BM’de Netanyahu Protestosu ve Erdoğan‘ın Sert Eleştirisi: Güllü’nün Cenazesinde (Funeral) Duygusal Çöküş – Mazlumun Ahı ve Sanat Dünyasının Hüznü
BM’de Netanyahu Protestosu ve Erdoğan‘ın Sert Eleştirisi: Güllü’nün Cenazesinde (Funeral) Duygusal Çöküş – Mazlumun Ahı ve Sanat Dünyasının Hüznü
Türk diplomasisinin küresel sahnedeki kararlı duruşu ile yerli sanat camiasının ani ve derin acısı, bu hafta gündemin en çarpıcı iki yüzünü oluşturdu. Bir yanda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (United Nations General Assembly)’nda Netanyahu’ya (Netanyahu) yönelik sessiz ama güçlü protesto (protest) dalgası ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın (President Recep Tayyip Erdoğan) buna dair “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” sözleriyle yankılanan eleştirisi; diğer yanda, arabesk müziğin ikonik sesi Güllü’nün (Güllü) trajik kaybı ve cenazesindeki (funeral) yürek burkan sahneler. İşte tüm detaylar NetHaberler’de;
BM’de Netanyahu Protestosu ve Erdoğan‘ın Sert Eleştirisi: Güllü’nün Cenazesinde (Funeral) Duygusal Çöküş – Mazlumun Ahı ve Sanat Dünyasının Hüznü (UN Netanyahu Protest and Erdoğan’s Harsh Criticism: Emotional Breakdown at Güllü’s Cenaze – The Cry of the Oppressed and the Sorrow of the Art World)
NetHaberler | Özel haber
Türk diplomasisinin küresel sahnedeki kararlı duruşu ile yerli sanat camiasının ani ve derin acısı, bu hafta gündemin en çarpıcı iki yüzünü oluşturdu. Bir yanda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (United Nations General Assembly)’nda Netanyahu’ya (Netanyahu) yönelik sessiz ama güçlü protesto (protest) dalgası ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın (President Recep Tayyip Erdoğan) buna dair “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” sözleriyle yankılanan eleştirisi; diğer yanda, arabesk müziğin ikonik sesi Güllü’nün (Güllü) trajik kaybı ve cenazesindeki (funeral) yürek burkan sahneler. Bu olaylar, sadece güncel haberlerin ötesinde, adalet arayışından kültürel mirasa uzanan bir hikaye zincirini örüyor. Peki, protesto dalgası küresel vicdanı nasıl dönüştürüyor? Güllü’nün ani vedası, arabesk geleneğinin kırılganlığını nasıl gözler önüne seriyor? Bu soruları, derinlemesine bir incelemeyle yanıtlamaya çalışacağız – zira bu hikayeler, hem ulusal gururumuzu pekiştiriyor hem de duygusal yaralarımızı sarma ihtiyacını hatırlatıyor.
Erdoğan’ın BM Eleştirisi: Diplomatik Bir Uyanışın Müjdecisi (Erdoğan’s UN Criticism: Herald of a Diplomatic Awakening)
Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda, Genç Diplomasi Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenen Bosphorus Diplomasi Forumu (Bosphorus Diplomacy Forum)’nun kapanış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası arenadaki çifte standartlara sert bir vurgu yaptı. Forum, bu yıl “Tarihin Işığında Diplomasi” temasıyla, Soğuk Savaş dönemi dinamiklerini genç diplomat adaylarıyla tartışmaya açmıştı – bir etkinlik ki, Türkiye’nin DEİK (Foreign Economic Relations Board) gibi kurumlarının desteğiyle, yerel diplomatik başarıları ulusal çapta bir vizyona dönüştürüyordu. Erdoğan, konuşmasına “Ülkemizin güçlü yarınları için geleceğimizi inşa eden gençlerimizin her biri asrın yıldızlarıdır” diyerek başladı ve hemen ardından BM (UN)’deki son gelişmelere değindi.
