Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

PARİS SÖZLEŞMESİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KANUNU TASLAĞI’NDA LGBTİ’LİLERE “KIRILGAN GRUPLAR” ve “TOPLUMSAL CİNSİYET” DENİLEREK POZİTİF AYRIMCILIK DAYATIL(MA)MASI!

Türkiye Aile Meclisi Başkanvekili

Türkiye Aile Meclisi Başkanvekili Adnan Küçük: PARİS SÖZLEŞMESİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KANUNU TASLAĞI’NDA LGBTİ’LİLERE “KIRILGAN GRUPLAR” ve “TOPLUMSAL CİNSİYET” DENİLEREK POZİTİF AYRIMCILIK DAYATIL(MA)MASI! https://BASINaciklamasi.t.me ailemeclisi.t.me antiGENDERhareketi.t.me
İklim Değişikliği Kanun Taslağı yakın gelecekte TBMM’nin gündemine gelecek. TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Murat Kurum, “Yüce Meclis’imizin açılmasıyla önümüzdeki 100 yılı şekillendirecek bir çerçeveye sahip olacak İklim Kanunu’nu Çevre Komisyonumuzda görüştükten hemen sonra Meclis’imizin onayına sunacağız” dedi.
İklim Değişikliği Kanun Taslağı ile alakalı çoğu kişiler olumsuz değerlendirmeler yapmaktadırlar. Ben İklim Uzmanı değilim. Fakat benim uzmanlık alanımı alakadar eden bir konuyu, Paris Sözleşmesi (PS) ve bu kanun taslağı bağlamında değerlendirmek istiyorum.
İklim Değişikliği ile Alakalı Paris Antlaşması
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 1992’de Rio de Janerio’daki Dünya Zirvesi sırasında imzaya açıldı. 154 ülke devlet başkanları ve diğer üst düzey temsilcileri tarafından imzalanan BMİDÇS 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girdi.
Paris Sözleşmesi (PS), 2015 yılında Paris’te düzenlenen BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edildi. PS, 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girdi. 
İklim Değişikliği Kanun Taslağının kaynağını bu sözleşmeler teşkil etmektedir.
Paris Sözleşmesinde Kırılgan (Hassas) Gruplar
PS’nin bazı maddelerinde, kırılgan gruplarla alakalı hükümler vardır. Bunlar:
Giriş: “…Tarafların, iklim değişikliğinin ele alınması için eyleme geçerken, insan hakları, sağlık hakkı, yerli halklar, yerel topluluklar, göçmenler, çocuklar, engelli bireyler ve kırılgan (hassas) durumdaki kişilerin hakları ve kalkınma hakkının yanı sıra, “toplumsal cinsiyet eşitliği”, “kadınların güçlendirilmesi” ve kuşaklar arası adalet konularına yönelik sorumluluklarına saygı göstermeleri…”.
Madde 7/1. “İşbu Sözleşme, tarafların uyum kapasitesinin arttırılması, dirençliliğin güçlendirilmesi ve iklim değişikliği karşısında ‘kırılgan’lığın azaltılması için, sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmak …”.
Madde 7/5. “Taraflar, …uyum konusunu, ilgili sosyo-ekonomik politikalar ile çevre politikaları ve eylemlerine entegre etmek amacıyla, kırılgan (hassas) grupları, toplulukları …göz önünde bulundurarak, uyum eyleminin, ülkeye özel, “toplumsal cinsiyete” duyarlı, katılımcı ve tamamen şeffaf bir yaklaşım takip etmesi …gerektiğini kabul eder”.
Madde 7/6. “Taraflar uyum çabalarında desteğin ve uluslararası işbirliğinin önemini ve gelişmekte olan ülke Tarafların, özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkileri karşısında “kırılgan” olanların ihtiyaçlarını dikkate almanın önemini kabul ederler”.
Madde 7/9-(c). “İklim değişikliği etkileri ve ‘kırılgan’lığın, milli olarak öncelikli belirlenmiş eylemlerin, ‘kırılgan’ insanları, …dikkate alarak formüle etme perspektifiyle değerlendirilmesi”.
Madde 9/4. “Ölçeklendirilmiş finansal kaynakların sağlanması uyum ve azaltım arasında bir dengeye ulaşmayı amaçlamalı, ülke temelli stratejileri ve gelişmekte olan ülke Taraflar, özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkileri karşısında özel olarak ‘kırılganlık’ taşıyan ve en az gelişmiş ülkeler ve küçük ada gelişmekte olan devletler gibi uyum için kamusal ve hibe temelli kaynaklara gereksinim duyan ölçüde ciddi kapasite kısıtlılıkları bulunan Tarafların önceliklerini ve gereksinimlerini dikkate almalıdır.
