Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

FAYSAL ATMACA: HADİ ORADAN!

DİNİ HABERLER 22.06.2025 - 12:26, Güncelleme: 22.06.2025 - 12:26
 

FAYSAL ATMACA: HADİ ORADAN!

Tarihin unutulmuş sayfalarında değil, yanı başımızda; dedelerimizin, ninelerimizin, annelerimizin yaşadığı bir çağda geçen sahne bu: cehaletin hüküm sürdüğü, yoksulluğun yazgı sayıldığı, imkânsızlığın sıradanlaştığı bir devir. Ama tam da orada, yıkımın ortasında, sessizce bir destan yazılır. Yazanın adı da bellidir: Kadın...
HADİ ORADAN! Tarihin unutulmuş sayfalarında değil, yanı başımızda; dedelerimizin, ninelerimizin, annelerimizin yaşadığı bir çağda geçen sahne bu: cehaletin hüküm sürdüğü, yoksulluğun yazgı sayıldığı, imkânsızlığın sıradanlaştığı bir devir. Ama tam da orada, yıkımın ortasında, sessizce bir destan yazılır. Yazanın adı da bellidir: Kadın.   Modern insan için ulaşılabilir her şeyin yok hükmünde olduğu bir zaman: • Doktor yoktu. Hastalık kaderdi, ölüm sıradandı. Gassallık sıradan bir kadının görevi oluverirdi. • Yol yoktu. Ayağında çarıkla, sırtında yükle doğuma, ölüme, hasada yürünürdü. • Tuz yoktu. Dağlardan getirilene kadar yemek yavan, hayat tuzsuzdu. • Şeker yoktu. Ama yine de her çocuk tatlıydı. Gülerdi annesinin sırtında. • Un yoktu. Ama el değmemiş toprak vardı, su vardı, gökten yağan bereket vardı. Ve tüm bu eksikliğin ortasında fazlalık olan tek şey vardı: İnsanlık, emek, özveri.   Kadın… Günümüzün sözde “çoklu görev” yeteneklerine sahip süper kahramanlar gibi değil, her şeyi olmak zorunda olduğu için her şey olan bir figür.   • Gassal olurdu çünkü ölüm vardı ama imam yoktu. • MasterChef’ti çünkü düğün yemeğini yapacak lokanta değil, taş ocak vardı. • Cilt doktoruydu, çünkü sabun bile yoktu, ama is kokusu vardı. • Psikologdu çünkü delilik sınırında gülümseyen çocuklar vardı. • Sanatkârdı çünkü çamurdan oyuncak, taştan müzik yapardı. • Sepet ustasıydı çünkü pazar filesi yoktu. • Tarım aleti ustasıydı çünkü kazmayı da o düzeltirdi, çapanın sapını da. • Politikacıydı çünkü koca yoktu, düşman çoktu. • Şifacıydı çünkü ecza dolabı yoktu, ama ot vardı, dua vardı. • Ve anneydi. Babaanneydi. Soyun devamıydı. Hafızaydı. Dirençti. *  Ve tabiiki köyün ebe annesi.   Bugün her işin bir uzmanı var. Her sorunun bir yönlendirmesi, her teşhisin bir prosedürü, her yaranın bir kodu var. Ama insanlık, nezaket, direnç; ne diplomayla ne ekranla gelmiyor artık. Geçmişin “cahil” dediklerimiz; bugünün uzmanlarını utandıracak yaşam bilgisi, hikmet ve sabır donanımı ile ayakta kaldılar. • O kadınlar psikiyatrist görmeden delirmedi, • Antidepresan kullanmadan dua etti, • Sağlık raporu almadan doğurdu, • Ömür boyu sigorta girmeden yüzlerce hastaya baktı.   Bugün biz onlara “cahil” dedik. Çünkü diplomaları yoktu. Bugün biz onlara “fakir” dedik. Çünkü arabaları yoktu. Bugün biz onlara “geri kalmış” dedik. Çünkü internetleri yoktu. Ama bugün biz onların kurduğu sofrada doyuyor, onların ektiği toprakta yaşıyoruz. Ve onların “yokluk” saydığı şeyler, aslında bizim “varlık” sandığımız birçok şeyden daha anlamlıydı.   