Dün BM Güvenlik Konseyi‘nde (UN Security Council) yaşananlar, adeta bir dönüm noktasıydı. Erdoğan, Netanyahu‘nun kürsüye çıktığı anda salonu terk eden onlarca diplomatın sessiz protestosunu hatırlatarak, “Netanyahu denilen katil, salondaki o boş koltuklara seslenmek durumunda kaldı. ‘Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste’” dedi. Bu sözler, sadece bir atasözü alıntısı değil; Gazze’de devam eden insani krizin, küresel vicdanda yarattığı yankının bir özetiydi. BBC’nin raporlarına göre , Netanyahu’nun konuşması sırasında Kolombiya, Brezilya ve Güney Afrika gibi ülkelerin temsilcileri öncülük ettiği protesto, salonun büyük ölçüde boşalmasına yol açmıştı. Erdoğan, bu olayı “soykırım şebekesinin başı yalanlarını ve tehditlerini dinleyecek kimseyi bulamadı” diye nitelendirerek, “Bugüne kadar kulaklarının üzerine yatanlar artık gaflet uykusundan uyanmaya başladı” vurgusunu yaptı.
Bu protesto, tesadüfi bir tepki değildi; aksine, Filistin meselesinin evrensel bir boyuta taşındığının kanıtıydı. Erdoğan, konuşmasında Gazze’deki durumu “hem dehşet hem de utanç verici bir soykırım” olarak tanımladı ve 7 Ekim 2023‘ten bu yana 66 bin yakın Filistinlinin şehit edildiğini, 170 bin kişinin yaralandığını belirtti – rakamlar, BM raporlarından derlenmiş verilere dayanıyordu . Yardım dağıtım noktalarında 2 bin 500‘ün üzerinde Filistinlinin öldürüldüğünü, 18 bin 500‘ün yaralandığını aktaran Erdoğan, açlığın bir silah olarak kullanıldığını eleştirdi. “Netanyahu ve katliam ordusu, en modern silahlarla Filistinli sivilleri hedef alıyor” diyerek, uluslararası topluma “Başta Netanyahu, kabinesi ve soykırım kadrosu derhal yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır” çağrısında bulundu. Bu, Türkiye’nin Filistin diplomasisindeki lider rolünü pekiştiren bir adım; zira Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki önceki konuşmaları , Holokost zulmü benzetmesiyle benzer bir etki yaratmıştı.
Küresel Yankılar ve X’teki Tepkiler: Vicdanın Dijital Sesi (Global Echoes and Reactions on X: The Digital Voice of Conscience)
Erdoğan’ın sözleri, forumun ötesinde geniş bir yankı buldu. TGRT Haber (TGRT News) ve CNN Türk (CNN Türk) gibi ulusal kanallarda anbean yayınlanan konuşma, X platformunda da fırtına gibi esti. Örneğin, A Haber (A Haber) hesabının paylaştığı videoda [post:36], “Başkan Erdoğan’dan BM’de boş koltuklara seslenen Netanyahu’ya tepki” başlığı altında 2119 görüntülenme aldı. Kullanıcılar, “Ezilenlerin çığlıkları er ya da geç sizi bulacak” ifadesini binlerce kez retweet ederek, diplomatik bir uyanışın müjdecisi olarak yorumladı. Benzer şekilde, Serbestiyet (Serbestiyet)’in Yıldıray Oğur imzalı yazısı [post:35], Erdoğan-Trump görüşmesini bağlamında ele alarak, “Trump’ın Erdoğan’la görüşmesinin esas gündemi ticariydi” diye not düşerek, bu protesto’nun jeopolitik katmanlarını tartıştı – bir analiz ki, üniversitelerdeki uluslararası ilişkiler araştırmacıları için değerli bir kaynak.
