Betül Boncuk yazdı: Ve İnsan
Betül Boncuk yazdı: Ve İnsan
Betül Boncuk yazdı: Ve İnsan
Ve İnsan
Yaratılmışların en şereflisi denildi ona…
Aklıyla diğerlerinden ayrıldı, kalbiyle derinleşti, ruhuyla anlam buldu.
Ama ne gariptir ki, insan çoğu zaman ne aklını doğru kullandı, ne kalbini dinledi, ne de ruhuna sahip çıktı.
Zamanla maddeye esir oldu, özüyle bağını kaybetti.
Zaman geçti, insan gelişti sandı.
Ellerinde teknoloji, dilinde bilgi, gözünde dünya…
Ama gönlünde sevgi azaldı, vicdanında sükûnet tükendi.
Bir ekranın ışığına hapsoldu kalbi, bir tuşun arkasına saklandı duyguları.
Kendini keşfetmeyi unuttu, hep bir şeylere yetişmeyi görev bildi.
Ve insan…
Bir yandan yeryüzünün halifesi, diğer yandan kendi nefsinin mahkûmu.
Bir yandan yaratılışın en ince hikmetini taşırken, diğer yandan hırsının, öfkesinin, kibirinin gölgesinde kararan bir varlık.
İçinde hem iyilik hem kötülük tohumlarını barındıran bu karmaşık varlık, her an kendi imtihanının tam ortasında yürür.
Her sabah yeniden başlar sınavına.
Bir bakışıyla iyilik eker, bir sözüyle kalp kırar.
Sevgiyle dokunabildiği bir gönül, onun için cennetin anahtarı olur.
Ama çoğu kez bunu fark etmez; çünkü gözleri dışarıda, oysa bütün yolculuk içeridedir.
Ne garip değil mi?
Bir tebessümle bir kalbi onarabilecek kadar kudretli,
bir sözle bir ömrü yıkabilecek kadar zalim…
Bir duayla göklere yükselebilecek kadar yüce,
bir günahla karanlığa düşebilecek kadar zayıf…
İnsanın içinde iki ses vardır; biri ışık, diğeri karanlık…
Biri sabırla iyiliğe çağırır, diğeri aceleyle nefsine.
Ve insan her gün, her an bu iki sesin arasında bir seçim yapar.
Seçtiği her şey, bir gün onu ya özgürlüğe ya da esarete götürür.
Ve insan, çoğu zaman kendini unutur.
Koşar, çabalar, sahip olur ama aslında hiçbir şeye tam anlamıyla sahip olamaz.
Çünkü sahip olduklarının değil, vazgeçemediklerinin kölesidir.
Biriktirdikçe eksilir, büyüdükçe küçülür, görünür oldukça kaybolur.
Bazen bir çocuğun masum gülüşü, unuttuğu özünü hatırlatır.
Bazen bir mezar sessizliği, yaşamın hakikatini fısıldar kulağına.
O an anlar ki, dünya ne kadar süslü görünse de geçicidir.
Ve geçiciliği fark eden insan, kalıcılığı aramaya başlar: hakikatte, sevgide, iyilikte.
Oysa insanın özü; sade, derin ve sessizdir.
Bir çocuğun gülüşünde, bir annenin duasında, bir dostun sessiz anlayışında saklıdır insanlık.
Modern zamanların gürültüsü bu özü boğar; fakat hâlâ bir yerlerde, içinin en derin köşesinde “insan kalabilmeyi” özleyen bir ses vardır.
İşte o ses, Rabb’ine giden yolun başlangıcıdır.
Ve insan,
Her düşüşte yeniden kalkmayı,
Her yanılgıda özünü hatırlamayı,
Her kayıpta aslında bir kazanç saklı olduğunu öğrenmelidir.
Her yara bir öğretmendir aslında.
Her sarsılış, bir fark edişin kapısını aralar.
Kırıldıkça incelir, inceldikçe derinleşir insan.
Ve derinleştikçe, artık dış sesler değil, iç sesi konuşur onunla.
Çünkü insan,
Ne dünyaya ait kadar geçici,
Ne ahireti düşünecek kadar bilinçli
İkisi arasında, ince bir çizgide yürüyen bir yolcudur.
Ve yol uzun…
Ama her yolun sonunda kendine varan,
kendiyle barışan, kalbini arındıran insan,
gerçek anlamda “insan olmayı” öğrenir.
İnsan olmak kolay değildir;
çoğu zaman sessiz kalmayı, bazen affetmeyi, bazen sabretmeyi gerektirir.
Kendine rağmen iyi kalabilmeyi, kırılmadan güçlü durmayı,
dünya gürültüsünün içinde kalbini koruyabilmeyi ister.
Ve insan…
Her ne kadar unutsa da,
her secdede yeniden hatırlanır.
Her dua, onu yeniden Rabb’ine bağlar.
Çünkü gerçek insanlık, secdeyle, tevazuyla, sevgiyle yoğrulandır.
Ve işte o zaman insan anlar;
insan olmak bir kimlik değil, bir emek meselesidir.
Ve Rabb’in huzurunda değer kazanan tek şey;
kalbinin temizliği, niyetinin saflığıdır.> “İnsan bir sırdır, insan bir aynadır,
Kim içine bakarsa, Rabb’ini orada bulur.”Hz. Ali (a.s)
İnsan…
Topraktan yaratıldı, ama içine gökler konuldu.
Bir yanıyla faniliğe mahkûm, diğer yanıyla sonsuzluğa aday.
Ve belki de en büyük mucize,
bu geçici bedende ebedî bir ruh taşıyor olmasıdır.
Betül Boncuk
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.