BMİDÇS’de, kırılgan ekosistemler ve bölgelerden (md. 2/8-c, e, g), gelişmekte olan kırılgan ülke Taraflar (devlet)’dan da söz edilmektedir (BMİDÇS md. 4/10, benzer hüküm için bkz. PS md. 6/6, 7/2, 9/4, 11/1). PS’de “kırılgan gruplar, topluluklar ve ekosistem”lerden (md. 7/5) ve “kırılgan kişiler, yerler ve ekosistemler”den de söz edilmektedir (md. 7/9-c).
Burada sadece kırılgan gruplar ve kişiler üzerinde yoğunlaşılacaktır.
İklim Değişikliği Kanun Taslağında Kırılganlık
İklim Değişikliği Kanun Taslağının iki maddesinde, “kırılgan gruplar’a atıflar yapılmaktadır. Bunlar şu şekildedir:
MADDE 2/1-a) “Âdil geçiş: İklim değişikliğiyle mücadelede belirlenen hedefler gerçekleştirilirken işsizlik ve ekonomik dalgalanmaların önlenmesi amacıyla ‘kırılgan gruplar’ öncelikli olmak üzere, kimsenin geride bırakılmadığı ve yeşil iş olanaklarının sağlandığı politikayı”.
Madde 5/1-ç-2-f) “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, iklim değişikliğine uyumlu sosyal koruma araçları geliştirerek yoksulluğu azaltacak ve ‘kırılgan gruplar’ın güçlendirilmesine yardımcı olacak faaliyetleri gerçekleştirmekle yükümlüdür”.
Burada, üzerinde yoğunlaşmak istediğim husus, İklim Değişikliği Kanunu kapsamına dâhil olan “kırılgan gruplar ya da kişiler” kapsamına kimlerin dâhil olduğudur.
Bu mevzua girmezden önce, kırılgan gruplarla alakalı kısa malumat vermek istiyorum.
Kırılgan (Hassas) Gruplar.
“Kırılganlık” halinin İngilizce karşılığı “vulnerability”dir. Bu kelime, etimolojik kökenini oluşturan Latince “yara” manasına gelen “vulnus” ve “yaralamak” anlamlarına gelen “vulnerare” kelimelerinden türetilmiştir. Mesele bu açıdan değerlendirildiğinde, esasen tüm insanların tabiatları icabı kırılgan olduğu belirtilse de, hukuki manada kırılganlık faklıdır. “Kırılganlık” kavramı ile ifade edilen alan ve kişileri ifade etmek üzere, “yaralanabilirlik”, “örselenebilirlik”, “mağduriyet”, “dezavantajlılık” ya da “savunmasızlık”, “hassaslık” gibi kelimelerin de kullanıldığı görülmektedir. Burada kırılgan kelimesi kullanılacaktır.
Kırılgan kavramının, sosyal ve beşeri bilimler alanında; insanların, kişilerin, toplumların, canlıların, durumların, piyasanın, devletlerin, kurumların ya da tabiattaki varlıkların çeşitli tehlikelere karşı açık olmalarına, yaralanabilme, zarar görebilme potansiyeline sahip olmalarına yönelik bir kullanımı söz konusudur. Bu kullanımıyla birlikte; bu kavramın, ahlâkî, etik, sosyo-politik ve hukuki kullanımları bakımından insan ve insani olan durumlarla alakalı oluşu ön plana çıkmaktadır.
Uluslararası Metinlerde Kırılganlık
Birleşmiş Milletler (BM) düzeyinde “kırılgan” popülasyonlara ilişkin ilk kullanım Dünya Gıda Örgütü dokümanlarında ortaya çıkmıştır. Bu kavramın kullanımı 1990’lı yıllar ve sonrasında yaygınlık kazanmıştır. Bu Dönemde yapılan bazı uluslararası sözleşmelerin dilinde çok yaygın olmasa da “kırılgan gruplar” kavramına başvurulduğu görülmektedir.
Esasen hiç bir uluslararası hukuk metninde, özel olarak kırılganlığın tanımının yapılmadığı ve kırılgan grupların tahdidi olarak sıralanmadığı görülmektedir. “Kırılgan gruplar” kavramının, literatüre daha ziyade insan hakları hukuku pratiği kapsamında dâhil olduğu görülmektedir.
