SYKES-PICOT’UN TORUNLARI İŞBAŞINDA..
SYKES-PICOT’UN TORUNLARI İŞBAŞINDA..
FAYSAL ATMACA: SYKES-PICOT’UN TORUNLARI İŞBAŞINDA..
SYKES-PICOT’UN TORUNLARI
İŞBAŞINDA..
Modern Ortadoğu haritasına baktığınızda, sadece çizilmiş sınırları değil; yüzyıllar süren bir medeniyetin, birliğin ve inancın lime lime edilişini görürsünüz. Bu haritada şehirlerin, ülkelerin değil; aslında gönüllerin, kıblelerin, değerlerin ve kardeşliğin parçalandığına şahit olursunuz. Bugün Gazze yerle bir edilirken; Mısır sınırlarını kapatmakta, Suudi Arabistan diplomatik kelimelerle yetinmekte, Birleşik Arap Emirlikleri İsrail ile ticaretini artırmakta, Bahreyn normalleşme anlaşmalarına bağlılık göstermektedir. Bir zamanlar aynı safta, aynı kıblede duran bu devletlerin yöneticileri, artık mazlum Filistinli kardeşlerine değil; işgalciye omuz vermektedir.
1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı topraklarının paylaşımı için yapılan bir emperyal planın adıdır. Antlaşmanın amacı, Osmanlı sonrası Ortadoğu’yu Batı’nın çıkarlarına uygun şekilde bölmekti. Bugün Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin gibi ülkelerin sınırları bu planın ürünüdür. Ancak Sykes-Picot sadece sınırları değil; zihinleri, aidiyetleri ve ümmet bilincini de parçalamıştır.
Bu anlaşma, Müslüman toplumları küçük, zayıf, birbirine düşman ve dışa bağımlı devletçiklere ayırdı. Her biri Batılı bir güç tarafından desteklenen rejimler oluşturuldu. Krallıklar, diktatörlükler, hanedanlıklar. Halkın iradesi değil, emperyal aklın çıkarları belirleyici oldu.
Bugün bu yapay rejimler, sadece haritayla değil, inançla da bölünmüş durumdalar. Mısır’daki Sisi yönetimi halkın oylarıyla seçilen Mursi’yi darbeyle indirirken, Körfez ülkeleri milyar dolarlık silah anlaşmaları yapıyor. Suudi Arabistan, Hac ve Umre’den milyarlar kazanırken Yemen’deki çocukların açlıktan ölmesine sessiz kalıyor. Mescid-i Aksa’ya saldırı olduğunda sadece kınama metinleri hazırlanıyor. Bu rejimlerin ortak noktası, Batı’nın güvenlik politikalarının taşeronu hâline gelmiş olmalarıdır. Kur’an’la değil, çıkarla yönetilen bir zihniyet egemendir.
Kur’an, Maide Suresi’nde şöyle uyarır:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır.” (Maide, 51)
Ancak bugün bu ayet görmezden gelinmekte, İsrail’le askeri, ekonomik ve siyasi ittifaklar kurulmaktadır. Bu ittifaklar, Filistin davasının tabutuna çakılan çiviler gibidir.
Bugün İsrail’in İran’a yönelik tehditleri, fiili saldırı ihtimali ve nükleer gerginlikler, sadece bölgesel bir çatışma değil; potansiyel bir Üçüncü Dünya Savaşı anlamına gelmektedir. Bu durumun bu kadar tehlikeli olmasının bir sebebi de İslam ülkelerinin kimliksizleşmiş, iradesizleşmiş ve parçalanmış durumda olmasıdır. Eğer ümmet gerçek bir birlik ve ittifak oluşturmuş olsaydı, İsrail gibi küçük bir devletin koca bir bölgeyi tehdit etmesi mümkün olmazdı.
İran’a yönelik saldırı, Gazze’nin suskun savunmasızlığını büyütecek, Lübnan’dan Yemen’e tüm bölgeyi ateşe çevirecektir. Fakat en büyük yangın, kalplerdeki birlik ateşinin sönmüş olmasıdır. Sykes-Picot’un torunları olarak adlandırabileceğimiz bugünkü Arap rejimleri, bu parçalanmışlığın sürdürülebilir hale gelmesinin garantörleri olmuştur.
Bugün sadece Filistin’in değil; İslam dünyasının da yeniden dirilişe ihtiyacı var. Bu diriliş için üç temel gereklilik bulunmaktadır:
-Her ne kadar yöneticiler işgalciyle kol kola yürüse de, sokaklardaki insanlar hâlâ Filistin için dua etmekte, yardımlar göndermekte ve vicdanlarını korumaktadır. Bu, ümmetin kalbinin hâlâ attığını göstermektedir.
-Zulme karşı dimdik duran, halkına hesap veren, dini istismar etmeyen liderlere ihtiyaç var. Mursi gibi şehitlerin mirası, sadece bir hatıra değil; bir diriliş çağrısıdır.
-İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kurumlar sadece masa başı toplantılar yapmamalı; askeri, ekonomik ve stratejik birlikler oluşturmalıdır. Aksi hâlde ümmet bir tabela, liderler ise birer kukla olmaktan öteye geçemez.
Sykes-Picot’un haritayla böldüğü bu ümmet, artık o haritayı yırtmak zorundadır. İran’a yönelik saldırılar, İsrail’in Gazze’deki vahşeti, Kudüs’teki ihlaller; hepsi İslam dünyasının suskunluğu sayesinde mümkün olmaktadır.
Gerçek birlik, kardeşlik ve iman temelli dayanışma bugün kurulmayacaksa ne zaman kurulacaktır?
İsrail’in saldırıları sadece binaları değil, inançlarımızı da hedef almaktadır.
O halde artık haritaları değil; kalpleri birleştirme zamanı gelmiştir.
Vesselam.
Hakikati haykırmanın vebali vardır; ama susmanın vebali daha büyüktür.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.