Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Muhammed el-Bedâvunî Seyyid Nûr Hazretleri

Muhammed el-Bedâvunî Seyyid Nûr

Muhammed el-Bedâvunî Seyyid Nûr Hazretleri

FacebookTwitterTelegramWhatsAppPaylaş

Mevlânâ Muhammed el-Bedâvunî Seyyid Nûr (Kuddise Sirruh)

Kalplere nakış yapan, her lahza başka bir nakış ele alan, tezkiye ve tasfiye öncüleri, hakikat kılavuzları olan, vatanda seyahat eden, taliplerin kalplerinin kıbleleri olan, sükûtlarından dahi hisse alınan ve ebedî saadet güneşleri olan Tarîkat-ı Nakşîbendîyye-i Aliyye, Silsile-i Sâdâtı’nın (Kaddesallâhu Esrârahum) yirmi yedinci halkası kemâlâtın camii, saliklerin mürebbîsi, söz ve mananın âlimi, rabbânî marifetler ve mukaddes nefesler sahibi, hakîkat ve yakînin delili ve Muhammedî nurların menbaı Mevlânâ Muhammed Bedâvunî Seyyid Nûrdur (Kuddise Sirruhû).

Mevlânâ Seyyid Nûr Hazretleri (Kuddise Sirruhû) h.1081 yılında Lahor’da dünyayı teşrif etmiştir. Unvanından malum olacağı üzere Cenâb-ı Risâletpenah Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) mübarek nesebindendir. Hindistan’ın kuzeyinde yer alan bir bölge olan Bedâûn ile nisbelenmiş olan Seyyid Nûr Hazretleri (Kuddise Sirruhû) sarf, nahv, mantık, me’ânî, hadis, tefsir ve diğer ilimlerde, döneminin yegâne âlimi olup ehl-i tasavvufun iftihar kaynağıydı. Hakîkat ve marifette zamanının bir tanesiydi. Hayretli gönülleri sevinç, gafil kalpleri cem’iyyetle doldururdu. Saliklerin ruhları onun mukaddes teveccühüne nail olmayı gayretle arzulardı. İnsanlar onun sohbetine koşar, ondan feyiz almak için mübarek dilinden sudur edecek cümleleri can kulağıyla dinlerlerdi.

Mevlânâ Abdurrahman Câmî (Kuddise Sirruhû) Baharistan’da şöyle buyurmuştur:

“Şeytanın askerleri olan nefis ve hevâ, Allah’a (Celle Celâluhû) kul olan kimsenin kalbine hücuma geçtikleri zaman,

Yol göstericilerin sözlerinden oluşan askerlerden başka, o yol kesicilerin hakkından kim gelebilir?”

Muhammed el-Bedâvunî Seyyid Nûr Hazretleri

Silsile-i Zeheb’in Yirmi Altıncı Halkası

Mevlânâ Muhammed Bedâvunî (Kuddise Sirruhû) Silsile-i Zeheb’in (Kaddesallâhu Esrârahum) yirmi altıncı halkası olan Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât Ahmed (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nden feyiz alarak yetişmiş, kendisinden irşat icazeti almış, gönül dostları kervanına katılmıştır. Mustafa İsmet Ğarîbullah Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Risâle-i Kudsiyye’de şöyle buyurmuştur:

مجدد عروة الوثقى يه تكريم     او سيف الدين ده سيد نوره تسليم

“Müceddid (-i Elf-i Sânî Ahmed el-Fârûki’s-Serhendî) Urvetü’l-Vüskâ’ya (Muhammed Masûm) tekrîm (etti),

O Seyfüddîn (Ebu’l-Berakât Ahmed) de (hilafeti) Seyyid Nûr’a teslîm (etti).”

Nakşibendî büyükleri sahih yedle Hazreti Resûl-i Ekrem (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’den gelen feyzi, kendilerine gönül veren kimselere ulaştırmış, irşadın tezahür mahalleri kılmışlardır.

Lâî Dede (Kuddise Sirruhû) ne güzel söylemiş:

“Pâk eyle gönül çeşmesini tâ durulunca,

Dik tut gözünü gönlüne, gönlün göz olunca.”