Fakat bazı uluslararası kurumlar, yorum ve kararlarında, ilgili sözleşme kapsamına dâhil olan kırılgan gruplarla alakalı daha aydınlatıcı düzenlemeler yer almaktadır.
Mesela Çocuk Hakları Komitesinin bir Genel Yorum metninde genel olarak sokak çocukları, çatışma alanında yaşayan çocuklar, HIV ve AIDS ile yaşayan çocuklar, sığınmacı ve mülteci çocuklar, engelli çocuklar, cinsel istismara uğramış çocuklar, yoksul çocuklar vb. , kırılgan olarak ele alınmıştır.
İstanbul Sözleşmesinde, LGBTİ’lerin kırılgan gruplara dâhil olduğuna dair açık bir hüküm mevcut değildir. Fakat bu sözleşmede yer alan “cinsel yönelim” ve “cinsel kimlik” ifadelerinin, Avrupa Konseyi’nce bu Sözleşme için açıklayıcı metin olarak hazırlanan “The Council of Europe Convention on Preventing and Combating Violence against Women and Domestic Violence (Istanbul Convention): Questions and Answers”de, “lezbiyen”, “gay”, “biseksüel” ve “trans” (LGBT) bireyleri de kapsadığı belirtilmektedir.
Nitekim AİHM içtihatları da bu açıklamayı teyit edici yöndedir. AİHM’ye göre, Roman gruba mensup olan kişiler ya da zihinsel engelliler, HIV ve AIDS hastaları, LGBTİ’ler, aile içi şiddet gören kadınlar, çocuklar, mülteci ve sığınmacılar, hamile kadınlar, kimi azınlık gruplar ve gözaltında olan kişiler, kırılgan gruplar olarak değerlendirilmektedir.
AB yönergesinde de “belirli bir toplumsal grup” ifadesinin cinsel yönelim odaklı oluşmuş grupları kapsayabileceği söylenmektedir: “Ortadoğu’da başlayan savaşlarla beraber yaşam alanları daha kısıtlı ve kırılgan hale gelen LGBTİ’ler açık hedef haline gelmiştir”.
Uluslararası sözleşme şeklinde imzalanmamakla birlikte, Bazı Sözleşmelerin uygulanmasını göstermek üzere hazırlanan, “yorum” ya da “rapor” şeklindeki metinlerde, “kırılgan gruplar” şu şekilde belirlenmiştir: kadınlar, hamile kadınlar, çocuklar, mülteciler, sığınmacılar, göçmenler, vatansızlar, azınlıklar, LGBTİ’ler, engelliler, yerli halklar, yaşlılar, göçmen işçiler, tutuklu ve hükümlüler, Romanlar, evsizler, ekonomik olarak dezavantajlılar, ruhî bozuklukları olanlar, kronik hastalıkla malul olanlar, HIV virüsü ile yaşayanlar.
Bu listeye göre kırılgan gruplara dair yelpaze bir hayli geniştir. Bağlamsal ya da tercih edilen politika ve eğilimlere bağlı olarak, bu yelpazedeki gruplardan bazılarının çıkarılması mümkün olduğu gibi bu yelpazeye farklı kırılgan grupların eklenmesi de mümkündür.
Bazı çevrelere göre, “Türkiye’de de, LGBTİ’lere (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) yönelik etkili sosyal hizmet uygulamalarının yapılması gerekir. LGBTİ’lerin pek çoğu, iktisadî temelli olan barınma, eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik, kişisel güvenlik gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta sorunlar yaşamakta ve bu sorunları aşmak için desteğe ihtiyaç duymakta oldukları için, bunlar da kırılgan gruplardır. LGBTİ’ler, toplumun heteropatriarkal [heteroseksüelliğin (sadece karşıt cinsler arası evlilik), diğer cinsiyet kimlikleri ve/veya cinsel yönelimlerden üstün olduğu sosyo-politik sistem] yapısından kaynaklı cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğine dayanan ayrımcılıktan dolayı kurumsal destek alabilecekleri mekanizmalardan dışlanmaktadır. Kırılgan kişilere sosyal hizmetler sağlamakla yükümlü olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, LGBTİ’lerin sorunlarını gündemine almamakta, onları ekonomik ve sosyal sorunlar karşısında yalnız bırakmaktadır”.
“LGBTİ”lerin kırılgan gruplara dâhil olduğu konusuna, bazı ülkelerde ya da toplumsal kesimlerde ciddi itirazlar mevcuttur.
