MUHYİDDİN İBNİ ARABİ HAZRETLERİ KİMDİR

DİNİ HABERLER 17.08.2025 - 21:25, Güncelleme: 17.08.2025 - 21:25
 

MUHYİDDİN İBNİ ARABİ HAZRETLERİ KİMDİR

İslam âleminde Şeyh-i Ekber, Pir-i Ekber, Sultan-ül Arifin diye anılan Muhyiddin-i İbnü'l Arabî, evrendeki her şeyin tek bir “gerçekliğin” yansımaları olduğunu savunan monist öğreti olan “Vahdet-i vücûd” kavramını açıkça tanımlayan ilk isim olarak bilinir. Bu “gerçekliği”, mutlak varlık olarak adlandırdığı varlıkla özdeşleştiren İbnü'l Arabî, sofiyye-i âliyyedendir. İbnü'l Arabî, bazı âlimler ve Müslüman topluluklar tarafından bir evliya olarak kabul edilmektedir.
MUHYİDDİN-İ İBNÜ'L ARABİ HAZRETLERİ İslam âleminde Şeyh-i Ekber, Pir-i Ekber, Sultan-ül Arifin diye anılan Muhyiddin-i İbnü'l Arabî, evrendeki her şeyin tek bir “gerçekliğin” yansımaları olduğunu savunan monist öğreti olan “Vahdet-i vücûd” kavramını açıkça tanımlayan ilk isim olarak bilinir. Bu “gerçekliği”, mutlak varlık olarak adlandırdığı varlıkla özdeşleştiren İbnü'l Arabî, sofiyye-i âliyyedendir. İbnü'l Arabî, bazı âlimler ve Müslüman topluluklar tarafından bir evliya olarak kabul edilmektedir. NetHaberler -Utku Mihmandaroğlu  Tam ismi Ebubekir Muhammed b. Ali olan ve dini ihya ettiği için Muhyiddin ismini de alan Şeyh-i Ekber 1165 yılında İspanya'da Mursiye şehrinde doğdu.   İlk tahsilini Endülüs'te yaptı.    Sekiz yaşında iken dönemin Batı İslam dünyasının en meşhur ve parlak medreselerinde, Endülüs'ün (İspanya) İşbiliyye şehrinde başta İbn-i Beşküval olmak üzere pek çok meşhûr âlimden öğrendikleri sayesinde ilmini ilerletti.    Yüksek zekâsı, pek kuvvetli hafızası, sahibi olduğu fesahat ve belagat özellikleri ve dehasıyla dikkat çekince babası tarafından Kurtuba kadısı İbni Rüşd'ün yanına gönderilmiştir. İbni Rüşd bu gencin zekâsına ve ilahi mazhariyetlerine hayran kalır. Bir müddet sonra oradan ayrılır. Tekrar İbni Rüşd’ü ziyaret etmek istediğinde, gece rüyada, İbni Rüşd'le arasında perdeler olduğunu görür. Bu işareti aralarındaki meslek ve meşrep ayrılığı olarak tevil eder. 1201 yılında Endülüs'ten ayrılır. Hac etmek üzere Mekke'ye gelir. Fütuhat-ı Mekkiyye adlı eseri burada yazar. Bir müddet ilim ve irfan neşrinden sonra Bağdat'a, oradan Musul'a gelir. Hadîs ilmini ve diğer ilimlerden bir kısmını; İbn-i Asâkir ve Ebü’l-Ferec İbn-il-Cevzî, İbn-i Sekîne, İbn-i Ülvan, Câbir bin Ebû Eyyûb gibi büyük âlimlerden öğrendi. Gittiği yerlerde büyük âlimler ile görüşüp, onlardan ilim öğrenmek sûretiyle, fen ve din ilimlerinde çok iyi yetişti.    Tefsîr, hadîs, fıkıh, kırâat gibi pekçok ilimlerde, büyük âlim oldu. Tasavvufda, Ebû Midyen Magribî, Cemaleddîn Yûnus bin Yahyâ, Ebû Abdullah Temim, Ebü’l-Hasen ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyz aldı, yüksek derecelere kavuşup, meşhûr oldu.   Selçuklu Devleti'nin hâkim olduğu dönemlerde Anadolu'ya gelir.   1218-1219 yıllarına kadar Konya'da kalmıştır ki bu dönemlerde Mevlana 12 yaşlarındadır. Burada halen Konya'da metfun olan Şeyh Sadreddin Konevi Hazretlerini evlat edinerek yetiştirmiş, daha sonra buradan ayrılarak önce Malatya'ya daha sonra da Şam'a yerleşmiştir.   1220 yılları Eyyübîlerin dönemidir ve şarkın en büyük ilim merkezi Şam'dır. Şam'da etrafını binlerce insan çevrelemiştir. Bu arada şeyhi anlayamayan bazı kaba softalar, küfür ve dalalet isnatlarında bulunurlar. Müslümanlarının dünya ve toprak sevgisini görüp müteessir olan Şeyh, vaaz ettiği bir gün: "Sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır" der.   