(Gönül çeşmesini masiva bulanıklığından duruluncaya kadar temizle. Açılıncaya kadar kalbin manevî gözünü o kalbe doğru tut.)

Evliyâ-i Kirâm Hazerâtı (Kaddesallâhu Esrârahum), Allah dostlarının bir kimseyi kabul etmesini çok büyük bir fazilet olarak görmüşlerdir. İmam Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Mektûbât’ında şöyle buyurmuştur: “Hangi saadet Allah dostlarının bir kişiyi kabul etmesinden daha faziletli olabilir ki? Bir de onların muhabbetleri ve yakınlıklarıyla mümtâz olacak olsa…”

Mevlânâ Seyyid Nûr (Kuddise Sirruhû) senelerce şeyhi Seyfüddîn Ebu’l-Berakât’ın (Kuddise Sirruhû) hizmetine devam etti. Daha sonra zahirî ilimleri de kendisinden tahsil ettiği Şeyh Muhammed Muhsin’e (Kuddise Sirruhû) hizmette bulundu. Müşârun ileyh Hazretleri, Mevlânâ Muhammed Masum’un (Kuddise Sirruhû) halifelerinin büyüklerindendi.

Mevlânâ Muhammed Bedâvunî Seyyid Nûr (Kuddise Sirruhû) Hindistan’da parlayan bir kandildi. İnsanlar onun nurlarından istifade edip sırrının bereketiyle kurtuluşa ermeyi murad ederek, bölük bölük huzuruna akın ediyorlardı. Nebevî ağacın bir dalı, tertemiz olan Ehl-i beytin bir sîması, evliyanın gönüllerinin kıblesiydi. Bakışları Allah’a (Azze ve Celle) ulaşmayı arzu edenlerin kalplerinin cilasıydı. Varlığı, âlemlerden ganî olan Allah Tealâ’nın tecelliyatının bir mazharıydı.

Sünnete Bağlılığı

Şeyh Muhammed Bedâvunî (Kuddise Sirruhû) Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) hayatını çok okur, siyer kitaplarından elde ettiği müktesebâtıyla sohbetlerini süslerdi. Bütün harekât-sekenâtı, sünnet-i seniyye’ye uygundu. Rivayet edildiğine göre; bir defasında def-i hacet için helaya girerken gayri ihtiyâri, sağ ayağıyla girdiği için, üç gün üzüldü, ıstırap çekti ve sekr halinde gezdi. Hazreti Pîr (Kuddise Sirruhû) nice yok olmaya yüz tutmuş olan sünnetleri yeniden ihya etmiş, ekilen bid’at tohumlarını ise koparıp atmıştır. Nitekim bütün Nakşibendiyye büyükleri:

“Diseler var bu bidat içre vuslat; Bilürler yok, kaçarlar anla halet.”

Mısraında bildirildiği gibi bid’atten şiddetle kaçınmışlardır. Zira Selef-i Salihîn de bid’ati, Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Her bid‘ât dalalettir,” buyurduğu veçhile sapıklık görmüşlerdir. Rivayet edildiğine göre Abdullah ibni Abbâs’ın (Radıyallâhu Anhümâ)“Onu cennet ehlinden zannediyorum.” dediği Tâvûs ibni Keysân (Rahimehullâh) yanına bid‘ât ehlinden birisi geldiğinde, onun sözlerini duymamak için kulaklarını kapatırdı.

Mevlânâ Safiyyüddîn’in (Kuddise Sirruhû) belirttiği veçhile, hal, Sofiyye (Kaddesallâhu Esrârahum) Hazerâtı’nın ıstılahında Hak Sübhânehû ve Tealâ Hazretleri’nin mahza hibe ve inayetiyle (yardımıyla) nazil olan bir varid’den ibarettir. Hal, salikte istikrar ederse makam olur. Mevlânâ Muhammed Bedâvunî (Kuddise Sirruhû) kuvvetli istiğrak haline sahip olup, Hakk’ın (Celle Celâluhû) aşkı ile kendinden geçerdi. On beş sene bu şekilde yaşadı. Bu makamdayken sadece namazlarda sahv haline döner, sair zamanlarda istiğrak haline devam ederdi. Mevlânâ Halid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) farsça bir beytinde şöyle buyurmuştur:

همه كس خويش را عاشق تواند كرد چون بلبل
ولى پروانه وش جوياى ترك سر نخواهد شد

Heme kes hîş râ âşık tevâned kerd çûn bülbül,
Velî pervâneveş cûyâ-yi terk-i ser ne-hâhed şod

(Herkes kendini bülbül gibi bir âşık yapabilir, fakat kelebek gibi başını feda etmek isteyen bir âşık olamaz.)