O kadın, yalnızca bir anne değil; bir medeniyetin taşıyıcısı idi. O köy, yalnızca bir yerleşim değil; bir kültürün beşiği idi. Ve o devir, sadece zor bir zaman değil; insanlık direncinin altın çağlarından biriydi. Bugün geçmişe bakarken, onlara “ha kadın, ha cahil, ha fakir” demek mi düşer bize?   Hadi oradan! Onlara borçluyuz. Onlara minnet borçluyuz. Ve bu borcu ödeyebileceğimiz tek yol, şükrü ve saygıyı yeniden öğrenmektir.   Öyleyse şöyle bitirmek lâzım;   Bir köy vardı dağların ardında Toprakla yoğrulmuş bir alın yazısında Ne doktor gördü, ne asfalt yollar Ama insan vardı,sıcak bakışlar   Bir kadın vardı, göğe uzanmış gibi Omzunda dünya, elde nasibi Koca mezarda, düşmanı sırtta Ama Yılmaz o, yaşar umutla..   Tuz yoktu evde, dilinde dua Şeker yok ama gözünde fer Un olmadan da karnı doyardı Bir dilim ekmeğe koca gönlü sığardı..   Gassal olurdu ölüm düşerken Şifa verirdi yapraktan, dikenken Ebe olurdu anne pişerken Sanatkârdı o sesi türküdür hâlâ Düğün kurar, hüzün bozardı tek başına..   O bir anneydi, hem de bir baba biraz da dede Toprağa düşen tohumu büyütendi o durmadan hece hece Psikologdu gözyaşı silebilen Psikiyatristti gece ağlayanı güldürebilen..   Ama kadın ha! Ama eski ha! Ama cahil ha! Ama fakir ha!   Hadi oradan!   O bizden zengindi Kalabalıksızken bile güçlüydü, Diplomasızdı ama bilgeliği gökteydi, Susarak konuşur, bakarak anlatırdı bakarak..   O sustu, biz konuştuk O yaptı, biz unuttuk O yaşadı, biz ise sadece yok saydık sadece yok..   Ama şimdi söyleyin, Kim daha insandı? Kim daha bilgiliydi? Kim daha Allah’a yakındı?   Hadi oradan! O cahil değil, biz nankördük. O fakir değil, biz anlamadık. O kadın değil, bir çağın ta kendisiydi.   Her çağ, kahramanlarını bağırarak anmaz.Bazı kahramanlar sessizlikle yazar tarihe adını.   Onlar diplomasız bilgeler Onlar fakir ama zenginler Onlar kadındır ama medeniyetin sırtı Medeniyetin sırtı..    Anadolu’nun bir dağ köyünde geçen bir ömür Ne şeker vardır evde ne sabun Ne doktor vardır ne de bir ambulans. Ama o vardır orada sadece o..   Bir düğün olur Yemeği o yapar Bir cenaze olur  Ölüyü o yıkar Çoçuk olursa Ebelikte var Bir çocuk ağlar Sütünü emer Bir toprak çatlar Tohumu o eker..   “Cahil” dersin “Kadın” dersin “Eski zaman” dersin ha! Hadi oradan! Hadi oradan!   O, medeniyetin kemik iliği O medeniyetin bilgesi O Faysal’ın Babaannesi  Babaannesi Onu anlamadan kalktığımız her sabah Eksiktir Vallah! Eksik yaşarız Billah! Eksik ölürüz  Diyemeden Bismillah Diyemeden Bismillah..
Tarihin unutulmuş sayfalarında değil, yanı başımızda; dedelerimizin, ninelerimizin, annelerimizin yaşadığı bir çağda geçen sahne bu: cehaletin hüküm sürdüğü, yoksulluğun yazgı sayıldığı, imkânsızlığın sıradanlaştığı bir devir. Ama tam da orada, yıkımın ortasında, sessizce bir destan yazılır. Yazanın adı da bellidir: Kadın...
HADİ ORADAN!
Tarihin unutulmuş sayfalarında değil, yanı başımızda; dedelerimizin, ninelerimizin, annelerimizin yaşadığı bir çağda geçen sahne bu: cehaletin hüküm sürdüğü, yoksulluğun yazgı sayıldığı, imkânsızlığın sıradanlaştığı bir devir. Ama tam da orada, yıkımın ortasında, sessizce bir destan yazılır. Yazanın adı da bellidir: Kadın.
 
