALTIN SİLSİLEALTUN SİLSİLESİLSİLEYİ ZEHEBSİLSİLEYİ SADATSİLSİLE-İ ŞERİFSİLSİLEYİ ŞERİFSİLSİLETÜ-Z ZEHEBSİLSİLETÜ ZEHEBSİLSİLE

Peygamber efendimiz hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.)’den başlayarak silsile isimleri sırasıyla şöyledir;

1 – Hazret-i Muhammed Mustafâ (sallâllâhu aleyhi ve sellem)

2 – Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk (radıyallâhu anh)

3 – Selmân-ı Fârisî (radıyallâhu anh)

4 – Kâsım Bin Muhammed (rahmetullâhi aleyh)

5 – Câfer-i Sâdık (rahmetullâhi aleyh)

6 – Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullâhi aleyh)

7 – Ebû’l-Hasan Harakānî (rahmetullâhi aleyh)

8 – Ebû Ali Fârmedî (rahmetullâhi aleyh)

9 – Yûsuf Hemedânî (rahmetullâhi aleyh)

10 – Ebu-l Abbas Hz. Hızır (aleyihisselam)

11– Abdülhâlık Gucdüvânî (rahmetullâhi aleyh)

12 – Muhammed Ârif Rîvgerî (rahmetullâhi aleyh)

13 – Mahmûd Encîrfağnevî (rahmetullâhi aleyh)

14 – Ali Râmîtenî (rahmetullâhi aleyh)

15 – Muhammed Baba Semmâsî (rahmetullâhi aleyh)

16 – Seyyid Emîr Külâl (rahmetullâhi aleyh)

17 – Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibend (rahmetullâhi aleyh)

18 – Alâüddîn Attâr (rahmetullâhi aleyh)

19 – Yâkub-el Çerhî (rahmetullâhi aleyh)

20 – Ubeydullah-el Ahrâr (rahmetullâhi aleyh)

21 – Muhammed Ez-Zâhid (rahmetullâhi aleyh)

22 – Derviş Muhammed İmkenegî (rahmetullâhi aleyh)

23 – Hâcegî Muhammed Semerkandi (rahmetullâhi aleyh)

24 – Muhammed El-Bâkī Billâh (rahmetullâhi aleyh)

25 – İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî (rahmetullâhi aleyh)

26 – Muhammed Mâsûm Serhendî (rahmetullâhi aleyh)

27 – Muhammed Seyfüddîn Serhendî (rahmetullâhi aleyh)

28 – Seyyid Nûr Muhammed Bedâyûnî (rahmetullâhi aleyh)

29 – Mirzâ Mazhar Cân-ı Cânân (rahmetullâhi aleyh)

30 – Abdullah Dehlevî (rahmetullâhi aleyh)

31 – Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (rahmetullâhi aleyh)

32 – Mevlânâ Osman Siraceddin (rahmetullâhi aleyh)

33 – Mevlânâ Şeyh Ömer Ziyaüddin (rahmetullâhi aleyh)

34 – Mevlânâ Muhammed Necmeddin-i Kübra (rahmetullâhi aleyh)

35 – Şeyh Baki Hocaefendi (rahmetullâhi aleyh)

36 – Kutb-ul Aktab Şeyh Bedir Karahan (rahmetullâhi aleyh)

37 – Mevlânâ Şeyh Hüseyin Gümüş (rahmetullâhi aleyh)

38 – Şeyh Mürşid Rashid İbrahim Haake (rahmetullâhi aleyh)