Nilhan Osmanoğlu: İsrail’in planı ne?
Nilhan Osmanoğlu: İsrail’in planı ne?
"Terörsüz Türkiye" başlıklı programda, Nilhan Osmanoğlu’nun gerçekleştirdiği konuşmalar şu şekilde öne çıkmaktadır:
Nilhan Osmanoğlu: İsrail’in planı ne?
İçişleri Bakanlığı Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün desteğiyle Medya Platformu tarafından organize edilen " Terörsüz Türkiye Yüzyılı Kongresi" programı başarıyla gerçekleştirildi.
Programda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mesajı da paylaşıldı
Program kapsamında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kongreye iletilen yazılı mesaj da okundu. Erdoğan, mesajında şu ifadelere yer verdi: "Bizi köken, kimlik, inanç ve mezhep üzerinden ayrıştırma çabalarına inat, bir araya gelip kenetlenerek tek millet olmuş bir 'Terörsüz Türkiye'yi birlikte inşa edeceğiz. Bu yolda daha güçlü ve etkili bir geleceği hep birlikte kucaklayacağız. Türkiye'nin terörle mücadelesine toplumsal dayanışmayı güçlendiren bir boyut kazandırmayı amaçlayan etkinliğinizin, akademik çevrelerden, gazetecilerden ve sanat dünyasından önemli isimlerin değerli görüşleriyle büyük katkılar sunacağına inanıyorum. Uluslararası Terörsüz Türkiye Kongresi'nin düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik ediyor, tüm kıymetli misafirlerimizi en içten duygularımla selamlıyorum."
Eski AK Parti Milletvekili Mustafa Açıkgöz ve Medya Platformu Onursal Başkanı Mustafa Çınar ve Ahmet Durkaya'nın konuşma yaptığı kongrede ortak mesaj olarak, "Toplumsal ve Bölgesel Tahayyüller" başlıklı bir oturum da gerçekleştirildi.
Şehit annelerinden birlik çağrısı
Şehit Arif Çakır'ın annesi Nazife Çakır ve şehit Yılmaz Güneş'in annesi Ayşe Güneş, terörün sona ermesini ve "Terörsüz Türkiye" özlemlerini dile getirdi. Sağlık sorunları nedeniyle programa katılamayan şehit Eren Bülbül'ün annesi Ayşe Bülbül, telefonla bağlanarak annelerin artık ağlamamasını dilediğini ifade etti. Evlatlarının şehit edildiğini hatırlatarak başka çocukların aynı acıyı yaşamaması gerektiğini ve artık bu durumun son bulmasını istediklerini dile getirdi. Ayrıca Cumhurbaşkanı ve Devlet Bahçeli'ye teşekkür ederek Allah'ın onlardan razı olmasını temenni etti.
Bugün İstanbul'da düzenlenen etkinlikte, 2. Abdülhamid Han’ın Torunu Nilhan Osmanoğlu da Terörsüz Türkiye başlığını odağına alan kongrede bir konuşma yaptı. Konuşmasında Osmanoğlu, İsrail'in planlama süreçlerine dair değerlendirmeler yaptı ve bu meseleye dikkat çekti.
"Terörsüz Türkiye" başlıklı programda, Nilhan Osmanoğlu’nun gerçekleştirdiği konuşmalar şu şekilde öne çıkmaktadır:
Şehitlerimizin muhterem yakınları,
Değerli Hazirun,
Öncelikle her birinize, bu kutlu çabaya verdiğiniz emek ve gönül için kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.
Bugün burada çok önemli bir başlığı konuşmak ve dikkat çekmek için bir aradayız: Terörsüz Türkiye.
Ben bu konuşmayı sadece teknik boyutlarıyla ele almayacağım. Bu kürsüde, bir tarih taşıyıcısı olarak, bir anne olarak ve temsil sorumluluğu taşıyan bir fert olarak konuşacağım. Çünkü bu mesele sadece terörle ilgili değil; bu mesele milletin kendine olan güvenini, dilini, istikametini yeniden hatırlaması meselesidir.