Mevlânâ Muhammed Bedâvunî Hazretlerinin Zühdü

Mevlânâ Seyyid Nûr (Kuddise Sirruhû) helal ve az yemeye çok titizlik gösterirdi. Birkaç günlük ekmeğini kendisi yoğurup pişirir, onları kurudukça ıslatıp yerdi. Şöyle buyurmuştur: “Otuz yıldan beri yemek yemek aklıma gelmemiştir. Belki sadece ihtiyacım olduğunda en kolayından yerim.” Nakşîbendiyye pîrânı helal yemeye ve şüpheden kaçmaya çok itina göstermiş, bunları nursuz kalmaya sebep görmüşlerdir. Mevlânâ İsmet Ğarîbullah Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) şöyle buyurmuştur:

حلال يى شبهه دن قاچ قالمه بى نور     دخى آبدست وحضورله دائم طور
ذميمه اخلاقندن هم اوزاق طور     عزيمتله عمل ايت اول عزيز نور
عزيمتله عزيز حقه كيده لم     جمال با كماله سير ايده لم

Helâl ye, şüpheden kaç, kalma bînur (nursuz),

Dahî abdest ve huzurla dâim dur,

Zemîme (kötü) ahlâkından hem uzak dur,

Azimetle amel et ol aziz nur,

Azimetle aziz Hakk’a gidelim,

Cemâl-i bâ kemâle seyr idelim.

Evliya ve Ulemanın şüpheli şeylerden son derece kaçındığına dair birçok rivayet vardır. Rivayet edildiğine göre, İmam Şiblî (Rahimehullâh) bir şey yiyeceği zaman, elini uzattığında eğer yiyeceği şey şüpheli ise şehadet parmağı oynardı. Zünnûn Mısrî (Kuddise Sirruhû) da bir şey yiyeceği zaman, eğer yiyecek şüpheliyse eli ona uzanmazdı.

Reşahât sahibi şöyle buyurmuştur:

“Büyükler ruhsattan kaçıp daima azimet yolunda gidenlerle ülfet ederler. Onlar ruhsat ehlinden kaçarlar. Ruhsat zayıfların kârıdır. Hâcegân yolu azimete bağlıdır. Azimetsiz ve gafletle pişirilen yemekte ve suda bile ağırlık ve karanlık vardır.”

Bir keresinde Şeyh Seyyid Nûr Hazretleri’ne (Kuddise Sirruhû) zengin bir kimsenin evinden yemek getirilip takdim edildi. Nazik bir şekilde: “Bu yemekte bir zulmet görünüyor, bunu bir araştırınız,” buyurdu. Bu yemek helaldir dediler. Araştırdıklarında ise gösteriş için yapılmış bir yemek olduğunu anladılar. Şeyh Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhû) bunun gibi birçok kerameti vardır. Dünyaya düşkün birisinin evinden kitap istese, üç gün bekletir sonra okurdu. Buyururdu ki: “Konuşmalarının zulmeti, kitabın üzerini bir kılıf gibi kaplamış.” Sohbetinin bereketi ile o zulmet dağılınca, kitabı okurdu.

Rivayet edildiğine göre bir gün Hazreti Pîr’in (Kuddise Sirruhû) yanına şarap içen birisi geldi. Zahiren koku olmadığı halde o kimseye: “Senden şarap kokusu alıyorum!” buyurdu. Bir gün yanına gelirken bir müridinin gözü yabancı bir kadına ilişti. Hazret (Kuddise Sirruhû) bu halde huzuruna gelen müridine şöyle buyurdu: “Sende zina zulmeti görüyorum.”