Burada LGBTİ’lerin kırılgan gruplara dâhil edilmesini savunanların, klasik liberal bireyci anlayışı benimseyen kesimler olduğu söylenebilir. Burada, kısaca, hürriyeti, başkalarına zarar vermemek ve karşılıklı rızaya bağlı olarak her şeyi yapabilmek” şeklinde tanımlayan ve toplumsal değerleri (aile kurumu da buna dâhil) göz ardı eden anlayışın yansımaları söz konusudur. Bireyin hürriyet ve serbesti alanını maksimum düzeye çıkaran bu telakkiye göre, LGBTİ’ler tarafından gerçekleştirilen bütün filler hukuken meşru olmalıdır.
LGBTİ’lerin fiillerine meşruiyet sağlayan bu anlayışa yönelik en büyük eleştiri, muhafazakâr demokratlar ve muhafazakâr liberal demokratlardan gelmektedir. Bunlara göre, başta aile kurumu olmak üzere toplumsal değerler ve insan tabiatı da mutlak korunmalıdır.
Bu çevrelerden gelen LGBTİ’lerin bu kapsama dâhil edilmelerine yönelik itirazların temelini, bu bireylerin fiillerinin, bir diğer ifadeyle LGBTİ birey olarak nitelenmelerini sağlayan fiillerin, “sapkınlık, insan tabiatının bozulması” olarak görülmesi teşkil etmektedir.
Bu kişilere göre: “İnsan hürdür, fakat insan tabiatını bozucu, aile mefhumunu yok edici, esasen insanın tabiatında mevcut olmayan bir cinsiyetsizlik türünün ortaya çıkarılması, ancak iki farklı cinsiyet arasında söz konusu olabilecek olan birlikteliklerin (aile) tahrip edilmesi amacına yönelik faaliyetlerin kabulü mümkün değildir”.
Aynı telakkiye göre, LGBT’lerin meşrulaştırması, “uyuşturucu madde kullanımının da yaygınlaşmasıyla, psikolojik ve toplumsal bariyerlerin kalktığı bir vasatta yaşanan, her türlü ilişkiyi normal varsaymayı dayatan bir ideolojidir. Değersizliğin, şehevi arzuların tatminin edilmesindeki sınırsızlığın, kültürsüzlüğün küreselleştirildiği bir vasatta, cinsiyetsizliğin, belirsizliğin, kimliksizliğin normal olduğu bir dünya kurmanın peşindeler. Kadın ve erkek kategorisi ve bu iki cins üzerine kurulu aile ve toplum yapısını tümden dinamitleyen, normal olarak addettiğimiz ne varsa hepsine karşı topyekün savaş açılması durumu söz konusu”.
Nitekim muhafazakâr demokrasiyi savunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, LGBTİ’lerin fiillerini sapkınlık olarak değerlendirmektedir. Erdoğan, TRT ortak yayınında “LGBT gibi sapkın bir yapıyla mücadele edeceğiz” dedi. Erdoğan bir başka konuşmasında şunları söyledi: “LGBT gibi sapkın yapılara destek verenlerle sizlere iftira atanlar aynı kaynaktan. Açık konuşmak zorundayım. Bu CHP LGBT’cidir. Bu İYİ Parti LGBT’cidir. Onlarla beraber yol yürüyenler bunlara hayır diyemediklerine göre onlar da LGBT’cidir. AK Parti’nin içine LGBT sızamaz”.
Bu itirazların temelinde iki tür hassasiyetin mevcut olduğu söylenebilir:
Birincisi, İnsan tabiatının muhafaza edilmesi.
İkincisi, Aile kurumunun zarar görmesinin önlenmesi.
Özellikle muhafazakâr ya da muhafazakâr liberal demokrasilerde, toplumsal kurumların önemi ve korunması ihtiyacı ve bu ihtiyacın giderilmesinin insanlığın sağlıklı geleceği açısından arz ettiği ehemmiyet, bu yönetim taraftarlarını, LGBTİ’lerin fiillerini “sapkınlık” olarak değerlendirmelerine sebep olmuştur.
Küresel güçler ve etkili klasik liberal bireyci çevreler, muhafazakâr ya da muhafazakâr liberal demokrasi çevrelerinin bu itirazlarını etkisizleştirerek, kendilerinin önerdikleri LGBTİ’leri koruyucu politikaların kabul edilmesi için bütün çabalarını ortaya koymaktadırlar. Bunu haklılaştırmak için de, klasik liberal bireyci anlayışı yansıtan ve toplumsal değerleri göz ardı eden hürriyet telakkisini öne sürmektedirler. Bunlara göre, kişilerin, başka bireylere zarar vermemek ve karşılıklı rızaya dayanmak şartıyla, en sağlam ve köklü toplumsal değerle çatışsa da, her türlü davranışta bulunmaları serbesttir. Bu bağlamda, başta eşcinsel birliktelikler olmak üzere, LGBTİ’lerin her türlü fiillerinin meşruiyeti savunulmaktadır.
