Elif Sevil Orhanlı’nın özel röportajı

GÜNDEM 26.07.2025 - 15:22, Güncelleme: 26.07.2025 - 16:02
 

Elif Sevil Orhanlı’nın özel röportajı

“İnsanlar, önce kendileri için yaşamayı öğrenmeli. İnsan kendini severse, kendisi için yaşarsa, her şey daha anlamlı, daha güzel olmaya başlıyor.”
“İnsanlar, önce kendileri için yaşamayı öğrenmeli. İnsan kendini severse, kendisi için yaşarsa, her şey daha anlamlı, daha güzel olmaya başlıyor.” NetHaberler | Elif Sevil Orhanlı Her başarılı insanın özünde, hayallerini besleyen ve vazgeçmeyen bir kalp vardır derim hep. Yani insanın mimarı yine insanın kendisi. Hayatımızı inşa eden kendimiziz. Mutlu olmuş ve kendi gerçekliğini hayata yansıtmış insanların ortak özelliği “Vazgeçmemek.” Engellere, olmazlara takılıp kalmış insanlar şikayetle hayatlarını harcarken; hedefine odaklı cesur insanlar, hayatın hazinelerini aşkla yaşayıp tekamüllerine sâdık kalıyorlar.  Birileri ilham olurken birileri sadece ağlar.  Sıkca bu soruları sorup nereye doğru gittğimizi bilmek, hayata yeniden başlamak için güzel bir fırsat olacaktır.  Bu hafta, kendisini gerçekleştirme yolunda güzel adımlar atmış sevgili Dilek’in hikayesi var. Eminim çoğu kíşiye ilham olacaktır. “İnsan, ruhunu besleyen şeylerin peşinden gitmeli.” -Öncelikle seni tanıyalım. Ben Dilek Orhanlı. 1976 yılında Kars’ta, işçi bir ailenin beş çocuğundan biri olarak dünyaya geldim. Kardeşler arasında üçüncüyüm. Hayatım boyunca üretken olmayı, çalışmayı ve azimle ayakta kalmayı öğrendim. Yaklaşık 16 yıldır takı tasarımı yapıyorum. Bu işbana hem estetik bakış hem de sabır kazandırdı. Spor ise ruhumu besleyen en büyük tutkum. Şu an aktif olarak yüzüyor, fitness yapıyor, tenis oynuyor ve hamak yogasıyla ilgileniyorum. Bunların dışında da hobi olarak yamaç paraşütü ve dalış yapıyorum. Hareketin ve keşfetmenin beni hayata bağladığına inanıyorum. -Farklı spor dalları ile yakından ilgileniyorsun. Aktif olarak yapmaya devam ediyorsun. Bu spor dallarına başlama hikayen nasıl oldu? Benim spora başlama hikâyem biraz “cezalı” aslında. Ortaokuldayken yaptığım bir yaramazlık sonrası beden eğitimi öğretmenim bana okulun etrafında 15 tur koşma cezası verdi. O yaşta bu kadar koşmak büyük cezaydı tabii ama işin ilginç yanı, ben koşarken hiç zorlanmadım. Öğretmenim bu durumu fark edince “Senin kondisyonun çok iyi, neden spora başlamıyorsun?” dedi ve beni okul yarışlarına yazdırdı. O gün, hayatım boyunca unutmayacağım bir dönüm noktası oldu. Ceza gibi başlayan o an, sporla tanışmamı sağladı. Şimdi geriye dönüp baktığımda, o yaramazlık iyi ki olmuş diyorum. -Bazı spor aktivitelerine kızınla birlikte katılıyorsun. Bu bir anne için hem şans hem de ayrı bir keyif ve olmalı. Bu aktiviteler nasıl geçiyor? Yaşadığın ilginç anılar var mı? Küçük kızım Zeynep ile birlikte birçok spor aktivitesini paylaşıyoruz. Fitness, yüzme ve dalış gibi alanlarda beraber zaman geçiriyoruz. Sporun sadece bireysel değil, paylaşım dolu bir şey olduğunu onunla birlikte daha iyi anladım. Aslında fitnessa başlamamda büyük kızım Ece'nin etkisi çok büyük. Onun bu konudaki ilgisi ve isteği beni de harekete geçirdi. Başta ona eşlik etmek gibi başlayan bu yolculuk, zamanla benim için de bir yaşam biçimine dönüştü. Zeynep’le geçirdiğimiz spor dolu zamanlar arasında unutamadığımız bir anımız da var. Birlikte yaptığımız bir dalıştan yaklaşık bir ay sonra, Zeynep’in rutin sağlık kontrollerinde kalbinde