Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Avatar photo
Güler DEMİRHAN

Nasıl Çıktı Bu Cânîler!?

Çocukluğumuzdan hatırlıyorum!

Büyüklerimiz bize:

“Gece ağaçtan bırak dal kırmayı, yaprak bile koparılmaz.
Çiçek koparılmaz.
Yaş olan ağaç dalı ve yaprak ateşe atılmaz.
Sobaya odun atılırken, duvara dikine bir kaç sefer vurulur ki içinde böcek, karınca gibi canlılar varsa ateşte, odunla birlikte yanmasın.” derlerdi.

Çok küçüktüm, bugün gibi hatırlıyorum; piknik yaparken yeni kesilmiş, kalın bir dal parçasını ateşe attım ve izliyorum.

Yanan daldan göz yaşı gibi sular akıyor, şaşkınım!
Anneme babama soruyorum:

“Neden o ağaçtan yanarken su akıyor!?”

“Çünkü o hâlâ canlıydı ve ağlıyor.” diyorlar.

Nasıl üzülmüştüm anlatamam, beş veya altı yaşımdayım. Yanan ağaçla empati yaptım, canının çok yandığını düşündüm.

Şimdi düşünüyorum, o yaşlarda bir çocuğa böyle söylemek ne kadar doğru bilemem ama hiç bir canlıya -bitki, hayvan, insan- hiç farketmez, hiç bir canlıya zarar vermemek gerektiğini, o hassasiyeti belki öyle öyle kazandık.

Kendi canımız nasıl tatlıysa, nasıl korumamız gerekiyorsa, küçük büyük diğer bütün canlıları da korumamız, kollamamız gerektiğinin böyle farkına vardık demek ki…

O yıllarda bu sadece bizim ailede değil, herkes de böyleydi…

Kedinin, köpeğin, civcivin, kış günü penceremize gelen kuşların, yük yüklenen eşeğin hakkı gözetilirdi.

Günümüze geldiğimizde ise; kediyi tekmeleyerek öldüren caniler, zevk için kedinin, yavru köpeklerin bacaklarını kesenler, kendisine iyilik yapan, üşümesin diye arabasına alan taksi şoförünü hepimizin gözü önünde, gözünü dâhi kırpmadan öldüren katiller, kız arkadaşı veya eşini gözünü kırpmadan öldürenler, annesine babasına kıyanlar vs. vs. uzayıp gidiyor liste…

Nerden çıktı bu caniler, Allah aşkına!?

Hepsi gepegenç insanlar, hepimizin kardeşleri evlatları, bâzıları ise yaşıtımız…

Bu kadar kolay mı insan ya da hayvan başka cana zarar vermek!?

Tek kutsal kendi canını sayıp, başka canları yok edebileceğini, kim kazıdı bunların beynine!?

Nasıl da zevk alıyorlar kötülük yaparken, nasıl da rahat ve profesyoneller.

Geçtiğimiz günlerde yirmili yaşlarında Rus bir genç turist, İstanbul’u gezmeye geliyor ve Sultan Ahmet civarında sosyal medyasından canlı yayın açıyor, Türkçesi yok ama belli ki Türkiye sevdalısı, sempatik bir çocuk…

Canlı yayında bâzı kişilerin yazdığı yorumlar, kanımı dondurdu.

Kimisi bu çocuğu gördüğü yerde döveceğinden bahsederken, kimisi ise cinsel yönden saldırmaktan bahsediyordu, bir tanesi; “bunları gördüğümüz yerde öldürmeliyiz, çünkü bunlar kâfir!” diyordu.

İnanamadım şaka zannettim, durduk yere bir insanı öldürmekten bahsetmek neyin nesidir!?

Bunu yazana:
“Nasıl böyle düşünürsün!?” diye sorduğumda,

“İnanmassan kâfirleri gördüğünüz yerde öldürün diye ayet var!” deyip, bir de ayet göndermez mi!?

Buna samimi bir şekilde inanmış.

“Bahsettiği konunun savaş ortamında geçerli olduğunu, kimsenin canını vermediğimiz gibi kimsenin canına kastedemeyeceğimizi, bunun haddi aşmak olduğunu, belki de onun ileride müslüman olma hakkını, öldürmekle elinden alacağını, böyle bir anlayışın dinimizde yeri olmadığını, eğer öyle olsaydı Peygamberimiz s.a.v in önce müslüman olmayan kendi yakınlarını öldürmesi gerektiğini.”
Anlatmaya, o inandığı yanlışı sorgulatmaya çalışsam da:

“Sen ayetten daha mı iyi bileceksin!”
Deyip, yarım yamalak bilgisiyle, masum bir insanı öldürmenin câiz olduğundan bahsediyordu.

Allah, gerçek anlamda akıl fikir versin, böyle canavarlardan da hepimizi, herkesi korusun! Demekten başka bir şey gelmedi elimden.

Onu rahatsız eden neydi, çocuğun sempatikliği ve neşesi mi, yakışıklı oluşu mu, başka insanların mutlu ve enerjik olması mı, sevilmesi mi, yoksa sadece gerçekten müslüman olmaması mı!?

Bunu benim anlamam mümkün değil ama belli ki psikolojik olarak ciddi sorunları var.

Kişilik bozuklukluğunun olduğu, vicdan, merhamet ve empatiden yoksun, düpedüz kötü olduğu ise kesin!

Bir şeyleri eksik öğrenmiş, geri kalanını da beyninin karanlık tarafıyla tamamlamış.

Anne babalar, öğretmenler, din görevlileri, yazarlar, senaristler, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar!..

Biz birşeyleri yanlış yapıyoruz, bu çok belli!

Ya eksik veya yanlış öğretiyoruz, ya da fiili olarak çok yanlış model oluyoruz.

Belki de öğrettiğimiz teoride doğru da uygulamamız yanlış!

Bir tarafta güzel güzel nasihat verip, iki adım ötede önümüze çıkan kediye tekme sallıyorsak, o çocuk başka canlara vurulması gerektiğini öğrenerek büyür.

Kediyi köpeği rahatlıkla tekmeleyen çocuk, yarın öbür gün gelir seni tekmeler, bunu yaparken hiç canı yanmaz, umursamaz bile…

Başka canlara saygıyı ve özeni gerçekten aşılamalıyız çocuklarımıza.
Başka düşünceden ve başka inançlardan olan insanlara saygıyı ve özeni de öğretmeliyiz.

Onların yaşam hakkının bizim ki kadar kutsal olduğunu da üstüne basa basa öğretmeliyiz.

Ve artık şu vurdulu kırdılı, her sahnesi dehşet saçan, şiddet içerikli dizi ve filmlerden, kitaplardan da uzak durmalıyız.

Gittiğimiz yol yol değil, ilk fırsatta u dönüşü yapalım ki daha fazla canımız yanmasın, o eski nâif, nezâketli, insancıl yönümüzü bulup, toplum olarak birbirimize belâ değil, şifâ olalım.

Rahmetli Doğan Cüceloğlu hocamızın sözleriyle yazımı tamamlıyorum.

“Mükemmel değil,
Merhametli çocuklar yetiştirin.
Karıncaları ezmeyen,
Ağaç dallarını kırmayan,
Çiçekleri ezip geçmeyen,
Sevgiyi hissetmeyi ve
Hissettirmeyi bilen çocuklar.”
🌸🌸
Üçüncü ölüm yıldönümünde Doğan Cüceloğlu hocamızın, mekânı cennet olsun.
🌸🌸

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