Modern insan için ulaşılabilir her şeyin yok hükmünde olduğu bir zaman:
• Doktor yoktu. Hastalık kaderdi, ölüm sıradandı. Gassallık sıradan bir kadının görevi oluverirdi.
• Yol yoktu. Ayağında çarıkla, sırtında yükle doğuma, ölüme, hasada yürünürdü.
• Tuz yoktu. Dağlardan getirilene kadar yemek yavan, hayat tuzsuzdu.
• Şeker yoktu. Ama yine de her çocuk tatlıydı. Gülerdi annesinin sırtında.
• Un yoktu. Ama el değmemiş toprak vardı, su vardı, gökten yağan bereket vardı.
Ve tüm bu eksikliğin ortasında fazlalık olan tek şey vardı: İnsanlık, emek, özveri.
 
Kadın… Günümüzün sözde “çoklu görev” yeteneklerine sahip süper kahramanlar gibi değil, her şeyi olmak zorunda olduğu için her şey olan bir figür.
 
• Gassal olurdu çünkü ölüm vardı ama imam yoktu.
• MasterChef’ti çünkü düğün yemeğini yapacak lokanta değil, taş ocak vardı.
• Cilt doktoruydu, çünkü sabun bile yoktu, ama is kokusu vardı.
• Psikologdu çünkü delilik sınırında gülümseyen çocuklar vardı.
• Sanatkârdı çünkü çamurdan oyuncak, taştan müzik yapardı.
• Sepet ustasıydı çünkü pazar filesi yoktu.
• Tarım aleti ustasıydı çünkü kazmayı da o düzeltirdi, çapanın sapını da.
• Politikacıydı çünkü koca yoktu, düşman çoktu.
• Şifacıydı çünkü ecza dolabı yoktu, ama ot vardı, dua vardı.
• Ve anneydi. Babaanneydi. Soyun devamıydı. Hafızaydı. Dirençti.
*  Ve tabiiki köyün ebe annesi.
 
Bugün her işin bir uzmanı var. Her sorunun bir yönlendirmesi, her teşhisin bir prosedürü, her yaranın bir kodu var. Ama insanlık, nezaket, direnç; ne diplomayla ne ekranla gelmiyor artık.
Geçmişin “cahil” dediklerimiz; bugünün uzmanlarını utandıracak yaşam bilgisi, hikmet ve sabır donanımı ile ayakta kaldılar.
• O kadınlar psikiyatrist görmeden delirmedi,
• Antidepresan kullanmadan dua etti,
• Sağlık raporu almadan doğurdu,
• Ömür boyu sigorta girmeden yüzlerce hastaya baktı.
 
Bugün biz onlara “cahil” dedik. Çünkü diplomaları yoktu.
Bugün biz onlara “fakir” dedik. Çünkü arabaları yoktu.
Bugün biz onlara “geri kalmış” dedik. Çünkü internetleri yoktu.
Ama bugün biz onların kurduğu sofrada doyuyor, onların ektiği toprakta yaşıyoruz.
Ve onların “yokluk” saydığı şeyler, aslında bizim “varlık” sandığımız birçok şeyden daha anlamlıydı.
 