ufak bir delik olduğunu öğrendik. Doktorumuz bize özellikle basınçlı ortamlardan uzak durmamız gerektiğini söyledi. O ana kadar her zaman sağlık kontrollerimizi düzenli yapardık, ama bu olay bize bir şeyi çok net öğretti: Spor, özellikle dalış gibi özel koşullar gerektiren branşlar, mutlaka kapsamlı sağlık kontrolleriyle desteklenmeli. Neyse ki ciddi bir soruna dönüşmeden fark edildi ve biz bu olaydan büyük bir ders çıkardık. -Denemek istediğin farklı spor alanları var mı? Bu noktada hedeflerin neler? Elbette var. Uzun zamandır hayalini kurduğum iki özel spor dalı var: paraşütle serbest atlayış ve binicilik. Bu iki alanda eğitim almak, kendimi farklı yönlerden keşfetmek isterdim. Özellikle gökyüzüne bırakılan bir adımın verdiği özgürlük hissi ve atlarla kurulan doğal bağ, beni hep çok cezbetmiştir. Ne yazık ki bu tür özel eğitimler ciddi maddi olanaklar gerektiriyor. Ülkemizde spor yapmak bile başlı başına ekstra bir maliyetken, bu tür branşlar çoğu kişi için erişilmesi güç hale geliyor. Ancak yine de umudumu kaybetmiyorum. Maddi koşullarım uygun hale geldiği ilk fırsatta, bu alanlarda eğitim almayı çok istiyorum. Çünkü insan, ruhunu besleyen şeylerin peşinden gitmeli. Ben de hâlâ öğrenmeye, denemeye ve gelişmeye açık biriyim. Hayatın içinde kendime yeni alanlar açmak en büyük hedefim. “Dans, benim için sadece bir hobi değil, içimdekileri anlatmanın, söyleyemediklerimi bedenimle ifade etmenin bir yolu oldu.” -Hayatın bu yoğun temposunda bir yandan dans dersleri alıyorsun. Dansa başlamaya nasıl karar verdin? Hayatın temposu zaman zaman yorucu olsa da, bu yoğunluk ve koşuşturma aslında hoşuma gidiyor. Uzun zamandır iki kızıma hem annelik yapıyor, hem sağlık süreçlerinde yanlarında olmaya çalışıyor, bir yandan da maddi anlamda ayakta kalmaya uğraşıyordum. Bu süreçte kendimi, kadınlığımı ve iç sesimi bir noktada kaybettiğimi fark ettim. Kendime dönmenin, yeniden var olmanın bir yolunu ararken dansla karşılaştım. Dans, benim için sadece bir hobi değil, içimdekileri anlatmanın, söyleyemediklerimi bedenimle ifade etmenin bir yolu oldu. O sahneye çıktığımda ya da stüdyoda müzikle hareket etmeye başladığımda, yeniden “ben” oluyorum. Dans, kendi iç yolculuğumu bulduğum yer haline geldi. Bu karar, hayatımdaki en kişisel ve en güçlü adımlardan biri oldu. “Hayallerin yaşı yok. O yüzden cesaret edip yola çıkmak gerek.” -Hayallerini erteleyen, gerçekleştirecek cesareti bulamayanlara neler tavsiye edersin? En büyük tavsiyem şu: Dün yok, yarın yok, sadece “şu an” var. Hayat gerçekten bugünden ibaret. O yüzden anı kaçırmasınlar, ertelemesinler. Önce kendileri için yaşamayı öğrensinler. Çünkü insan kendini severse, kendisi için yaşarsa, her şey daha anlamlı ve daha güzel olmaya başlıyor. Ayrıca hayatlarına mutlaka, küçük de olsa bir spor dalı eklesinler. Spor sadece bedeni değil, ruhu da ayakta tutuyor. Ben 50 yaşımda olmama rağmen, yıllardır hayalini kurduğum Survivor yarışması için hâlâ başvurularda bulunuyor, kendimi fiziksel ve mental olarak bu hedefe hazırlıyorum. Pes etmiyorum çünkü inanıyorum. Hayallerin yaşı yok. O yüzden cesaret edip yola çıkmak gerek. Küçük adımlarla da olsa, hayalinizin peşinden gidin. Çünkü o yolda yürümek bile başlı başına bir başarıdır. [email protected]  
“İnsanlar, önce kendileri için yaşamayı öğrenmeli. İnsan kendini severse, kendisi için yaşarsa, her şey daha anlamlı, daha güzel olmaya başlıyor.”