Bir keresinde Seyyid Nûr’un (Kuddise Sirruhû) yanına iki rafızî (şii) geldi. Rafızî olduklarını saklayıp tabi olmak istediklerini söylediler. Hazreti Seyyid (Kuddise Sirruhû)“Önce bozuk itikadınızı düzeltin, sonra tabi olun” buyurdu. Bu iki rafızîden birisi bozuk itikadından vazgeçerek saadete erdi, diğeri ise bu saadetten mahrum kaldı.

Bir gün yanına bir kadın geldi ve şöyle dedi: “Efendim! Kızıma cinler musallat oldu, onu alıp götürdüler, ne yaptıysam bir türlü engel olamadım,” dedi. Hazreti Şeyh (Kuddise Sirruhû) bir an düşündükten sonra şöyle buyurdu: “Şu vakitte kızın gelecek.” Gerçekten de Allah’ın (Celle Celâluhû) izniyle söylediği vakit kız çıkıp geldi. Kıza nasıl geldiğini sorduklarında şöyle cevap verdi: “Çöldeyken birden bir zat karşıma çıktı ve beni buraya getirdi.”

Menkuldür ki, Mevlânâ Seyyid Nûr (Kuddise Sirruhû) şöyle anlatmıştır: “Bir gün hocam Mirza Hâfız Muhsin’in (Kuddise Sirruhû) kabrini ziyarete gittim. Kabri başında murâkabeye daldım. Bu halde iken kendimden geçtim ve hocamı kabrinde görüp, konuştum. Kefeni ve bedeni hiç çürümemişti. Yalnızca ayaklarının alt kısımlarına toprak tesir ettiği için hafifçe dökülmüştü. Bunun sebebini kendisinden sordum, buyurdu ki: “Sahibinden izinsiz olarak, o geldiği zaman geri vermek üzere bir taş alıp abdest aldığım yere koydum. Abdest alırken o taşın üzerine bastım. Ayaklarımda gördüğün toprağın etkisi bundan dolayıdır.”

Mevlânâ Muhammed Bedâvunî Seyyid Nûr (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin birçok halifesi olmuştur. Kuşkusuz bunların en meşhuru Silsile-i Zeheb’in yirmi sekizinci halkası olan Mazhar-ı Berakât-ı YezdânMevlânâ Şehit Mirza Cân-ı Cânân’dır (Kuddise Sirruhû). Cân-ı Cânân-ı Mazhar (Kuddise Sirruhû) yıllarca şeyhine hizmet etmiş, manevî cezbelerle gönlünü masivadan temizlemiş bir zattır. Şeyhinden sonra kendisi irşat görevini devam ettirmiştir. Bir mecûsînin hançeriyle şehadete erdiği için kendisine “Şehid” ünvanı verilmiştir.

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ وَلَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطِشُ بِهَا وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا وَلَئِنْ سَأَلَنِي لَأُعْطِيَنَّهُ وَلَئِنِ اسْتَعَاذَنِي لَأُعِيذَنَّهُ

Ebû Hureyre’den (Radıyallâhu Anh) rivayet edildiğine göre Allah Resulü (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Allah Tealâ’nın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Her kim dostuma düşmanlık ederse, muhakkak ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nafile ibadetlerle de devamlı yaklaşır, nihayetinde onu severim. Onu sevdiğimde de (ona bahşeyleyeceğim muhafaza ile) onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. (Böylece ancak benim razı olduğum fiilleri işler.) Kasem olsun ki benden bir şey isteyecek olsa onu verir, bana sığınacak olsa, onu himaye ederim.”

Mevlânâ Cân-ı Cânân-ı Mazhar (Kuddise Sirruhû) şeyhinden bahsederken gözyaşlarını tutamaz ve şöyle buyururdu: “Sizler Seyyid Nûr Muhammed Bedâvunî Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhû) zamanına yetişemediniz. Eğer onu görmüş olsaydınız Yüce Allah (Azze ve Celle) ne büyük kudret sahibidir ki, böyle mübarek bir zat yaratmış derdiniz. Onun keşfi son derece kuvvetli ve isabetliydi. Hatta denilebilir ki, onun kalp gözüyle gördüğü kadar, biz baş gözümüzle göremeyiz. Muhibbânın ihtiyaçlarını gidermek için himmet ederdi. Himmet ettiği şeyin gerçekleşmemesi nadir olurdu.”