Bir önceki Gazze temalı sempozyumda da özellikle söylemlerin önemine dikkat çekmiştim. Televizyonlarda, sosyal medyada, basının tüm mecralarında sürekli sorulan şu soruyu hatırlarsınız: “İsrail’in planı ne?”
Ben de o kürsüden demiştim ki:
“Biz onların ütopyalarına inandık. Bütün dünyayı kendi ütopyalarına inandırdılar. Oysa bizim orada varlığımız gerçekteydi; sadece bu gerçekliğe bakmaya fırsatımız olmadı.”
Ve yine orada şu çağrıyı yaptım:
Artık “İsrail’in planı nedir?” diye sormayı bırakmalıyız.
Asıl sormamız gereken: “Güçlü Türkiye’nin planı nedir?”
Çünkü söylem değişmeden istikamet değişmez.
Bugün de, bir Türkiye evladı olarak, bu kürsüden açıkça ifade ediyorum:
Türkiye ve terör kelimeleri aynı cümlede, aynı başlıkta anılmamalıdır.
Ne kadar süreç bunu ihtiva ediyor olsa da, alt başlıklar buna dair bilgiler içeriyor olsa da, başlık algıyı belirler.
Biz bu kelimelerin yan yana durmasına karşı çıkmalıyız.
Çünkü bu süreçte çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız söylemsel miras, aynı zamanda karakter mirasımız olacaktır.
Unutmayalım ki bu coğrafyada medeniyetin adı barıştır.
Berekettir, vakıftır, adalettir.
Bu topraklar Yunus Emre’nin merhametini, Mevlâna’nın çağrısını, Abdülhamid Han’ın idrakini taşır.
Ben bir anneyim. 12-13 yaşlarında iki evladım var.
Onlar bu ülkenin terörle sınandığı dönemleri yaşayarak idrak edebilecek yaşta değiller.
Geçtiğimiz gün evlatlarımdan biri bana şöyle sordu:
“Anne, terörsüz Türkiye ne demek? Terör ne demek?”
O an düşündüm.
Ben biliyorum…
Bizi nereden kırdıklarını, hangi fay hattını kullandıklarını çok iyi biliyorum.
Lakin onlar bilmiyor.
Elbette öğrenecekler.
Fakat bu kavramların onların zihinlerine bu başlıkla, bu şekilde yerleşmesini asla istemem.
Onlar Türkiye’yi terörle değil; üretimle, barışla, bilimle, temsil gücüyle tanımalılar.
Google’a “Türkiye” yazdıklarında karşılarına bir çatışma haritası değil, kalkınma politikaları çıkmalı.
“ Terörsüz Türkiye Yüzyılı” gibi başlıklar yerine, “Türkiye Medeniyeti Yüzyılı” yazmalı.
Çünkü söylem sadece bir kelime değil, gelecek inşasının temelidir.
Ben evlatlarıma, gençlerimize medeniyetimizi anlatırken
Dedemiz Yavuz Sultan Selim Han’ın Çaldıran Zaferi öncesinde Doğu’daki Kürt beyleriyle kurduğu kardeşlik ittifakını anlatıyorum.
Keza Sultan Abdülhamid Han’ı anlatırken,
Doğu’dan çocukları getirip aşiret mekteplerinde eğiterek gönül bağı kurduğunu,
Hamidiye Alayları’yla sadakati tesis ettiğini,
Son anına kadar onun yanında duranları anlatıyorum.
Bugün hâlâ o bölgelerde kendisine “Bavê Kurd” yani “Kürtlerin Babası” diyorlarsa,
bu bir siyasi değil, bir gönül ve adalet mirasıdır.
Bu duygu yalnızca geçmişin hatırası değil, geleceğin stratejisidir.
Sultan Abdülhamid Han döneminde Osmanlı Devleti, sadece dışarıdan değil, içeriden de terörle kuşatılmıştı.
Eş zamanlı suikastlar, isyanlar ve çete faaliyetleriyle mücadele ediliyordu.
