Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mevlânâ Muhammed Hâlîd Ziyâüddîn Hazretleri

Mevlânâ Muhammed Hâlîd Ziyâüddîn

Mevlânâ Muhammed Hâlîd Ziyâüddîn Hazretleri

FacebookTwitterTelegramWhatsAppPaylaş

صوكونده كلدى كر ـه شيخ خالد / ولى أفضل مجاهد اول مجاهد
كمالات شول قدر ويرمشدى واحد / نه ممكن وصف ايده بو عبد فاقد
بو ذاته بنده اول حقه كيده لم / جمال با كماله سير ايده لم

“Sonunda geldi gerçi Şeyh Hâlid, / Veli efdal mücâhid ol mücâhid,
Kemalât şol kadar virmişdi Vâhid, / Ne mümkin vasfide bu abd-ı fâkid,
Bu zata bende ol Hakk’a gidelim, / Cemâl-i bâ kemâle seyr idelim.”

(Gerçi Şeyh Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) Nakşî şeyhlerinin sonra gelenlerindendir, ilklerinden değildir. Lâkin o mücâhid (nefis ve şeytanla harp eden) en faziletli mücahiddir. Tek olan Mevlâ (ona) o kadar kemalât vermişti ki bu zayıf kulun onu vasfetmesi mümkün değildir. Bu zata köle ol (ona bağlan) Hakk’a gidelim. Cemâl-i bâ kemâli seyredelim.)

Ehlullâh aşk kâbesine doğru yol alan bir kafiledir. O kafileye kumandanlık edenler de bu kahraman Nakşîlerdir… Onlar, Rasûl-i Ekrem (Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem)’in sâf u pâk kalbine gelen suyun aktığı gönüllerin sahipleridir. Onlar, ihlâs edenlerin visâl, inkar edenlerinse zevâl bulduğu zatlardır. Onların yolu, Sahâbe-i Kirâm (Radıyallâhu Anhum)’ın yolunun ta kendisidir. Füyûzâtı cihânı gark eden bu Allâh dostlarının hayatlarını okumak, onların ahlakıyla ahlaklanma menziline giden yolda bir delâlet remzidir. Bir ibret ve nasihat vesilesidir.

Mürîdân okuyup feyzu rahmete nail olsun diye onların maneviyât dolu hayatlarını meşâyıhtan büyük zatların ellerinden önce gönülleri kaleme almıştır. Bu zatlardan birisi olan Mevlânâ Câmî (Kuddise Sirruhû) şöyle demiştir: “Bazen sayfalarca yazıldığı olur ki, ne yazıldığından şuurumuz olmaz. Kalem kendi kendisine akıp gider.”

Hayatının her anı nasihatlerle dolu olan bu taifeye mensup zatlardan birisi de 13. asrın müceddidi, din ve milletin mesnedi, hakîkat ve yakînin burhanı, hidayet ve irfan sahibi, irşat kutbu ve rahmet denizi, ulemânın önderi, usûl-furû’ ve aklî-naklî ilimler sahibi, izzet sırrı, Gavs-ı A’zâm Hazret-i Mevlânâ Muhammed Hâlid Ziyâüddîn el-Bağdâdî el-Osmânî en-Nakşibendî el-Müceddidî (Kuddise Sirruhû)’dir. Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye Silsile-i Meşâyıhı (Kaddesallâhu Esrârahum)’nın 30. halkasıdır. Altın Silsile’den Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin terbiyesinde yetişmiş, onun kemalâtından istifade ederek insanları irşat etmiştir.

Hazret-i Mevlâna Hâlid (Kuddise Sirruhû) 1190 yılında Şehrezûr’un Karadağ kasabasında doğmuştur. Babası Şehrezûr ahâlisinin büyüklerinden Ahmed ibni Hüseyn (Kuddise Sirruhû)’dir. Mübarek nesebi baba tarafından Hazret-i Osman (Radıyallâhu Anh)’a ulaştığı için kendisine nisbe olarak el-Osmânî denmiştir. Annesi ise Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh)’nin muhterem zürriyetinden olup, nesebi Pir Hızır Fâtımî (Kuddise Sirruhû)’ye ulaşır.

