MUHAMMED ZÂHİD KEVSERİ KİMDİR!
MUHAMMED ZÂHİD KEVSERİ KİMDİR!
Muhammed Zâhid Kevserî, Çerkes asıllı bir aileye mensuptur. Babası müderris ve meşayihtan Kafkasyalı Hasan Hilmi Efendi’dir. 1863’te Kafkasya Ruslar tarafından işgal edilince ailesi ve talebeleriyle birlikte Anadolu’ya hicret ederek Bolu’nun Düzce ilçesine yerleşti. İşte tüm detaylar NetHaberler’de;
ALLÂME MUHAMMED ZÂHİD EL-KEVSERİ
Nethaberler - Utku Mihmandaroğlu
Son devrin yetiştirdiği büyük alimlerden biri olan ve fikriyatıyla, mücadelesiyle, talebeleriyle arkasında büyük izler bırakan Muhammed Zâhid Kevserî, Çerkes asıllı bir aileye mensuptur. Babası müderris ve meşayihtan Kafkasyalı Hasan Hilmi Efendi’dir. 1863’te Kafkasya Ruslar tarafından işgal edilince ailesi ve talebeleriyle birlikte Anadolu’ya hicret ederek Bolu’nun Düzce ilçesine yerleşti. Kendi adına nisbet edilerek kurulan Hacı Hasan köyünde 16 Eylül 1879’da oğlu Muhammed Zahid Efendi dünyaya geldi. Dedelerine nisbetle Kevseri lakabını aldı. Babası Hasan Hilmi Efendi'nin kurduğu medrese dolayısıyla gözünü açtığında başlayan ilim yolculuğuna bu medresede temel İslami bilgileri öğrenerek eğitimini tamamladıktan sonra Düzce’deki Rüşdiye mektebinden mezun olan Muhammed Zâhid, içinde Şaban Fevzi Efendi, Selahaddin Efendi, Düzce Müftüsü Üsküplü Hüseyin Vecih Efendi gibi isimlerin bulunduğu değerli ve çeşitli hocalardan değişik konularda dersler aldı. Ardından İstanbul’a gelip, Fâtih Câmiinde Eğinli İbrâhim Hakkı’nın derslerine devâm eden Muhammed Zâhid, Kazasker Hasan Efendi’nin Darü’l-Hadis Medresesi’nde öğrenim görmeye başladı. Bir taraftan amcası Musa Kazım Kevseri’den Arap dili ve edebiyatına dair dersler alırken diğer taraftan da Fatih dersiamlarından Eğinli İbrahim Hakkı Efendi, Alasonyalı Ali Zeynelabidin, Çeşmeceli lsmail Zühdü Efendi, Yusuf Ziyauddin Efendi, Ali Riza Fakri Efendi, Şeyh Muhammed Esad Dede gibi devrin alimlerinden okuyarak icazet almıştır. Kastamonulu Şeyh Hüseyin Efendi de ders aldığı hocalarındandır.
İstanbul’da on yıl süren medrese tahsilini 1904’te tamamlayıp icazet aldıktan sonra 1906’da girdiği ruus imtihanında başarı sağlayarak dersiam olan Muhammed Zâhid, Birinci Dünya Savaşı’na kadar Fâtih Câmiinde müderrislik yaparak cuma günleri hariç her gün ders verdi. Ürgüplü Mehmed Hayri Efendinin Şeyhülislâmlığı sırasında medreselerde belâgat, aruz, mantık dersleri okuttu. Bir müddet sonra da Kastamonu’da açılan yeni bir medreseyi faaliyete geçirmekle görevlendirildi. Üç yıl Kastamonu’da kaldıktan sonra İstanbul’a döndü. İstanbul’a dönüş yolculuğu esnasında hayatında kalıcı bir izi bulunan bir kaza atlatmıştır. Memleketi Düzce’nin sahil şeridi olan Akçakoca açıklarında içinde bulunduğu teknenin alabora olması sonucu boğulma tehlikesi atlatan Muhammed Zâhid, İstanbul’a gelince Dârüşşafaka’ya, bir ay sonra da Medreset-ül-Mütehassisine müderris olarak tâyin edildi.
Neticede 1919 yılında Şeyhülislam ders vekili olarak görevlendirilen Muhammed Zâhid, Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’yle birlikte çalışma imkanını yakaladı. Şeyhüislam Mustafa Sabri Efendi kendisinden "Sahili olmayan iki deryada, yani fıkıh ve hadis ilminde, emsalsizdi." diye bahsetmiştir.
Kendisi Osmanlı’nın son şeyhülislam vekili olup İslâmî ilimlerin hemen her sahasında kalem oynatmış, hususen fıkıh, kelâm ve hadis ilimlerinde derinleşmiştir.
Ömrünü ilme adayan Muhammed Zâhid el-Kevserî, Osmanlı'nın çöküş süreci ve devamında Ehl-i Sünnet çizgiyi korumak için ilmî sahada ciddi mücadeleler vermiş, modernist akımlar ve Selefîlik karşısında, genelde Ehl-i Sünnet özelde Hanefî itikad ve fıkıh anlayışını dirayetli bir şekilde savunmuştur.
1922 yılında bir dostundan kendisine gelen haber üzerine özgürlüğünden endişe ederek ailesiyle dahi vedalaşmaya fırsat bulamadan Suriye üzerinden Mısır’a göç eden Muhammed Zâhid, çilekeş bir hayat yaşamış ve maddi sıkıntılardan başını kaldıramamıştır. Daha da acısı, uzun bir süre ailesini görememiştir. Mısır’daki Ezher çevresinde büyük etki bırakmış, İslâm beldelerinden çok sayıda talebe yetiştirmiştir.
1922’de Türkiye’den çıktığında Mısır’a gelirken yolda konvoy ara verince o ara Şam’da girdiği bir kütüphanede gördüğü el yazması bir eser eserden hatırladıklarını 15 yıl sonra Mısır’da kaleme aldığı bir makalesinde ezbere kaleme dökebilecek kadar paha biçilemez bir zekaya sahip olan Muhammed Zâhid, paha biçilemez zekasını paha biçilemez hizmetler vermek için de kullanmış, birbirinden kıymetli pek çok müstakil teliflerinin yanı sıra çok sayıda eseri de veciz mukaddimeler ve dipnotlar ekleyerek neşretmiştir. Fıkhu Ehli’l-Irâk ve Hadîsuhum, Makālât, en-Nüketü't-Tarîfe Zâhid el-Kevserî'nin meşhur teliflerindendir.
Böylesine paha biçilmez hizmetlerinin yanı sıra devlet arşivinde mütercimlik imtihanını da kazanan Muhammed Zâhid, çalışmaya başladıktan sonra kendisine bağlanan bu maaşla ekonomik durumunda birazcık ferahlama olunca ailesini de yanına alarak vuslatı yaşamıştır.
1950’li yıllarda Türkiye’de değişen konjonktürün etkisiyle ülkesine geri dönmek isteyen Muhammed Zâhid, vatan hasretinin üstüne bir de çeşitli hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmış ve hastalıklardan kurtulamayarak vatan hasretiyle 11 Ağustos 1952 tarihinde Kahire’de Hakk’a yürümüştür.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.