Yani siz İlah olarak Allah'ı değil, maddeyi, dünyayı ilah edinmişsiniz, demek ister. Şeyh-i Ekber'den yıllar sonra bir rivayete göre Yavuz'un Şam'a geldiğinde kendisine bu söz nakledilir. Yavuz: "Büyükler bir şey söylemişse bir hikmeti mutlak vardır." der ve o mekânı kazmalarını emreder. Kazılan mekândan küpler dolusu altın çıkar.   Şeyhi anlamaktan aciz devrin yobazları bir rivayete göre "Şeyh bize küfür isnad ediyor kendisi de kâfir oldu." diyerek 1240 yılında 75 yaşında Şeyhi şehit ederler. Fakat itimat edilen menkibe kitaplarının hiçbirinde katledildiği rivayeti yoktur. Bütün eserler eceliyle öldüğünü yazmaktadırlar.   Keramet ve Beşaretleri   * İbn Sa'd, Tabakatül Kübra adlı eserinde Şeyh'in bazı kitaplarında kendisinden 200 sene sonra İstanbul'un fetholacağını, ne zaman ve nasıl, hangi suretle olacağını haber vermiştir.   * Abdulkadir Geylani, "Benden sonra Mağrip diyarından aziz bir zat zuhur edecektir, bu hırkamı ona teslim ediniz" diye vasiyet eder. Bu hırka manevi oğlu Sadreddin Konevi'ye teslim edilir.   * Yavuz Sultan Selim 27 Eylül 1516'da Arap şairlerinin "Dünya yüzünde güzellik timsali, cennetin tavus kuşlarının tüyü ilahi kumruların gerdanlığı..." diye tarif ettikleri Şam'a girer. 3 ay Şam'da kalır (15 Aralık'a kadar). Selahaddin Eyyûbî'nin türbesini ziyaret eder, metruk halde bulunan İbni Arabî'nin mezarını bulur, ortaya çıkarır, tamir ettirir. Şeyh kendisinden üç yüz yıl sonra Allah'ın izniyle kabrini bulup tamir edecek kişiyi haber vermiştir. "Sin (Selim'in baş harfi), Şın'a (Şam'ın baş harfi) girdiğinde benim kabrim ortaya çıkacaktır.”*    Gönül Sultanı Mevlana Hazretleri ve muhterem pederi Bahaeddin Veled, Horasan taraflarından, Belh'ten ayrılıp Şam'a gelirler. Mevlana henüz 7 yaşlarındadır. Şeyh-i Ekber Muhyid. din Arabî hazretlerini ziyaret ederler. Şeyh'in huzurundan ayrılıp giderken, Mevlana hürmeten pederinin arkasından yürümektedir. Babası önde Mevlana arkada ve geride İbni Arabi manzarayı seyreder, ötelere dalar, seyrettiği manzaradaki hakikati dile getirir: "Sübhanallah! Bir derya bir ırmağın peşine düşmüş gidiyor."   * Şam eşrafından zengin bir zat İbni Arabî hazretlerine bir ev himmet eder, misafir ve has talebelerine bu evde hizmet verir. Bir gün kapısı çalar, açar bakar bir fakir, içeri buyur eder sorar: "Hayırdır bir arzun mu var?"   Fakir boynu bükük ve mahcup bir halde: "Allah rızası için bir şeyler verebilir misin?" deyince, terbiyesini manen Resulullah'tan alan hazret cömertliğin zirvesindedir. Hiç tereddüt etmez evin anahtarlarını karşısındaki mahcup fakire uzatır: "Buyur kardeşim, mademki Allah rızası içindir bu evden başka bir şeyim yok, al senin olsun." der. Şeyh Muhyiddin-i Arabî Camii ve Türbesi Yeşil rengin hâkim olduğu sade bir kabri vardır. "Cübbe Mahallesi, Şeyh Muhyiddin Camii" adresini herhangi bir ticari taksiye söylediğinizde bu mekâna rahatlıkla gidebilirsiniz.    
İslam âleminde Şeyh-i Ekber, Pir-i Ekber, Sultan-ül Arifin diye anılan Muhyiddin-i İbnü'l Arabî, evrendeki her şeyin tek bir “gerçekliğin” yansımaları olduğunu savunan monist öğreti olan “Vahdet-i vücûd” kavramını açıkça tanımlayan ilk isim olarak bilinir. Bu “gerçekliği”, mutlak varlık olarak adlandırdığı varlıkla özdeşleştiren İbnü'l Arabî, sofiyye-i âliyyedendir. İbnü'l Arabî, bazı âlimler ve Müslüman topluluklar tarafından bir evliya olarak kabul edilmektedir.

