Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Betül Boncuk yazdı: İnsanı Namaza Götürmeyen İman Cennete Nasıl Götürsün?

DİNİ HABERLER 23.05.2025 - 12:49, Güncelleme: 23.05.2025 - 12:53
 

Betül Boncuk yazdı: İnsanı Namaza Götürmeyen İman Cennete Nasıl Götürsün?

İnsanı Namaza Götürmeyen İman Cennete Nasıl Götürsün?
İnsanı Namaza Götürmeyen İman Cennete Nasıl Götürsün? İnsan, sadece bedenden ibaret değildir. Ruh, akıl ve kalpten meydana gelen bir bütündür. İman ise bu bütünlüğün merkezinde yer alan, kalpten doğan ama hayatın her alanına yansıması gereken ilahi bir nurdur. Peki, bu nur hayatımıza yön vermiyor, bizi Allah’a secde ettirmiyorsa, o zaman bu imanın ne kadar sahih olduğu sorgulanmaz mı? İşte bu makale, “İnsanı namaza götürmeyen iman cennete nasıl götürsün?” sorusunun derinliklerine iniyor. İmanın Kalbe İnmesi ve Davranışa Yansıması Birçok insan “Benim kalbim temiz” diyerek ibadet sorumluluğunu geri plana atar. Oysa Kur’an ve sünnet, imanın sadece kalpte hissedilen bir duygu olmadığını, aynı zamanda amellerle desteklenmesi gerektiğini bize bildirir. Hz. Peygamber (s.a.v.), “İman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir” buyurmuştur. Yani iman bir iddia değil, bir teslimiyettir. Ve bu teslimiyetin en bariz göstergesi, namazdır. Namaz; imanla Allah’a bağlanmanın, O’na teslimiyetin ve O’na kulluğun en açık ifadesidir. Namaz kılmayan bir kimse, bu bağı bilinçli olarak kesiyor ya da zayıflatıyor demektir. Namaz: İmanın Görünür Hâli İman görünmezdir; kalpte yaşar. Ancak onu görünür kılan namazdır. Bir insanın gerçek anlamda iman ettiği, ancak ibadetleriyle, özellikle namazla belli olur. Kur’an’da yüzlerce ayette namazın önemi vurgulanmış, birçok yerde iman edenler tanımlanırken, hemen ardından “namaz kılarlar” ifadesi yer almıştır: > “Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne iman ederler, sonra şüpheye düşmezler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. İşte doğrular onlardır.” (Hucurat, 15) Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, iman bir iddia değil, sorumluluktur. Namaz, bu sorumluluğun en temel göstergesidir. İmanı olan bir kalp, secde etmeden duramaz. Gerçekten Allah’a inanan bir gönül, Rabbinin huzurunda eğilmeden rahat edemez. İmanı Namaza Taşımamak: Kalpteki İman Zayıflığı mı? İmanın kalpte olduğu doğrudur. Fakat bu iman, bir eyleme dönüşmüyorsa, sorgulanması gerekir. Sahabeler, bir gün bile namazsız kalmaktan öyle korkarlardı ki, bir farz namazı bile terk etmenin münafıklık alameti olmasından endişe ederlerdi. Bugün ise birçok insan namazı hayatından çıkarmış, buna rağmen kendini “imanlı” sayabiliyor. Burada samimiyet devreye girer. İman, sadece inandığını söylemek değil, inandığını yaşamak demektir. İmanı namaza götürmeyen bir kalp, aslında Rabbinin huzuruna çıkmaya layık görmeyen bir kalptir. Bu da imanın zayıflığına, hatta yok sayılmasına kapı aralayabilir. Bu noktada Hz. Ali (aleyhisselâm)’ın şu sözü derin bir anlam taşır: > "Namaz, müminin miracıdır. Namaz kılan bir kul, her secdesinde Allah’a bir adım daha yaklaşır." (Hz. Ali, Nehcü’l-Belâğa’dan derlenmiştir) Bu söz, namazın sadece bir ibadet değil, ilahi bir yükseliş ve ruhi bir yakınlık olduğunu açıkça ortaya koyar. Ve burada çok temel bir farkı hatırlamak gerekir: Allah bizim namazımıza muhtaç değildir. O, hiçbir şeye muhtaç olmayan, Samed olan Rabbimizdir. Namaz kılarken çoğu zaman farkında olmadan sanki Allah’ın bizden ibadet beklediğini, bu ibadetle O'na bir iyilik yaptığımızı düşünür gibi davranırız. Hayır. Bilakis, her secde aslında bizim ihtiyacımızdır. Bizim ruhumuzun, kalbimizin, bedenimizin Allah’ın huzuruna varmaya, o ilahi temasa ve rahmet yağmuruna muhtaçlığıdır. Namaz, Allah’a bir katkı değil; bizim nefsimize bir şifa, kalbimize bir huzurdur. O’na değil, bize lazımdır. Namazın Bilimsel Boyutu Modern bilim de namazın insan sağlığı ve psikolojisi üzerindeki olumlu etkilerini araştırmış, bu ibadetin sadece ruhani değil, fiziksel iyilik halini de desteklediğini ortaya koymuştur. Örneğin, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapılan bir araştırma, düzenli namaz kılan bireylerde stres seviyelerinin belirgin biçimde azaldığını, kalp ritminin düzenlendiğini ve zihinsel rahatlamanın arttığını göstermiştir. Nörobilimci Dr. Herbert Benson, meditasyon ve dua benzeri uygulamaların beyin dalgalarını değiştirerek sakinlik ve huzur sağladığını belirterek, namazın da bu kapsamda “zihinsel detoks” etkisi yaptığını vurgulamıştır. Namaz, belirli ritmik hareketleri ve düzenli nefes almayı içerdiği için vücutta endorfin salgılanmasını artırır, böylece insanın hem ruhsal hem fiziksel sağlığına olumlu katkı sağlar. Bu bilimsel bulgular, namazın sadece bir ibadet değil, insanın bütünsel iyiliğine hizmet eden kutsal bir pratik olduğunu desteklemektedir. Cennet: Sadece İnançla Değil, İtaatle Kazanılır Cennet, sadece “inanıyorum” diyenlerin değil, inandığı gibi yaşayanların yurdudur. Elbette Allah'ın rahmeti geniştir. Ancak Allah’ın rahmetine sığınmak, O’nun emirlerini yok saymak anlamına gelmez. Kul, üzerine düşeni yapmalı, secdesiz bir kalple cennet beklemek yerine, ibadetle yücelmeli ve umutla yaşamalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: > “Kıyamet günü, kulun ilk sorguya çekileceği amel, namazdır. Namazı düzgünse, diğer amelleri de düzgün olur. Namazı bozuksa, diğer amelleri de bozuk olur.” (Tirmizi) Bu hadisten anlaşılacağı üzere, namaz cennet yolunun anahtarıdır. O anahtarı taşımadan cennetin kapısını çalmaya çalışmak, nafile bir çabadır. İman Namazla Güzelleşir, Namazla Anlam Bulur İnsanı namaza götürmeyen bir iman, cennete götürecek kadar güçlü olmayabilir. Çünkü iman; teslimiyetle, kullukla, itaatle tamamlanır. Namaz, bu teslimiyetin en açık göstergesidir. Rabbini seven bir yürek, O’nun huzuruna günde beş vakit çıkmayı zevk bilir. Namaz bir yük değil, bir vuslattır. Namazsız geçen bir hayat ise; imanla değil, gafletle örülmüş bir hayat olabilir. Unutma; cennet, secdeye baş koyanların, alnını Rahman’a yaslayanların yurdudur. O hâlde soralım kendimize: "Rabbim bana sonsuz cenneti vaat etmişken, ben O’na günde beş defa secde etmeyi neden çok görüyorum?" Betül Boncuk
İnsanı Namaza Götürmeyen İman Cennete Nasıl Götürsün?

