YAPAY ZEKA DEDİKLERİ NE OLSA GEREK.
YAPAY ZEKA DEDİKLERİ NE OLSA GEREK.
FATİH ÇİÇEK YAZDI: YAPAY ZEKA DEDİKLERİ NE OLSA GEREK.
YAPAY ZEKA DEDİKLERİ NE OLSA GEREK.
NetHaberler | Özel haber
Bugüne kadar bununla ilgili birçok tanım yapıldı fakat daha basitleştirerek yapacak olursak yapay zekâ, birçok bilim dalını kullanarak akıllı sonuçlar çıkaran bir sistematik veridir.
Bu konuyu meraklıları muhtemelen araştırmıştır fakat ben teknik konulardan ve tanımlamalardan uzaklaşarak bireye ve topluma bakan sosyolojisini paylaşacağım. Bu konuyu meslek, statü ve cinsiyet ayrımı olmaksızın herkesin bir noktaya kadar öğrenmesi gerekiyor. Neden mi? Çünkü Hz. Ali Efendimiz, “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin.” buyurur. Bu herkesi bilgisayar mühendisi yapın demek değil. Eğer çocuğunuz oto tamircisi ya da pazarcı olacaksa bile yapay zekânın bu alanlara nasıl müdahil olacağını bilerek onları yetiştirmeliyiz. Bu konuyu Yapay Zekâ Dönüşümünün Sosyal Etkileri veya Yeni Ortaya Çıkacak Meslekler üzerine yeniden detaylandırarak ele alacağız.
Peki, yapay zekâ ismini kim taktı? Yapay zekâyı kim tanımladı?
1956’da John McCarthy tarafından ilk olarak söylenmiş. Zekâ tanımlaması tam olarak konuya uygunluk içeriyor. Çünkü zeki insanlarda aranan ana özellik, birbirinden bağımsız verileri bağlantı kurarak anlamlı bir hâle getirmeleridir. Bu sanal zekâya “yapay” sıfatının kullanılması şahsen hoşuma gitse de organiğe en yakın bir üretime “yapay” sıfatının kullanılması acaba bizim gibi ülkelerin yetkili kişilerinin çok da önem atfetmemesi ve gecikmesi için yapılmış olabilir mi? Bu konuyu küçümsemeyin çünkü sıfatlar öncelik sıramızı belirler. Çevrenizde “Bir şeyin yapayı hiçbir zaman aslını tutmaz.” diyerek konuyu küçümseyen kimse görmediniz mi? Eğer gördüyseniz işte anlatmak istediğim tam olarak bu.
Yapay zekâ o derece küçümsenmemesi gereken bir şey ki çok yakın zamanda dokunmadığı insan ve dizayn etmediği sektör (iş sahası) kalmayacak. Peki, bu alanda geri kalınması bize ülke olarak ne kaybettirecek? Bilgiyi hızlı bir şekilde analiz edip onu uygulayan ülkeler bizim sınırımızı ve ufkumuzu belirleyecek. Etik ve ahlaki değerlerden uzak bir şekilde emperyalist ülkeler bu imkânları da eline yüzüne bulaştırana kadar biz edilgen olacağız, onlar etken olacak.
Yapay zekâ teknolojilerine sahip 10 ülke arasında Türkiye var mı? ABD, Çin, İngiltere, Kanada, Almanya, Japonya, İsrail, Güney Kore, Fransa ve İsviçre. Bu 10 ülkeden 9’unun ortak özelliğini sorarsanız, Birleşik Krallık ile Amerika Birleşik Devletleri’nin ortak kutbunun himayelerinde olduğunu söyleriz. Çin’in bu kümede yer almasının ne anlama geldiğini bir kez daha düşünmeliyiz değil mi? Örneğin, bu 10 ülkenin içine, Birleşik Krallık sömürgesi olmasına rağmen Hindistan giremiyor. Rusya bilgi teknolojileri ihracatında geç kaldı. Aslında yapay zekâ teknolojisinin beyin kısmını sadece ABD ve Çin yapıyor. Bunu da kuantum teknolojisi ile entegre ederek gerçekleştiriyor. Bunu da bilgisayar parçaları üzerinden örnekleme ile anlatalım. Yapay zekâyı bir masaüstü bilgisayar olarak düşünürsek;
• Kasa (İşlemci, ekran kartı, soğutucu vb. donanımların olduğu) ABD ve Çin.