MUHYİDDİN-İ İBNÜ'L ARABİ HAZRETLERİ

İslam âleminde Şeyh-i Ekber, Pir-i Ekber, Sultan-ül Arifin diye anılan Muhyiddin-i İbnü'l Arabî, evrendeki her şeyin tek bir “gerçekliğin” yansımaları olduğunu savunan monist öğreti olan “Vahdet-i vücûd” kavramını açıkça tanımlayan ilk isim olarak bilinir. Bu “gerçekliği”, mutlak varlık olarak adlandırdığı varlıkla özdeşleştiren İbnü'l Arabî, sofiyye-i âliyyedendir. İbnü'l Arabî, bazı âlimler ve Müslüman topluluklar tarafından bir evliya olarak kabul edilmektedir.

NetHaberler -Utku Mihmandaroğlu 

Tam ismi Ebubekir Muhammed b. Ali olan ve dini ihya ettiği için Muhyiddin ismini de alan Şeyh-i Ekber 1165 yılında İspanya'da Mursiye şehrinde doğdu.

 

İlk tahsilini Endülüs'te yaptı. 

 

Sekiz yaşında iken dönemin Batı İslam dünyasının en meşhur ve parlak medreselerinde, Endülüs'ün (İspanya) İşbiliyye şehrinde başta İbn-i Beşküval olmak üzere pek çok meşhûr âlimden öğrendikleri sayesinde ilmini ilerletti. 

 

Yüksek zekâsı, pek kuvvetli hafızası, sahibi olduğu fesahat ve belagat özellikleri ve dehasıyla dikkat çekince babası tarafından Kurtuba kadısı İbni Rüşd'ün yanına gönderilmiştir. İbni Rüşd bu gencin zekâsına ve ilahi mazhariyetlerine hayran kalır. Bir müddet sonra oradan ayrılır. Tekrar İbni Rüşd’ü ziyaret etmek istediğinde, gece rüyada, İbni Rüşd'le arasında perdeler olduğunu görür. Bu işareti aralarındaki meslek ve meşrep ayrılığı olarak tevil eder.

1201 yılında Endülüs'ten ayrılır. Hac etmek üzere Mekke'ye gelir. Fütuhat-ı Mekkiyye adlı eseri burada yazar. Bir müddet ilim ve irfan neşrinden sonra Bağdat'a, oradan Musul'a gelir. Hadîs ilmini ve diğer ilimlerden bir kısmını; İbn-i Asâkir ve Ebü’l-Ferec İbn-il-Cevzî, İbn-i Sekîne, İbn-i Ülvan, Câbir bin Ebû Eyyûb gibi büyük âlimlerden öğrendi. Gittiği yerlerde büyük âlimler ile görüşüp, onlardan ilim öğrenmek sûretiyle, fen ve din ilimlerinde çok iyi yetişti. 

 

Tefsîr, hadîs, fıkıh, kırâat gibi pekçok ilimlerde, büyük âlim oldu. Tasavvufda, Ebû Midyen Magribî, Cemaleddîn Yûnus bin Yahyâ, Ebû Abdullah Temim, Ebü’l-Hasen ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyz aldı, yüksek derecelere kavuşup, meşhûr oldu.

 

Selçuklu Devleti'nin hâkim olduğu dönemlerde Anadolu'ya gelir.

 

1218-1219 yıllarına kadar Konya'da kalmıştır ki bu dönemlerde Mevlana 12 yaşlarındadır. Burada halen Konya'da metfun olan Şeyh Sadreddin Konevi Hazretlerini evlat edinerek yetiştirmiş, daha sonra buradan ayrılarak önce Malatya'ya daha sonra da Şam'a yerleşmiştir.