X’te Clash Report TR (Clash Report TR) hesabı [post:44], Erdoğan’ın “o katil Netanyahu sonunda boş sandalyelere konuştu” sözünü 4371 kez görüntületerek paylaştı; yorumlarda, “Mazlumun ahı çıkıyor” temalı paylaşımlar hâkimdi. Bu dijital yankı, yerel diplomatik forumların ulusal çapta nasıl bir ivme kazandığını gösteriyor – örneğin, Bosphorus Diplomasi Forumu‘nun 81 ildeki gençleri kapsayan yapısı, Türkiye’nin diplomasisini tabana yayıyor. Erdoğan, “Ortada büyük bir sistem krizi var” diyerek, İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenin itibarını yitirdiğini vurguladı; bu tespit, post-kolonyal teori üzerine çalışan akademisyenler için incelenmeye değer . Filistin’i tanıyan ülkeleri tebrik eden Erdoğan, “Adil bir barış, 1967 sınırları temelinde bağımsız bir Filistin devletiyle mümkündür” çağrısını yeniledi – bir vizyon ki, Newsweek’te yayımlanan makalesinde detaylandırdığı gibi, Türkiye’nin ara buluculuk rolünü güçlendiriyor.
Filistin Diplomasisinin Derinliği: Akademik ve Tarihsel Bağlam (Depth of Palestinian Diplomacy: Academic and Historical Context)
Türkiye’nin Filistin diplomasisi, sadece güncel bir tutum değil; tarihsel bir mirasın devamı. Erdoğan’ın BM konuşmalarında vurguladığı gibi, “Filistin davası dünyaya mal olmuştur” – Avrupa’dan Afrika’ya, sokaktaki protestolardan sosyal medyaya uzanan bir dayanışma dalgası. Akademik literatürde, bu süreç “mazlumun ahı” metaforuyla inceleniyor; örneğin, Vahiy Düşüncesi dergisindeki bir makalede [web:80 referans], tasavvufi bağlamda zulme karşı direniş ele alınıyor. Erdoğan, Sumud Filosu’na selam göndererek , Akdeniz’deki insani yardım çabalarını övdü – bir girişim ki, Gazze’ye umut taşıyan yelkenlilerle, Türkiye’nin TÜBİTAK (Scientific and Technological Research Council of Turkey) destekli lojistik inovasyonlarını yansıtıyor.
Bu diplomatik hamleler, yerel başarıları ulusal gurura dönüştürüyor: Karadeniz Tahıl Girişimi gibi girişimler , Türkiye’nin küresel masadaki yerini sağlamlaştırıyor. X’te Ajans Haber (Ajans Haber)’in videosu [post:39], “Ezilenlerin çığlıkları er ya da geç sizi bulacak” alıntısını 1141 kez görüntületerek, vicdanın dijital mecralardaki gücünü kanıtladı. Araştırmacılar için, bu olaylar post-kolonyal diplomasi üzerine bir vaka çalışması sunuyor – Erdoğan’ın “İsrail’e caydırıcı yaptırımlar, spor turnuvalarından men dahil” çağrısı , uluslararası hukukun reform ihtiyacını gündeme taşıyor.
Güllü’nün Trajik Kaybı: Arabesk Müziğin Kalbinde Bir Yara (Güllü’s Tragic Loss: A Wound in the Heart of Arabesque Music)
Gündemin bu diplomatik fırtınasının gölgesinde, Türk arabesk müziğinin unutulmaz bir sesi, 52 yaşındaki Güllü (gerçek adıyla Gül Tut), Yalova’nın Çınarcık ilçesindeki evinin 6’ncı kat balkonundan düşerek hayata veda etti. Olay, 26 Eylül 2025 gecesi, saat 01:28‘de 112 Acil Çağrı Merkezi‘ne (112 Emergency Call Center) “yüksekten düşme” ihbarıyla bildirildi . Yalova Valiliği’nin açıklamasına göre, Güllü, kızı Tuyan Ülkem ve kızının arkadaşıyla eğlendiği sırada camdan düşmüş, olay yerinde hayatını kaybetmişti. Oğlu Tuğberk Yavuz, sosyal medya hesabından “Sosyal medyada yayınlanan intihar haberleri asılsızdır. Güllü’yü bu gece yaşanan elim bir kaza sonucu kaybetmiş bulunmaktayız” diyerek yalanladı . Çınarcık İlçe Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Savcılığı talimatıyla tahkikat başlattı – bir süreç ki, hukuki titizlikle ilerliyor, spekülasyonlara yer bırakmıyor.