İnsanı Namaza Götürmeyen İman Cennete Nasıl Götürsün?

İnsan, sadece bedenden ibaret değildir. Ruh, akıl ve kalpten meydana gelen bir bütündür. İman ise bu bütünlüğün merkezinde yer alan, kalpten doğan ama hayatın her alanına yansıması gereken ilahi bir nurdur. Peki, bu nur hayatımıza yön vermiyor, bizi Allah’a secde ettirmiyorsa, o zaman bu imanın ne kadar sahih olduğu sorgulanmaz mı? İşte bu makale, “İnsanı namaza götürmeyen iman cennete nasıl götürsün?” sorusunun derinliklerine iniyor.

İmanın Kalbe İnmesi ve Davranışa Yansıması

Birçok insan “Benim kalbim temiz” diyerek ibadet sorumluluğunu geri plana atar. Oysa Kur’an ve sünnet, imanın sadece kalpte hissedilen bir duygu olmadığını, aynı zamanda amellerle desteklenmesi gerektiğini bize bildirir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), “İman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir” buyurmuştur. Yani iman bir iddia değil, bir teslimiyettir. Ve bu teslimiyetin en bariz göstergesi, namazdır.

Namaz; imanla Allah’a bağlanmanın, O’na teslimiyetin ve O’na kulluğun en açık ifadesidir. Namaz kılmayan bir kimse, bu bağı bilinçli olarak kesiyor ya da zayıflatıyor demektir.

Namaz: İmanın Görünür Hâli

İman görünmezdir; kalpte yaşar. Ancak onu görünür kılan namazdır. Bir insanın gerçek anlamda iman ettiği, ancak ibadetleriyle, özellikle namazla belli olur.

Kur’an’da yüzlerce ayette namazın önemi vurgulanmış, birçok yerde iman edenler tanımlanırken, hemen ardından “namaz kılarlar” ifadesi yer almıştır:

> “Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne iman ederler, sonra şüpheye düşmezler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. İşte doğrular onlardır.” (Hucurat, 15)

Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, iman bir iddia değil, sorumluluktur. Namaz, bu sorumluluğun en temel göstergesidir. İmanı olan bir kalp, secde etmeden duramaz. Gerçekten Allah’a inanan bir gönül, Rabbinin huzurunda eğilmeden rahat edemez.