Mevlânâ Muhammed Bedâvunî Seyyid Nûr (Kuddise Sirruhû) Hazretleri h.1135 (13 Ağustos 1723)’te Delhi’de vefat etmiştir.

Hak (Celle ve’Alâ) Hazretleri, cümlemizi ölmeden evvel ölen bu büyüklerin yolunda yürüyerek aldatıcı olan dünya metaından ârî olan ve kurtuluşa eren kullarından eylesin…

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ
وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

“Her nefis ölümü tadacaktır. Ecirlerinizin tamamı ise size ancak kıyamet günü ödenecektir. İşte her kim o ateşten uzaklaştırılır da cennete girdirilirse muhakkak ki o kurtulmuştur. O en alçak hayat ise aldatıcı bir yaşantıdan başkası değildir.”

SİLSİLE-İ ZEHEB – SİLSİLE-İ SAADAT – ALTIN SİLSİLE – ALTUN SİLSİLE – SİLSİLEYİ ZEHEB – SİLSİLEYİ SADAT – SİLSİLE-İ ŞERİF – SİLSİLEYİ ŞERİF – SİLSİLETÜ-Z ZEHEB – SİLSİLETÜ ZEHEB – SİLSİLEEvliyaVeliAlim ve Ulemaların Silsileİsimlerisırasıyla nasıldır?

Peygamber efendimiz hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) sonra silsileisimleri sırasıyla şöyledir:

1- Ebubekr-i Sıddık (R.A.)
2- Selman-ı Farisi (R.A.)
3- Kasım bin Muhammed (R.A.)
4- Cafer-i Sadık (R.A.)
5- Bayezid-i Bestami (K.S.)
6- Ebul Hasanül Harakani (K.S.)
7- Ebu Ali Farmedi (K.S.)
8- Yusuf-i Hemedani (K.S.)

9- Ebul Abbas Hz. Hızır (A.S.)
10- Hâcegi Abdülhalık-i Gücdüvani (K.S.)
11- 
Hâcegi Arif-i Rivegeri (K.S.)
12- 
Hâcegi Mahmud-i Encirfağnevi (K.S.)
13- 
Hâcegi Ali Ramiteni (K.S.)
14- 
Hâcegi Muhammed Bâbâ Semmasi (K.S.)
15- Seyyid Emir Külâl (K.S.)
16- Hâcegi Muhammed Behaeddin Şah-ı Nakşibendi (K.S.)
17- 
Hâcegi Alâüddin-i Attâr (K.S.)
18- 
Hâcegi Yakub-i Çerhi (K.S.)
19- 
Hâcegi Ubeydullah-i Ahrâr (K.S.)
20- Seyyidina Şeyh Muhammed Zâhid (K.S.)
21- Seyyidina Şeyh Derviş Muhammed (K.S.)
22- Seyyidina Şeyh Hâcegi Muhammed Emkenegi (K.S.)
23- 
Seyyidina Şeyh Muhammed Bakibillah (K.S.)
24- İmam-ı Rabbani Ahmed-el Serhendi Müceddidi Elf-i Sani (RH.A.)
25- 
Seyyidina Şeyh Muhammed Masum Faruki (K.S.)
26- 
Seyyidina Şeyh Seyfeddin Faruki Rabbani (K.S.)
27- 
Seyyidina Şeyh Seyyid Nur Muhammed Bedvani (K.S.)
28- Seyyidina Şeyh Mazhar-ı Can-ı Canan (K.S.)
29- Seyyidina Şeyh Abdullah-ı Dehlevi (K.S.)
30- 
Seyyidina Şeyh Mevlana Halid-i Bağdâdi (K.S.)
31- Mevlana Osman Siraceddin (K.S.)
32- Şeyh Ömer Ziyaüddin (K.S.)
33- Mevlana Muhammedi Necmeddin (K.S.)
34- Şeyh Baki Hocaefendi (K.S.)
35- Kutbul Aktab Şeyh Bedir Karahan (K.S.A.)
36- Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş (K.S.)
37- Şeyh Mürşid Rashid İbrahim Haake (K.S.A.)