Güllü‘nün ölümü, sanat dünyasını şoke etti. 15 Ekim 1973‘te İstanbul’un Kasımpaşa semtinde doğan sanatçı, Roman kökenli bir aileden geliyordu ve küçük yaşlarda düğün salonlarında şarkı söyleyerek kariyerine adım atmıştı . “Kasımpaşalıyım, Gülüm Var”, “Oyuncak Gibi”, “Değmezmiş Sana” gibi hitleriyle arabesk-fantezi müziğin güçlü kadın seslerinden biriydi. 2017‘de tüp mide ameliyatıyla 70 kilo vererek, hem fiziksel hem sanatsal bir dönüşüm yaşamıştı . Yalova’da sakin bir hayat süren Güllü, komşuları tarafından “kendi halinde, zararsız bir sanatçı” olarak anılıyordu . Bu ani kayıp, arabesk müziğin duygusal derinliğini bir kez daha hatırlattı – bir tür ki, Vikipedi’ye göre , 1940’lardan beri karamsarlık ve umutsuz aşk temalarını işleyerek, Türk toplumunun sosyo-ekonomik yaralarını yansıtıyor.
Cenaze Töreni: Aile ve Sevenlerin Gözyaşı Selinde Bir Veda (Funeral Ceremony: A Farewell in Tears of Family and Fans)
Güllü‘nün cenazesi, 27 Eylül 2025 öğle namazının ardından İstanbul Tuzla’daki Sultan 1. Ahmet Camii’nde (Sultan 1. Ahmet Mosque) kılınan namazla toprağa verildi . Otopsi için Yalova Eğitim ve Araştırma Hastanesi‘ne (Yalova Education and Research Hospital) kaldırılan naaşı, ailesi tarafından alınarak İstanbul’a getirilmişti. Törene sanatçı dostları, ailesi ve yüzlerce seven katıldı – bir veda ki, duygusal yoğunluğuyla izleyenleri derinden etkiledi. Kızı Tuyan Ülkem’in gasilhanede fenalaşarak bayılması ve tabut başında “Annem gitti baba” diye feryat etmesi, yürekleri dağladı . Yakınlarına sarılarak “Annemi sen mi yıkadın?” diye ağlaması, törendeki en buruk anlardan biriydi – bir sahne ki, anne-kız bağının acısını somutlaştırıyordu.
X platformunda, Magazin Burada (Magazin Burada)’nın paylaştığı video [post:54], Güllü‘nün evindeki son anları ve kızının panik dolu çığlıklarını 25760 kez görüntületerek yayıldı. Kullanıcılar, “Allah rahmet eylesin, ne kadar acı” yorumlarıyla doldu; bir başkası, “Şüpheli ölüm gibi duruyor, valilik araştırsın” diyerek merak uyandırdı [post:53]. Sanat camiasından Demet Akalın’ın “Bu son hiç aklıma yatmıyor, araştırılsın inşallah” tepkisi , spekülasyonları artırdı ama aile, “kaza” vurgusuyla netlik getirdi. Tören, Güllü’nün annesinin yanına defnedilmesiyle sona erdi – bir son ki, ailesinin acısını ulusal bir hüznü dönüştürdü.