O dönemin örgütleri sadece silahla değil; propaganda ve psikolojik harp teknikleriyle de saldırıyorlardı.
Bugün yaşadığımız tehditlerin o günkü izdüşümleriydi.
Ve o gün, Sultan Abdülhamid Han’ın cevabı;
Hamidiye Alaylarıydı,
Aşiret Mektepleriydi,
Devlet aidiyetinin gönüllerde yeniden inşasıydı.
Bugün de bize kalan miras budur. Strateji budur. Medeniyet budur.
Şimdi biz artık yeni bir paradigma kuruyoruz.
Bu sadece bir güvenlik paradigması değil,
Aidiyet, umut ve birlik duygusunun yeniden inşasıdır.
Terörü yalnızca bir güvenlik sorunu değil,
sosyal, kültürel ve iletişimsel bir sorun olarak görmek ve buna çözüm üretmek zorundayız.
Bu sürecin en kritik tarafı; boşluk bırakmamaktır.
Çünkü biz nerede boşluk bırakırsak, onlar oraya sızdılar.
Ne duyguda, ne üretimde, ne eğitimde boşluk bırakmamalıyız.
Boşluğa ne koyacağımızı iyi bilmeliyiz.
İşte bu yüzden biz, bölgeyle kurulan muhabbeti, üretimi, temsili, eğitimi örnek almalıyız.
Bu süreç sadece siyasetin değil, tüm milletin sürecidir.
Farklı fikirlerin aynı çatı altında birleşerek sahiplenmesi gereken bir süreçtir.
Bu noktada Diyarbakır Anneleri, bu sürecin en güçlü temsillerinden biridir.
Onlara da buradan kalbi selamlarımı iletiyorum.
Çünkü bu yürekli kadınlar meseleyi siyaset meydanlarından çıkarıp,
tam da hayatın, annenin, ailenin merkezine çekmiştir.
Bu süreçte bir diğer konu da iletişim dilinin önemidir.
Asırlardır algıyı yöneten bizlerdik.
Şimdi de söylemlerimiz en kıymetli varlığımızdır.
Bu süreci enfekte edecek en büyük risk, dilin bozulmasıdır.
Basının, sosyal medyanın, siyasetin kullandığı dil ya bu süreci iyileştirir ya da sabote eder.
Bu oyuna gelmemeliyiz.
Toplumlara düşmanlaştırıcı etiketler değil,
Kardeş kazandıracak, evlat yetiştirecek,
Üretim ve yatırım odaklı bir dil inşa etmeliyiz.
“Terörsüz Türkiye” değil, “Türkiye Medeniyeti” söylemini benimsemeliyiz.
Batı’ya bakın.
Üzerlerinde hiç taşımadıkları sıfatları senelerce bize yüklediler.
“Avrupa; insan hakları, özgürlük, medeniyet” dediler…
Ama bu sıfatları hiç hak etmeyen sömürü devletleri, bu algıyı dünyaya kabul ettirdi.
Oysa bizim medeniyetimiz, bin yılı aşkın süredir;
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuyla inşa edildi.
Din, dil, ırk, mezhep fark etmeksizin adaletle, sevgiyle, merhametle hüküm sürdük.
Bugün, alt başlıklar neyi ihtiva ederse etsin,
Ben Türkiye’nin terörle anılmasına razı değilim.
Bu yüzden “Terörsüz Türkiye” yerine,
“Türkiye Medeniyeti” söylemini daha çok benimsiyorum.
Biz bu sorumluluğu, bize bu vatanı emanet eden atalarımıza ve bizden sonraki evlatlarımıza borçluyuz.
Allah, bu milleti evlat acısıyla sınamasın.
Bizleri, temsil ettiğimiz davaya layık, sorumluluğunu taşıyabilecek bireyler eylesin.
Şehadete yürüyen kahraman evlatlarımıza rahmet,
Ailelerine sabırlar diliyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygı ve Hürmetle.
NİLHAN OSMANOĞLU,
2. ABDÜLHAMİD HAN’IN TORUNU
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.