Bu tartışma bağlamında, başta Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan olmak üzere, muhafazakâr liberal demokrasi taraftarları, LGBTİ bireylerinin fiillerini bir hürriyetin kullanımı olarak değil sapkınlık; sapkın ilişkiler olarak nitelemektedirler. Bu sebepledir ki, şu an iktidarda olan muhafazakâr liberal demokrasi eğilimli iktidarın savunduğu fikirlere ve temel felsefeye göre, LGBTİ bireylerin kırılgan gruplara dâhil edilmeleri söz konusu olamaz.
Özet olarak ifade etmek gerekirse, her bir ülkede, kırılgan gruplara yönelik belirlemeler yapılabilir. Çoğulcu bir demokraside, belli bir siyasi eğilimi temsil eden siyasi iktidarlar (CHP ya da LGBTİ’leri meşru gören bir diğer parti ya da ittifakın iktidarı gibi), LGBTİ’leri kırılgan gruplara dâhil edebileceği gibi, bir başka siyasi iktidar da (AK Partinin de içinde yer aldığı Cumhur ittifakı ya da bir başka parti ya da ittifakın iktidarı gibi) bu kesimi kırılgan gruplara dâhil etmeyebilir.
Burada LGBTİ’leri kırılgan gruplara dahil etmemenin neticesi, bunların yok sayılmaları değil, kırılganlığa bağlı olarak sağlanan bazı pozitif koruyucu imkanların bu kesimlere tanınmamasından ibarettir. Bu seçeneği tercih etme hakkının muhafazakâr ya da muhafazakâr liberal demokrasi taraftarı siyasi iktidarlara tanınması, çoğulcu demokrasinin bir gereğidir. Bu tercihin muhafazakâr ya da muhafazakâr liberal demokrasi taraftarı siyasi iktidarlara tanınmaması halinde, LGBTİ fikriyatını savunanlar lehine sağlanmış bir resmi ideoloji ortaya çıkacaktır ki, bunun çoğulcu demokrasi ile bağdaşırlığı yoktur.
Ayrıca AİHM ya da daha başka bazı uluslararası kuruluşlar tarafından LGBTİ’lerin kırılgan gruplara dâhil edilmesi yönünde gelebilecek dayatmaların da kabulü mümkün değildir. Uluslararası Sözleşme metinlerinde sarih olarak belirtilmeyen bir konunun taraf ülkeler dayatılması, bölgesel ya da küresel resmi ideolojiler zemininde oluşturulan bir tahakküm rejimine sebep olacaktır. Bunun neticesi, küresel ya da bölgesel ölçekte çoğulculuğun yok edilmesi, LGBT vb. konular özelinde totaliter yapının ortaya çıkmasıdır. Bu yolla, “çoğulculuk” adına çoğulcu demokrasi yok edilmek istenmektedir. Çoğulculuğun yok edildiği rejime çoğulculuk demek, katile maktül (katledilen) demek gibi bir şeydir. Bunun kabulü mümkün değildr
Kısaca ifade etmek gerekirse, çoğulcu demokrasinin cari olduğu ülkemizde, AK Parti iktidarının, diğer bazı partilerden ve uluslararası kuruluşlardan farklı olarak, LGBTİ’leri kırılgan gruplar kapsamına dâhil etmemesi, en tabii hakkıdır. Kişiler bunu eleştirebilirler ise de, mevcut iktidarın buna kesinlikle hakkının olmadığını söyleyemezler. Söylemeye kalkıştıklarında, kendi doğrularını siyasi iktidara dayatmış olurlar ki, buna hakları yoktur.Açıklamamızın 2.bölümünü de takip edelim. 11.10.2023
Adnan Küçük, Anaya Hukukçusu, Türkiye Aile Meclisi Genel Başkanvekili BASINaciklamasi.t.me
Not:Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nin İKLİM PARİS CEDAW Sözleşmesi, BM/DSÖ ipoteği ile ilgili basın açıklaması 15 Ekim Saat:13 FatihCamii STKbirligi t.me
SectikleriniDenetle.t.me milliirade.t.me antiGENDERhareketi.t.me TurkiyeAileBirligi.t.me