• İçerisindeki işletim sistemi ve yazılımlar Birleşik Krallık, Kanada ve Almanya.
• Ekran, mouse, klavye gibi dış donanımlar Japonya ve Güney Kore.
• Yasal protokoller, kurallar ve literatür oluşturan uzmanlar İsrail ve Fransa.
• Akademik olarak fikirsel anlamda gelişim odaklı çalışmalar İsviçre ve Birleşik Arap Emirlikleri paydaş oluyor.
Şimdi perspektifimizi genişletelim. Bakış açımızı derinleştirelim. Bütün bu saydığımız ülkelere böyle bir paylaşım neden yapılmıştır? Dünyanın en büyük buluşunu da bulsan, bunu halklara dolayısıyla insana ulaştırmazsan ve bu ekolojik sistemini kurmazsan hâkimiyeti tam olarak ele geçiremezsin. Saydığımız ülkelerin paydaşlıkları olmadan bu teknoloji üretilemez miydi? Üretilebilirdi fakat ekolojik bir sistem oluşturulmazsa bunu oluşturan ilk dünya kutbu yarı yarıya değil, %51 oranında bu teknolojiye ortak olmuş olurdu. Ticari ortaklıklardaki %51 ile %49 arasındaki büyük farkı anlatmaya gerek yok.
Konuyu makro ölçüde tutmakla birlikte yine de anlaşılır bir dile indirgemeye çalışacağım. Bir teknoloji ve buluş hangi ülkede doğarsa o ülkenin dili, bilimin dili olur. Bu dil ne kadar çok ülkede kullanılırsa o teknolojiyi o kadar hızlı yayarsın. Teknolojinin fikri zeminini evrensel etik ilkeler başlığı altında bir temele dayandırırsan, gücünü buluşlarından alan bir medeniyet inşasına başlarsın. Bu medeniyet inşası ne kadar insan yaratılışına aykırı olursa olsun, karşısında güçlü bir (madde ve mana ortaklığında) rakip bulmazsa yine emperyalist emellerine hizmet eder. Yani bu gücü insanlığı sömürme aracı olarak kullanır. Yani ben yapay zekâ ürettim, bunu kullanacaksınız dayatması, sömürülen halkları uyandırabileceği için, birden fazla ahlaki fayda temelinde sunarak insanlığa hizmet kılıfı altında hegemonyasını devam ettirecek bir pozisyona konumlanır.
Gelelim mevzunun en önemli noktasına. Yapay zekânın aslı bilgidir ve bilen yönetir. Bu bilginin kaynağı, dünyanın neresinde ve hangi dine mensup olursa olsun o bilgiyi bana hizmet edeceği şekilde kullandığımda artık o bilgi benimdir. Artık üçüncü dünya ülkelerini bilimin diliyle manipüle edebileceğim gibi bilginin analiziyle de manipüle edebilirim. Velev ki düşünceni kısırlaştıramasam da seni fıtrata ulaştıran sorgu tekniklerine yaklaştırmam.
Örneğin, nasların haricindeki, yani ayet ve hadislerle sabit içtihadi yorumları kolektif bir akılla hikmet süzgecinden geçirmek istesek, ilmin bu derece çeşitlendiği ve detaylandığı çağda yapay zekâyı çok da güzel kullanabiliriz. Yani Bitcoin (dijital para) meselesini çözümlerken fıkhi bilgileri + iktisadi bilgileri + sosyolojik bilgileri + siyasi konjonktürü + gelecek projeksiyonu gibi düşünsek, daha da aklımıza gelecek birçok parametreleri önem ve olmazsa olmazlar sıralaması ile yorumlayacak yapay zekâyı, hilafet makamının kullandığını tahayyül etsek, 2 milyar Müslümanın izzetini 6 milyar insanın üzerine çıkarmaya vesile olabilir. Yani bu dünyadaki bütün maddi gelişimler (tekâmüller) İslam manasının istikametiyle değer bulur.
“İlim Çin’de de olsa alınız.” buyuran Efendimiz (s.a.v.)’in bu hadis-i şerifinde işaret buyurduğu ülkenin yeni teknolojinin tam da doğduğu ülkelerden birinin olması, rivayeti zayıf da olsa amel edilebilir kılmaz mı?
25.08.2025 Fatih Çiçek
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.