Mevlânâ Hâlid Hazretleri’nin İlim Tahsili ve Yetişmesi

Muhammed Hâlîd Ziyâüddîn Hazretleri

Mevlânâ Hâlid hazretleri (Kuddise Sirruhû) henüz küçük yaştayken fıkıh, hadis, tefsir, tasavvuf, akâid, nahiv, sarf, me’ânî, beyân, bedî’, vad’, âdâbü’l-münâzara, arûz, kâfiye, muhâdarât, edebiyat, lügat, usûl, mantık, hikmet, hendese, hesâb, hey’et vb. aklî ve naklî ilimleri tahsil etmiştir. Hocalarının usulünden giderek Fîrûzâbâdî’nin Kamus isimli meşhur lügatını ezberlemiştir. İlmiyle döneminin alimlerini geçmiş, takvası cihetinden ulemanın ikrar noktası olmuştur.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) zahirî ilmini Abdulkerim el-Berzencî, Abdurrahim el-Berzencî, Molla Muhammed Sâlih, Molla İbrahim el-Beyârî, Molla Abdullah el-Hırpânî (Rahimehumullâh) gibi birçok alimden tahsil etmiştir. Arapça ve Farsça’da müstakil eserler telif etmiş, okuduğu kitapların bir kısmına talikât yazmış, dakîk meselelerde ulemanın dahi başvurduğu bir merci olmuştur. Bâhusus Tefsîru’l-Beydâvî, İbni Hacer el-Heytemî’nin Tuhfetü’l-Muhtâc’ı, el-Cürcânî’nin Şerhu’l-Mevâkıf ve Muhtasaru’l-Müntehâ haşiyesi, Taftazânî’nin Şerhu’l-Mekâsıd’ı, Kutbuddîn er-Râzî’nin Şerhu Metâli’i’l-Envâr’ı, Siyalkûtî’nin Şerhu’l-‘Akâid haşiyesi, İbn Sînâ’nın el-İşârât ve’t-Tenbîhât’ı, Nasîruddîn et-Tûsî’nin et-Tezkira’sı gibi daha birçok eserde akılları hayrete düşürecek tahkîk ve tedkîkte bulunmuştur. Risâle-i Hâlidiyye, İrâde-i Cüz’iyye Risâlesi, Mektûbât, Siyelkûtî’ye Ta’lîkât, Cilâlü’l-Ekdâr ve Ferâidü’l-Fevâid gibi birçok eseri vardır.

Ulemâ-i Râsihûndan olan, ilm-i ledün sahibi Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) ilmiyle amil olup, zahirini şeriat-ı ğarrânın ahkamıyla süslemiş, batınını da mâsivâdan arındırıp iki devlet sahibi olmuştur. Zahirî ve batınî ilimlerdeki mekânetinden dolayı kendisine “Zü’l-Cenâhayn (İki kanat sahibi)” denmiştir.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) 13. yüzyılın müceddididir. Allâh (Celle Celâlühû) her yüz senede bir, cehalet ve bidat çoğaldığında din-i mübîn-i İslâm’ın üzerine konan tozları temizleyen, ilmi ve sünneti isbat ederek hakîkatı izhar eden zatlar gönderir. Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ لِهَذِهِ الأُمَّةِ عَلَى رَأْسِ كُلِّ مِائَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا

“Şüphesiz ki, Allâh (Celle Celâlühû) bu ümmete her yüz sene başında ümmet için din(işlerin)i yenileyecek zatlar gönderir.”

