FAYSAL ATMACA: KAYBOLAN HAFIZAMIZ
FAYSAL ATMACA: KAYBOLAN HAFIZAMIZ
FAYSAL ATMACA YAZDI! KAYBOLAN HAFIZAMIZ “SAYGI”
KAYBOLAN HAFIZAMIZ
(Saygı)
“Saygı; sevmek zorunda olmadan bile insan kalabilmenin son şansıdır.”
Sokakta kornalar, ekranda tartışmalar, evde sessizlik…
Küçük bir çocuğun “lütfen” demeyi bilmediği, yaşlı bir adamın sokakta horlandığı, annenin elini öpenin ayıplandığı bir çağdayız.
Kavramlar yer değiştirdi, roller karıştı, sınırlar silindi.
Modernleşmenin hızında saygı, unutulan ilk değer oldu.
Saygı, sadece bir duruş değil; bir toplum mühendisliğidir. Onu yitirince birey parçalanır, aile dağılır, toplum çözülür, devlet yara alır.
Modern toplumun trafiği, bir tür toplumsal röntgendir.
Birbirine yol vermeyen, korna ile konuşan, camdan küfreden insanların ülkesi olduk.
Trafikte saygı yoksa, evde huzur olur mu?
Siyaset ise artık bir hakaret yarışına döndü.
Her seçim dönemi, insanların sadece partilere değil birbirine düşmanlaştığı bir savaş alanı gibi.
Kardeşler, amcalar, komşular “biz”i unuttu.
Bireysel kimlikler, aidiyetleri boğdu.
Siyasi tercihler artık sadece bir fikir değil, bir kimlik çatışması.
Ve ne yazık ki bu siyasi kutuplaşmalar, evin içine kadar sızdı.
Bir zamanlar aynı sofrada dualar eden geniş aileler, artık aynı WhatsApp grubunda bile birbirine tahammül edemez hâlde.
Ev, bir çocuğun ilk öğretmenidir.
Ve ilk değer, saygıdır.
Ama artık ebeveynler sadece “arkadaş” gibi olmak istiyor.
Otobüste ayağa kalkmayan genç, büyük ihtimalle evde babasına da “hoca” gibi değil, “eşit birey” gibi davranıyor.
İtiraz değil, itaatsizlik yaygınlaştı.
Çocuk babasını taklit etmiyor, ekranları taklit ediyor.
Anneye duyulan hürmet, “gereksiz duygusallık” olarak yorumlanıyor.
Dede artık bir hatıra değil, bir “yük” olarak görülüyor.
Gelin–kayınvalide ilişkisi, bir duvar halini aldı.
Oysa saygı, bu duvarları köprüye çeviren görünmeyen harçtır.
Bir zamanlar aynı avluda birkaç hane yaşar, aynı çorba birkaç sofrayı doyururdu.
Bugün ise bir apartman dairesinde, yan dairede kim oturuyor bilen yok.
Bayram ziyaretleri azaldı, aile meclisleri yok oldu.
Geniş ailenin çözülmesi, saygının doğal zemininin yok olması demektir.
Çünkü saygı, bir çocuğun halasına, teyzesine, dayısına, amcasına duyduğu sevgiyle öğrenilir.
Bugün bu bağlar koptuğu için çocuk, sadece kendini bilir.
Empati yok, sabır yok, tahammül yok. Para, kariyer ve güçte artık tüm saygı..
Batı merkezli bireyci anlayış, “kendin ol” derken aslında “başkasına kulak verme” dedi.
Özgürlük, sorumsuzluğa; bireysellik, bencilliğe dönüştü.
Modern insan, kimseye hesap vermemekle övünür oldu.
Ama insan sosyal bir varlıktır.
Sosyal olanın ilk şartı ise, saygıdır.
Bireyselleşme, saygıyı “gerekli değil” diye yaftaladı.
“Sen de insansın, o da” dendi;
ama unutuldu ki herkes insan olabilir ama herkes insan kalamaz.
Çünkü insan kalmak, saygı göstermekle mümkündür.
Artık çocuklarımız bayrağın anlamını değil, rengini soruyor.
Türküler “geri kalmışlığın” sesi sayılıyor, mimari kimlik “modası geçmiş” ilan ediliyor.
Kutsal kitaplar alaya alınıyor, camiler “gürültü merkezi” olarak tanımlanıyor.
Bunların hepsi bir toplumsal çöküşün işaretidir.
Kültüre saygı, geçmişe bağlılık değil; ruha sadakattir.
İnanca saygı, sadece hoşgörü değil; kendini bilme hâlidir.
Değere saygı, sadece ahlaki bir yük değil; insani bir zarurettir.
Bugün “hak” diye haykıranların birçoğu, saygı göstermediği için haksız durumda.
Saygısız bir talep, adaletsiz bir zorlamaya dönüşür.
Bu yüzden, önce dili yumuşatmak, sonra gönlü inceltmek gerekir.
Saygı, sevmek zorunda olmadan bile yaşatır.
Bir çocuğun annesini dinlemesidir.
Bir şoförün yaşlıya öncelik tanımasıdır.
Bir devlet adamının muhalifine bile söz hakkı tanımasıdır.
Bir toplumun kendi tarihine, inancına, ailesine sahip çıkmasıdır vesselam..
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.