İnsanlar, önce kendileri için yaşamayı öğrenmeli. İnsan kendini severse, kendisi için yaşarsa, her şey daha anlamlı, daha güzel olmaya başlıyor.”

NetHaberler | Elif Sevil Orhanlı

Her başarılı insanın özünde, hayallerini besleyen ve vazgeçmeyen bir kalp vardır derim hep. Yani insanın mimarı yine insanın kendisi. Hayatımızı inşa eden kendimiziz. Mutlu olmuş ve kendi gerçekliğini hayata yansıtmış insanların ortak özelliği Vazgeçmemek. Engellere, olmazlara takılıp kalmış insanlar şikayetle hayatlarını harcarken; hedefine odaklı cesur insanlar, hayatın hazinelerini aşkla yaşayıp tekamüllerine sâdık kalıyorlar. 

Birileri ilham olurken birileri sadece ağlar. 

Sıkca bu soruları sorup nereye doğru gittğimizi bilmek, hayata yeniden başlamak için güzel bir fırsat olacaktır. 

Bu hafta, kendisini gerçekleştirme yolunda güzel adımlar atmış sevgili Dilekin hikayesi var. Eminim çoğu kíşiye ilham olacaktır.

İnsan, ruhunu besleyen şeylerin peşinden gitmeli.”

-Öncelikle seni tanıyalım.

Ben Dilek Orhanlı. 1976 yılında Kars’ta, işçi bir ailenin beş çocuğundan biri olarak dünyaya geldim. Kardeşler arasında üçüncüyüm. Hayatım boyunca üretken olmayı, çalışmayı ve azimle ayakta kalmayı öğrendim.

Yaklaşık 16 yıldır takı tasarımı yapıyorum. Bu işbana hem estetik bakış hem de sabır kazandırdı.

Spor ise ruhumu besleyen en büyük tutkum. Şu an aktif olarak yüzüyor, fitness yapıyor, tenis oynuyor ve hamak yogasıyla ilgileniyorum. Bunların dışında da hobi olarak yamaç paraşütü ve dalış yapıyorum. Hareketin ve keşfetmenin beni hayata bağladığına inanıyorum.

-Farklı spor dalları ile yakından ilgileniyorsun. Aktif olarak yapmaya devam ediyorsun. Bu spor dallarına başlama hikayen nasıl oldu?

Benim spora başlama hikâyem biraz “cezalı” aslında. Ortaokuldayken yaptığım bir yaramazlık sonrası beden eğitimi öğretmenim bana okulun etrafında 15 tur koşma cezası verdi. O yaşta bu kadar koşmak büyük cezaydı tabii ama işin ilginç yanı, ben koşarken hiç zorlanmadım.

Öğretmenim bu durumu fark edince “Senin kondisyonun çok iyi, neden spora başlamıyorsun?” dedi ve beni okul yarışlarına yazdırdı.

O gün, hayatım boyunca unutmayacağım bir dönüm noktası oldu. Ceza gibi başlayan o an, sporla tanışmamı sağladı. Şimdi geriye dönüp baktığımda, o yaramazlık iyi ki olmuş diyorum.

-Bazı spor aktivitelerine kızınla birlikte katılıyorsun. Bu bir anne için hem şans hem de ayrı bir keyif ve olmalı. Bu aktiviteler nasıl geçiyor? Yaşadığın ilginç anılar var mı?

Küçük kızım Zeynep ile birlikte birçok spor aktivitesini paylaşıyoruz. Fitness, yüzme ve dalış gibi alanlarda beraber zaman geçiriyoruz. Sporun sadece bireysel değil, paylaşım dolu bir şey olduğunu onunla birlikte daha iyi anladım.

Aslında fitnessa başlamamda büyük kızım Ece'nin etkisi çok büyük. Onun bu konudaki ilgisi ve isteği beni de harekete geçirdi. Başta ona eşlik etmek gibi başlayan bu yolculuk, zamanla benim için de bir yaşam biçimine dönüştü.