Mevlânâ Hâlid Hazretleri’nin Abdullah-ı Dehlevî Hazretleri’ne İntisâbı

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) 1220 (1805) yılında Beytullah’ı ve Hâtemü’l-Enbiyâ Resûl-i Zîşân Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’i ziyaret etmek için yola çıktı. Medîne’de kâmil ve fazıl bir velî aramaktayken bir zatla karşılaştı. O zattan, cahil bir insan gibi nasihat istediğinde ona: “Allâh’ın şerefini artırdığı Mekke’ye girdiğinde zahiri şeriate muhalif olan bir şey görürsen hemen karşı çıkma!” dedi. Mevlâna Hâlid buyuruyor ki: “Bu nasihatle amel etmeye olan samimiyetimle beraber Cuma günü erkenden bir deve kurban etmiş gibi sevap alayım diye Mescid-i Haram’a gittim. Kâbe’ye dönerek Delâilü’l-Hayrât okumaya başladım. Derken siyah sakallı, avam görünümünde; yüzü bana, sırtı şadırvana dönük birini gördüm. İçimden bu zat hakkında “Kâbe’ye karşı edebe riayet etmiyor.” diye geçirdim. Ama bunu ona belli etmedim. Bunun üzerine bana şöyle dedi: “Ey filan! Bilmez misin ki bir mü’mine hürmet etmek Allâh katında daha üstündür. Niçin arkamı Kâbe’ye, yüzümü sana dönmeme itiraz edersin? Medine’deki zatın sana olan nasihatını ve uyarısını dinlemedin mi?” Bu olaydan sonra onun evliyânın büyüklerinden biri olduğuna şüphe etmeden inandım. Anlaşılan o ki bu tavırlarla kendisini insanlardan gizliyordu. Hemen eline sarılıp af diledim, beni irşat etmesini istedim. Bana: “Senin fütûhâtın bu diyarda olmayacak” dedi ve eliyle Hint diyarını işaret etti. Sonra, “Sana oradan bir işaret gelecek ve fütûhâtın oralarda gerçekleşecek” dedi. Bunun üzerine beni maksuda ulaştıracak kişiyi Haremeyn’de bulmaktan ümidimi kestim ve hac görevlerimi yerine getirdikten sonra Şâm’a döndüm.”

Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) daha önce ders verdiği Süleymaniye’ye gelerek eski görevine devam etti. Bu arada da Medine’de karşılaştığı o velinin söyledikleri aklından çıkmıyor, vaadedilen işaretin gelmesini bekliyordu. Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) bu haldeyken Gavs-ı A’zâm Şâh Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’nin müritlerinden birisi Süleymâniye’ye gelmişti. Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’nin gönderdiği bu zatla bir araya gelip günlerce gizli bir şekilde konuştular. Cezbeye kapılan Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) medreseyi ve kitaplarını bırakarak bu Hintli zatla beraber Hindistan’a gitmek üzere yola çıktı. İnsanlar ağlayarak kendisini geri çevirmeye çalıştıysalar da buna muvaffak olamadılar. Çünkü o, daha görmeden şeyhinin ifadesini hissetmiş, manevî haz ve lütuflar elde etmişti. Bunları, daha önce kendisine mürşit aramak için gittiği Haremeyn’de hissetmemişti.

Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) Farsça beytinde bu durumu şöyle açıklamıştır:

نشد با طول صحبت ز اولياء يثرب و بطحا
ميسّر آنچه از وي شد مرا ناديده ارزاني

“Ne-şod bâ tûl-i sohbet zi evliyâ-i Yesrib u Bathâ,
Müyesser ançe ez vey şod merâ nâ-dîde erzânî.”

(Daha (Şâh Abdullah’ı) görmeden bana karşılıksız müyesser olan şey, uzun sohbetime rağmen Medîne ve Mekke evliyasından nasip olmadı.)

Şeyhine ulaşmak üzere yola koyulan Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) Bistâm, Harakân, Semnân ve Nisâbûr’a uğradı. Mevlânâ Beyazıd-ı Bestâmî (Kuddise Sirruhû)’nin kabrini ziyaret etti. Daha sonra Afganistan’ın Herât beldesine gelerek oranın alim ve fazıl şahsiyetleriyle görüştü. Kendilerinin istekleri üzerine onlara müşkil gelen meseleleri açıkladı, onları üstün ilmiyle aydınlattı. Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) Herât’tan ayrıldıktan sonra tenha bölgelerden geçerek Kandehâr, Kâbil ve Peşâver’e ulaştığında büyük alimler ve veliler kendisini karşılamaya geldiler. Onu, kelâm ve diğer ilimlerde imtihan etmek istediler. Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) onlara akılları hayrete düşürecek cevaplar verince onun zahirî ilimlerdeki üstünlüğünü tasdik ettiler. Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) buradan da ayrıldıktan sonra Lâhor beldesine geçti. Orada Mevlânâ Habîbullah-ı Cân-ı Cânân-ı Mazhar (Kuddise Sirruhû) ile görüşüp, Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’nin manevî kardeşi olan Senâullah-ı Nakşibendî (Kuddise Sirruhû)’nin bulunduğu kasabaya gitti.