 

1220 yılları Eyyübîlerin dönemidir ve şarkın en büyük ilim merkezi Şam'dır. Şam'da etrafını binlerce insan çevrelemiştir. Bu arada şeyhi anlayamayan bazı kaba softalar, küfür ve dalalet isnatlarında bulunurlar. Müslümanlarının dünya ve toprak sevgisini görüp müteessir olan Şeyh, vaaz ettiği bir gün: "Sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır" der.

 

Yani siz İlah olarak Allah'ı değil, maddeyi, dünyayı ilah edinmişsiniz, demek ister. Şeyh-i Ekber'den yıllar sonra bir rivayete göre Yavuz'un Şam'a geldiğinde kendisine bu söz nakledilir. Yavuz: "Büyükler bir şey söylemişse bir hikmeti mutlak vardır." der ve o mekânı kazmalarını emreder. Kazılan mekândan küpler dolusu altın çıkar.

 

Şeyhi anlamaktan aciz devrin yobazları bir rivayete göre "Şeyh bize küfür isnad ediyor kendisi de kâfir oldu." diyerek 1240 yılında 75 yaşında Şeyhi şehit ederler. Fakat itimat edilen menkibe kitaplarının hiçbirinde katledildiği rivayeti yoktur. Bütün eserler eceliyle öldüğünü yazmaktadırlar.

 

Keramet ve Beşaretleri

 

* İbn Sa'd, Tabakatül Kübra adlı eserinde Şeyh'in bazı kitaplarında kendisinden 200 sene sonra İstanbul'un fetholacağını, ne zaman ve nasıl, hangi suretle olacağını haber vermiştir.

 

* Abdulkadir Geylani, "Benden sonra Mağrip diyarından aziz bir zat zuhur edecektir, bu hırkamı ona teslim ediniz" diye vasiyet eder. Bu hırka manevi oğlu Sadreddin Konevi'ye teslim edilir.

 

* Yavuz Sultan Selim 27 Eylül 1516'da Arap şairlerinin "Dünya yüzünde güzellik timsali, cennetin tavus kuşlarının tüyü ilahi kumruların gerdanlığı..." diye tarif ettikleri Şam'a girer. 3 ay Şam'da kalır (15 Aralık'a kadar). Selahaddin Eyyûbî'nin türbesini ziyaret eder, metruk halde bulunan İbni Arabî'nin mezarını bulur, ortaya çıkarır, tamir ettirir. Şeyh kendisinden üç yüz yıl sonra Allah'ın izniyle kabrini bulup tamir edecek kişiyi haber vermiştir. "Sin (Selim'in baş harfi), Şın'a (Şam'ın baş harfi) girdiğinde benim kabrim ortaya çıkacaktır.”* 

 

Gönül Sultanı Mevlana Hazretleri ve muhterem pederi Bahaeddin Veled, Horasan taraflarından, Belh'ten ayrılıp Şam'a gelirler. Mevlana henüz 7 yaşlarındadır. Şeyh-i Ekber Muhyid. din Arabî hazretlerini ziyaret ederler. Şeyh'in huzurundan ayrılıp giderken, Mevlana hürmeten pederinin arkasından yürümektedir. Babası önde Mevlana arkada ve geride İbni Arabi manzarayı seyreder, ötelere dalar, seyrettiği manzaradaki hakikati dile getirir: "Sübhanallah! Bir derya bir ırmağın peşine düşmüş gidiyor."

 

* Şam eşrafından zengin bir zat İbni Arabî hazretlerine bir ev himmet eder, misafir ve has talebelerine bu evde hizmet verir. Bir gün kapısı çalar, açar bakar bir fakir, içeri buyur eder sorar: "Hayırdır bir arzun mu var?"

 

Fakir boynu bükük ve mahcup bir halde: "Allah rızası için bir şeyler verebilir misin?" deyince, terbiyesini manen Resulullah'tan alan hazret cömertliğin zirvesindedir. Hiç tereddüt etmez evin anahtarlarını karşısındaki mahcup fakire uzatır: "Buyur kardeşim, mademki Allah rızası içindir bu evden başka bir şeyim yok, al senin olsun." der.

Şeyh Muhyiddin-i Arabî Camii ve Türbesi

Yeşil rengin hâkim olduğu sade bir kabri vardır. "Cübbe Mahallesi, Şeyh Muhyiddin Camii" adresini herhangi bir ticari taksiye söylediğinizde bu mekâna rahatlıkla gidebilirsiniz.

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve nethaberler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.