Zeynep’le geçirdiğimiz spor dolu zamanlar arasında unutamadığımız bir anımız da var. Birlikte yaptığımız bir dalıştan yaklaşık bir ay sonra, Zeynep’in rutin sağlık kontrollerinde kalbinde ufak bir delik olduğunu öğrendik. Doktorumuz bize özellikle basınçlı ortamlardan uzak durmamız gerektiğini söyledi. O ana kadar her zaman sağlık kontrollerimizi düzenli yapardık, ama bu olay bize bir şeyi çok net öğretti:

Spor, özellikle dalış gibi özel koşullar gerektiren branşlar, mutlaka kapsamlı sağlık kontrolleriyle desteklenmeli. Neyse ki ciddi bir soruna dönüşmeden fark edildi ve biz bu olaydan büyük bir ders çıkardık.

-Denemek istediğin farklı spor alanları var mı? Bu noktada hedeflerin neler?

Elbette var. Uzun zamandır hayalini kurduğum iki özel spor dalı var: paraşütle serbest atlayış ve binicilik. Bu iki alanda eğitim almak, kendimi farklı yönlerden keşfetmek isterdim. Özellikle gökyüzüne bırakılan bir adımın verdiği özgürlük hissi ve atlarla kurulan doğal bağ, beni hep çok cezbetmiştir.

Ne yazık ki bu tür özel eğitimler ciddi maddi olanaklar gerektiriyor. Ülkemizde spor yapmak bile başlı başına ekstra bir maliyetken, bu tür branşlar çoğu kişi için erişilmesi güç hale geliyor.

Ancak yine de umudumu kaybetmiyorum. Maddi koşullarım uygun hale geldiği ilk fırsatta, bu alanlarda eğitim almayı çok istiyorum. Çünkü insan, ruhunu besleyen şeylerin peşinden gitmeli. Ben de hâlâ öğrenmeye, denemeye ve gelişmeye açık biriyim. Hayatın içinde kendime yeni alanlar açmak en büyük hedefim.

Dans, benim için sadece bir hobi değil, içimdekileri anlatmanın, söyleyemediklerimi bedenimle ifade etmenin bir yolu oldu.

-Hayatın bu yoğun temposunda bir yandan dans dersleri alıyorsun. Dansa başlamaya nasıl karar verdin?

Hayatın temposu zaman zaman yorucu olsa da, bu yoğunluk ve koşuşturma aslında hoşuma gidiyor. Uzun zamandır iki kızıma hem annelik yapıyor, hem sağlık süreçlerinde yanlarında olmaya çalışıyor, bir yandan da maddi anlamda ayakta kalmaya uğraşıyordum. Bu süreçte kendimi, kadınlığımı ve iç sesimi bir noktada kaybettiğimi fark ettim.

Kendime dönmenin, yeniden var olmanın bir yolunu ararken dansla karşılaştım. Dans, benim için sadece bir hobi değil, içimdekileri anlatmanın, söyleyemediklerimi bedenimle ifade etmenin bir yolu oldu.

O sahneye çıktığımda ya da stüdyoda müzikle hareket etmeye başladığımda, yeniden “ben” oluyorum. Dans, kendi iç yolculuğumu bulduğum yer haline geldi. Bu karar, hayatımdaki en kişisel ve en güçlü adımlardan biri oldu.

Hayallerin yaşı yok. O yüzden cesaret edip yola çıkmak gerek.

-Hayallerini erteleyen, gerçekleştirecek cesareti bulamayanlara neler tavsiye edersin?

En büyük tavsiyem şu: Dün yok, yarın yok, sadece “şu an” var. Hayat gerçekten bugünden ibaret. O yüzden anı kaçırmasınlar, ertelemesinler. Önce kendileri için yaşamayı öğrensinler. Çünkü insan kendini severse, kendisi için yaşarsa, her şey daha anlamlı ve daha güzel olmaya başlıyor.

Ayrıca hayatlarına mutlaka, küçük de olsa bir spor dalı eklesinler. Spor sadece bedeni değil, ruhu da ayakta tutuyor.

Ben 50 yaşımda olmama rağmen, yıllardır hayalini kurduğum Survivor yarışması için hâlâ başvurularda bulunuyor, kendimi fiziksel ve mental olarak bu hedefe hazırlıyorum. Pes etmiyorum çünkü inanıyorum.

Hayallerin yaşı yok. O yüzden cesaret edip yola çıkmak gerek. Küçük adımlarla da olsa, hayalinizin peşinden gidin. Çünkü o yolda yürümek bile başlı başına bir başarıdır.

[email protected]

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve nethaberler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.