Bundan sonrasını Pîr Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) şöyle anlatmaktadır:

“O kasabada bir gece kaldım. Rüyamda Şâh Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’nin, mübarek dişleriyle yanağımdan tutup beni kendisine çektiğini gördüm. Sabahladığımda Şeyh Senâullah (Kuddise Sirruhû)’ın yanına gittim. Daha kendisine rüyamı anlatmadan bana: “Kardeşimiz Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’ye hizmet etme şerefine nail oldun, buna sevin” dedi.”

Daha sonra Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) bu manevi cezbeyle Delhi’ye gitmek üzere yola çıktı, uzun bir yolculuk sonrasında şehre ulaştı. Süleymaniye’den Hindistan’a kadar uğradığı yerleri ve başından geçen olayları anlattığı, Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’ye ulaştığı için Allâh (Celle Celâlühû)’a şükrettiği Arapça kasidesinin ilk beyti şöyledir:

كملت مسافة كعبة الآمال
حمدا لمن قد من بالإكمال

(Arzuların kıblesine giden yolun mesafesi sona erdi. Bu mesafeyi tamamlamayı ihsan eden Allâh’a hamdolsun.)

Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû), kendisine çok uzak bir belde olan Delhî’de bulunan Mevlânâ Şâh Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’ye intisap etmek ve ondan istifade etmek için kilometrelerce yol katetti. Zâhiren onun yakınında bulunup da ondan istifade etmeye meyletmeyen kişileri şu Fârisî beytiyle kınamaktadır:

ببدبختى خود شايه كه خون  ريد سيه بختى
دران كويست دارد ميل سوى عالم فانى

“Be-bedbahtî-yi hod şâyed ki hûn riyd siyeh bahtî,
Der’ân kûyest û dâred meyl-i sûyi âlem-i fânî”

(O şehirde (Delhi) bulunmasına rağmen fani dünyaya meyleden kara bahtlı biri, kendi şanssızlığına kan ağlasa bile yeridir.)

Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) bundan sonra şeyhi Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû)’ye ulaştı, onun hizmetinde bulundu. Yaklaşık beş ay kadar bir zaman geçince huzur ve müşahede makamlarına ulaşmış, şeyhi ona açıkça gerçekleşen keşfî müjdeler vermiştir. Şeyhinin yanında bir müddet kalan Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) fenâ-bekâ ve dirayet makamlarında kökleşti, velâyet-i kübrâ makamına ulaştı.

Bundan sonra onun bu kemalâtını müşahede eden Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû) şöyle buyurdu: “Ey Hâlid, şimdi memleketin Bağdat’a dön, hal sahibi aşıkları ve iyi kalpli kimseleri irşat et, Allâh yolcularını terbiye ve sülûk ile dosta ulaştır.” Bunun üzerine Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) bu kutlu vazifeyi yerine getirmek üzere oradan ayrıldı.

Bağdat’a gelen Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (Kuddise Sirruhû)’nin zaviyesine yerleşti ve irşat vazifesine başladı. (Söz konusu olan zaviye bugün İhsani Medresesi olarak maruftur.) Burada beş ay kadar kaldıktan sonra manevi bir işaretle Süleymaniye’ye intikal etti ve irşada burada devam etti. Fakat burada bazı hasetçiler ve münkirler Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)’i zemmeden birtakım risaleler yazdılar. Ama buna rağmen Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) büyük yanlış içerisinde olan bu kimselerin hidayetleri için dua etmiştir. Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) hakkında yazılan yanlışlara talebesi ve müridi olan, son dönem Hanefî fukâhasından Allâme İbni Âbidin (Rahimehullâh) ilmî cevaplar vermiş, onu vikaye etme adına “Sellü’l-Hisâmi’l-Hindî” adındaki eserini yazmıştır.