O kadın, yalnızca bir anne değil; bir medeniyetin taşıyıcısı idi.
O köy, yalnızca bir yerleşim değil; bir kültürün beşiği idi.
Ve o devir, sadece zor bir zaman değil; insanlık direncinin altın çağlarından biriydi.
Bugün geçmişe bakarken, onlara “ha kadın, ha cahil, ha fakir” demek mi düşer bize?
 
Hadi oradan!
Onlara borçluyuz.
Onlara minnet borçluyuz.
Ve bu borcu ödeyebileceğimiz tek yol, şükrü ve saygıyı yeniden öğrenmektir.
 
Öyleyse şöyle bitirmek lâzım;
 
Bir köy vardı dağların ardında
Toprakla yoğrulmuş bir alın yazısında
Ne doktor gördü, ne asfalt yollar
Ama insan vardı,sıcak bakışlar
 
Bir kadın vardı, göğe uzanmış gibi
Omzunda dünya, elde nasibi
Koca mezarda, düşmanı sırtta
Ama Yılmaz o, yaşar umutla..
 
Tuz yoktu evde, dilinde dua
Şeker yok ama gözünde fer
Un olmadan da karnı doyardı
Bir dilim ekmeğe koca gönlü sığardı..
 
Gassal olurdu ölüm düşerken
Şifa verirdi yapraktan, dikenken
Ebe olurdu anne pişerken
Sanatkârdı o sesi türküdür hâlâ
Düğün kurar, hüzün bozardı tek başına..
 
O bir anneydi, hem de bir baba biraz da dede
Toprağa düşen tohumu büyütendi o durmadan hece hece
Psikologdu gözyaşı silebilen
Psikiyatristti gece ağlayanı güldürebilen..
 
Ama kadın ha!
Ama eski ha!
Ama cahil ha!
Ama fakir ha!
 
Hadi oradan!
 
O bizden zengindi
Kalabalıksızken bile güçlüydü,
Diplomasızdı ama bilgeliği gökteydi,
Susarak konuşur, bakarak anlatırdı bakarak..
 
O sustu, biz konuştuk
O yaptı, biz unuttuk
O yaşadı, biz ise sadece yok saydık sadece yok..
 
Ama şimdi söyleyin,
Kim daha insandı?
Kim daha bilgiliydi?
Kim daha Allah’a yakındı?
 
Hadi oradan!
O cahil değil, biz nankördük.
O fakir değil, biz anlamadık.
O kadın değil, bir çağın ta kendisiydi.
 
Her çağ, kahramanlarını bağırarak anmaz.Bazı kahramanlar sessizlikle yazar tarihe adını.
 
Onlar diplomasız bilgeler
Onlar fakir ama zenginler
Onlar kadındır ama medeniyetin sırtı
Medeniyetin sırtı.. 
 
Anadolu’nun bir dağ köyünde geçen bir ömür
Ne şeker vardır evde ne sabun
Ne doktor vardır ne de bir ambulans.
Ama o vardır orada sadece o..
 
Bir düğün olur
Yemeği o yapar
Bir cenaze olur
 Ölüyü o yıkar
Çoçuk olursa
Ebelikte var
Bir çocuk ağlar
Sütünü emer
Bir toprak çatlar
Tohumu o eker..
 
“Cahil” dersin
“Kadın” dersin
“Eski zaman” dersin ha!
Hadi oradan!
Hadi oradan!
 
O, medeniyetin kemik iliği
O medeniyetin bilgesi
O Faysal’ın Babaannesi 
Babaannesi
Onu anlamadan kalktığımız her sabah
Eksiktir Vallah!
Eksik yaşarız Billah!
Eksik ölürüz 
Diyemeden Bismillah
Diyemeden Bismillah..
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve nethaberler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.