Arabesk Müziğin Kültürel Mirası: Güllü’nün Yerel ve Ulusal Etkisi (Cultural Heritage of Arabesque Music: Güllü’s Local and National Impact)
Güllü‘nün kaybı, arabesk müziğin kültürel dokusunu sorgulatıyor. Vikipedi’ye göre , arabesk, 1960‘larda Adnan Şenses ve Orhan Gencebay gibi isimlerle Türkçe’ye uyarlanan bir tür; Hakkı Bulut’un batı enstrümanları eklemesiyle modernleşti. Bergen ve Kâmuran Akkor gibi kadın sanatçılar 1980‘lerde ön plana çıkarken, Güllü, fantezi-arabesk senteziyle milyonlara dokundu. Ekşi Sözlük’te nötr yorumlar, “Güllü’nün şarkıları, zor zamanlarda teselliydi” diye özetleniyor – hakaret içermeyen, nostaljik paylaşımlar hâkim [web:69, sınırlı içerik nedeniyle genel yorum]. Akademik makalelerde [web:80 referans], arabesk, tasavvufi unsurlarla ilişkilendiriliyor; Oğuzhan Özoğlu’nun “Arabesk Müziğin Tasavvuf ile İlişkisi” çalışması, Müslüm Gürses örneği üzerinden duygusal katarsis mekanizmasını inceliyor.
Güllü‘nün kariyeri, yerel sahnelerden ulusal başarılara uzanan bir hikaye: Kasımpaşa’daki düğünlerden TV programlarına, şarkılarıyla Anadolu’nun sesi oldu. Bu miras, arabesk pop ve rock alt türlerini besledi – bir gelenek ki, TBMM (Grand National Assembly of Turkey) kültür komisyonlarında bile tartışılıyor. X’te Vatan Gazetesi [post:62], 5105 görüntülenmeyle “Arabesk müziğin sevilen ismi Güllü hayatını kaybetti” başlığını attı; yorumlar, “Şarkılarıyla büyüdük, başımız sağ olsun” dolu. Bu kayıp, yerel sanatçıların ulusal çapta tanınmasını teşvik ediyor – üniversitelerdeki etnomüzikoloji araştırmaları için, Güllü’nün biyografisi bir kaynak niteliğinde.
Aile Dramının Psikolojik Yönü: Anne-Kız Bağı ve Toplumsal Yansımalar (Psychological Aspect of Family Drama: Mother-Daughter Bond and Societal Reflections)
Güllü‘nün cenazesindeki sahneler, aile içi yasın yıkıcı gücünü gözler önüne serdi. Kızı Tuyan Ülkem‘in tabut başında yaşadığı çöküş, psikolojik travmanın bir portresi – “Annem gitti baba” feryadı, izleyenlerde empati dalgası yarattı. Bu anlar, X’te Ölüm Haberi hesabı [post:61] tarafından 5078 kez paylaşılıp, “Her yaşantı anlatılmaya hak eden bir hikayedir” notuyla yorumlandı. Aile, Yalova’daki evde Güllü‘nün anılarını yaşatırken, komşu Halit Becergen’in “Allah taksiratını affetsin” sözleri , mahalle dayanışmasını yansıtıyor.
Akademik bağlamda, bu tür kayıplar, yas sürecinin sosyolojisini aydınlatıyor; arabesk müziğin temalarıyla örtüşen umutsuzluk, toplumun duygusal haritasını çiziyor . Güllü’nün oğlu Tuğberk’in “Başımız sağ olsun” mesajı , ailenin metanetini gösteriyor – bir duruş ki, ulusal medyada “güçlü aile” imajını pekiştiriyor.
Geleceğe Bakış: Adalet ve Sanatın Buluşma Noktası (Looking to the Future: The Intersection of Justice and Art)
Bu iki olay, adalet arayışıyla kültürel hüznün kesişimini simgeliyor. Erdoğan’ın diplomasisi, Filistin için umut ışığı yakarken; Güllü‘nün mirası, arabesk’in kalıcılığını kanıtlıyor. X’te Yeni Şafak [post:63], 4581 görüntülenmeyle olayı özetledi; yorumlar, “Hayatın kırılganlığı” temalı. Bu hikayeler, okuyucuları düşündürüyor: Mazlumun ahı nasıl yankılanır? Sanat, acıyı nasıl dönüştürür? Sizin düşünceleriniz neler? Yorumlarda paylaşın, bu diyaloğu zenginleştirelim.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.