Daha sonra Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) tekrar Bağdat’a geldi. Ancak, bir zaman sonra ikinci defa Süleymaniye’ye hicret edip orada irşada devam etti. Uzak beldelerden alimler ve fazilet ehli kimseler yanına gelerek kendisinden istifade ettiler.

Muhterem üstadımız Hacı Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin şeyhi olan Efendi Babamız Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû)’nin Mevlânâ Hâlid’i bize tavsif ederken kaynak olarak istimal buyurduğu el-Mecdü’t-Tâlid isimli eserin sahibi, Bağdat’ta Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)’e ilk halife olan zatın Bağdat müftüsü amcası Ubeydullah el-Hayderî olduğunu bildirmiştir. Şeyhu’l-Meşâyıh Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin bilâd-ı islâmiyyenin dört bir tarafında halifeleri bulunmuş, bu yüce yolun nurunu insanlığa ulaştırmışlardır. Şöyle ki, kitaplarda 100’den fazla halifesinden bahsedilir. Silsile-i Meşâyıh’ın 31. halkası olan Hazret-i Gavs-ı A’zam Abdullah-ı Mekkî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de kendisinden feyiz almış, kurbiyyet derecelerinde üstün makamlar elde ederek bu Nakşî kervanına katılmıştır.

Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)’in Anadolu’da inkar edilemez bir etkisi olmuştur. Kendisine müntesip tekkelerde yoğurulan örnek şahsiyetler Anadolu’da ilmî ve fikrî hareketlerde bulunmuşlar, halkı doğruya delâlet etmişlerdir. İsmet Efendi Tekkesi, Hüsrev Paşa Tekkesi, Feyzullah Efendi Tekkesi, Safvetî Tekkesi, Gümüşhanevî Tekkesi, Murad Molla Tekkesi bu tekkelerden birkaçıdır.

Kutbu’l-İrşâd Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)’in birçok kerameti ve harikulâde halleri olmuştur. Velâyet-i Kübra sahibi olan Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)’in, kendisini öldürme planı yapan bir topluluğa celâl nazarıyla bakarak onları perişan etmesi; onunla alay eden birisinin delirdikten sonra kendisinin dahliyle tekrar eski haline dönmesi; borçlu bir müridine oturduğu hasırı kaldırtıp, oradan istediği kadar altın almasını sağlaması ve yeri geldiğinde öğrenmediği dilleri bile konuşabilmesi bunlardan bazılarıdır.

Vefatı

Bir gün Allâme İbni Âbidîn (Rahimehullâh), şeyhi Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû)’in yanına geldi ve şöyle dedi: “İki gecedir rüyamda Osmân-ı Zi’n-Nûreyn (Radıyallâhu Anh) Efendimiz’in vefat ettiğini görüyorum. Ben de ayakta durmuş onun namazını kılıyorum.” Bunun üzerine Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû): “Ey İbni Âbidîn ben yakında vefat ederim, sen de benim namazımı kıldırırsın. Zîra ben onun torunlarındanım.” buyurdu. Bir süre sonra tauna yakalanan Şeyhu’l-Meşâyıh Mevlânâ Hâlid (Kuddise Sirruhû) çok hastalandı. Halifelerine gönderilmek üzere vasiyet yazdırdı. Vasiyetinden birkaç cümle şunlardır:

“Medresede namaz kılmayı terk etmeyin. Orada Hatm-i Hâcegân da yapılırsa hoşuma gider. Arkamdan şemâilimi sayarak ağlamayın. Arkamdan ağlamamalarını tembih etmek için etrafa mektup yazın. Kabirde beni sevindirecek ameller işleyin. Bazı sekir ehlinin dediği gibi: “Arkamdan sadakaya ve ayet okunmasına ihtiyacım yoktur.” demiyorum. Bilakis Fâtiha ve Sûre-i İhlâs’a ihtiyacım var.”

Bir müddet sonra Mevlânâ Hâlid yanına gelenleri uzaklaştırdı, tam bir istiğrak haline daldı. 1242 yılı Zilkade ayının 13. Cuma gecesi akşam ezanı vakti mübarek ruhunu teslim ederek fenâ âleminden bekâ alemine irtihal etti. Son sözleri ise şu âyet-i kerîmeler oldu:

﴾يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ ﴿27﴾ اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ ﴿28﴿

﴾فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ ﴿29﴾ وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي ﴿30

“Ey mutmain olan nefis! Sen (ondan) razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Artık (has) kullarımın arasına gir. Ve cennetime giriver.”

SİLSİLE-İ ZEHEB – SİLSİLE-İ SAADAT – ALTIN SİLSİLE – ALTUN SİLSİLE – SİLSİLEYİ ZEHEB – SİLSİLEYİ SADAT – SİLSİLE-İ ŞERİF – SİLSİLEYİ ŞERİF – SİLSİLETÜ-Z ZEHEB – SİLSİLETÜ ZEHEB – SİLSİLEEvliyaVeliAlim ve Ulemaların Silsileİsimlerisırasıyla nasıldır?

Peygamber efendimiz hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) sonra silsileisimleri sırasıyla şöyledir:

1- Ebubekr-i Sıddık (R.A.)
2- Selman-ı Farisi (R.A.)
3- Kasım bin Muhammed (R.A.)
4- Cafer-i Sadık (R.A.)
5- Bayezid-i Bestami (K.S.)
6- Ebul Hasanül Harakani (K.S.)
7- Ebu Ali Farmedi (K.S.)
8- Yusuf-i Hemedani (K.S.)

9- Ebul Abbas Hz. Hızır (A.S.)
10- Hâcegi Abdülhalık-i Gücdüvani (K.S.)
11- 
Hâcegi Arif-i Rivegeri (K.S.)
12- 
Hâcegi Mahmud-i Encirfağnevi (K.S.)
13- 
Hâcegi Ali Ramiteni (K.S.)
14- 
Hâcegi Muhammed Bâbâ Semmasi (K.S.)
15- Seyyid Emir Külâl (K.S.)
16- Hâcegi Muhammed Behaeddin Şah-ı Nakşibendi (K.S.)
17- 
Hâcegi Alâüddin-i Attâr (K.S.)
18- 
Hâcegi Yakub-i Çerhi (K.S.)
19- 
Hâcegi Ubeydullah-i Ahrâr (K.S.)
20- Seyyidina Şeyh Muhammed Zâhid (K.S.)
21- Seyyidina Şeyh Derviş Muhammed (K.S.)
22- Seyyidina Şeyh Hâcegi Muhammed Emkenegi (K.S.)
23- 
Seyyidina Şeyh Muhammed Bakibillah (K.S.)
24- İmam-ı Rabbani Ahmed-el Serhendi Müceddidi Elf-i Sani (RH.A.)
25- 
Seyyidina Şeyh Muhammed Masum Faruki (K.S.)
26- 
Seyyidina Şeyh Seyfeddin Faruki Rabbani (K.S.)
27- 
Seyyidina Şeyh Seyyid Nur Muhammed Bedvani (K.S.)
28- Seyyidina Şeyh Mazhar-ı Can-ı Canan (K.S.)
29- Seyyidina Şeyh Abdullah-ı Dehlevi (K.S.)
30- 
Seyyidina Şeyh Mevlana Halid-i Bağdâdi (K.S.)
31- Mevlana Osman Siraceddin (K.S.)
32- Şeyh Ömer Ziyaüddin (K.S.)
33- Mevlana Muhammedi Necmeddin (K.S.)
34- Şeyh Baki Hocaefendi (K.S.)
35- Kutbul Aktab Şeyh Bedir Karahan (K.S.A.)
36- Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş(K.S.)
37- Şeyh Mürşid Rashid İbrahim Haake (K.S.A.)