İmanı Namaza Taşımamak: Kalpteki İman Zayıflığı mı?

İmanın kalpte olduğu doğrudur. Fakat bu iman, bir eyleme dönüşmüyorsa, sorgulanması gerekir. Sahabeler, bir gün bile namazsız kalmaktan öyle korkarlardı ki, bir farz namazı bile terk etmenin münafıklık alameti olmasından endişe ederlerdi. Bugün ise birçok insan namazı hayatından çıkarmış, buna rağmen kendini “imanlı” sayabiliyor.

Burada samimiyet devreye girer. İman, sadece inandığını söylemek değil, inandığını yaşamak demektir. İmanı namaza götürmeyen bir kalp, aslında Rabbinin huzuruna çıkmaya layık görmeyen bir kalptir. Bu da imanın zayıflığına, hatta yok sayılmasına kapı aralayabilir.

Bu noktada Hz. Ali (aleyhisselâm)’ın şu sözü derin bir anlam taşır:

> "Namaz, müminin miracıdır. Namaz kılan bir kul, her secdesinde Allah’a bir adım daha yaklaşır."
(Hz. Ali, Nehcü’l-Belâğa’dan derlenmiştir)

Bu söz, namazın sadece bir ibadet değil, ilahi bir yükseliş ve ruhi bir yakınlık olduğunu açıkça ortaya koyar.

Ve burada çok temel bir farkı hatırlamak gerekir:
Allah bizim namazımıza muhtaç değildir. O, hiçbir şeye muhtaç olmayan, Samed olan Rabbimizdir.
Namaz kılarken çoğu zaman farkında olmadan sanki Allah’ın bizden ibadet beklediğini, bu ibadetle O'na bir iyilik yaptığımızı düşünür gibi davranırız.
Hayır. Bilakis, her secde aslında bizim ihtiyacımızdır. Bizim ruhumuzun, kalbimizin, bedenimizin Allah’ın huzuruna varmaya, o ilahi temasa ve rahmet yağmuruna muhtaçlığıdır.
Namaz, Allah’a bir katkı değil; bizim nefsimize bir şifa, kalbimize bir huzurdur. O’na değil, bize lazımdır.

Namazın Bilimsel Boyutu

Modern bilim de namazın insan sağlığı ve psikolojisi üzerindeki olumlu etkilerini araştırmış, bu ibadetin sadece ruhani değil, fiziksel iyilik halini de desteklediğini ortaya koymuştur.

Örneğin, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapılan bir araştırma, düzenli namaz kılan bireylerde stres seviyelerinin belirgin biçimde azaldığını, kalp ritminin düzenlendiğini ve zihinsel rahatlamanın arttığını göstermiştir.

Nörobilimci Dr. Herbert Benson, meditasyon ve dua benzeri uygulamaların beyin dalgalarını değiştirerek sakinlik ve huzur sağladığını belirterek, namazın da bu kapsamda “zihinsel detoks” etkisi yaptığını vurgulamıştır.

Namaz, belirli ritmik hareketleri ve düzenli nefes almayı içerdiği için vücutta endorfin salgılanmasını artırır, böylece insanın hem ruhsal hem fiziksel sağlığına olumlu katkı sağlar.

Bu bilimsel bulgular, namazın sadece bir ibadet değil, insanın bütünsel iyiliğine hizmet eden kutsal bir pratik olduğunu desteklemektedir.

Cennet: Sadece İnançla Değil, İtaatle Kazanılır

Cennet, sadece “inanıyorum” diyenlerin değil, inandığı gibi yaşayanların yurdudur. Elbette Allah'ın rahmeti geniştir. Ancak Allah’ın rahmetine sığınmak, O’nun emirlerini yok saymak anlamına gelmez. Kul, üzerine düşeni yapmalı, secdesiz bir kalple cennet beklemek yerine, ibadetle yücelmeli ve umutla yaşamalıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

> “Kıyamet günü, kulun ilk sorguya çekileceği amel, namazdır. Namazı düzgünse, diğer amelleri de düzgün olur. Namazı bozuksa, diğer amelleri de bozuk olur.” (Tirmizi)

Bu hadisten anlaşılacağı üzere, namaz cennet yolunun anahtarıdır. O anahtarı taşımadan cennetin kapısını çalmaya çalışmak, nafile bir çabadır.

İman Namazla Güzelleşir, Namazla Anlam Bulur

İnsanı namaza götürmeyen bir iman, cennete götürecek kadar güçlü olmayabilir. Çünkü iman; teslimiyetle, kullukla, itaatle tamamlanır. Namaz, bu teslimiyetin en açık göstergesidir.

Rabbini seven bir yürek, O’nun huzuruna günde beş vakit çıkmayı zevk bilir. Namaz bir yük değil, bir vuslattır. Namazsız geçen bir hayat ise; imanla değil, gafletle örülmüş bir hayat olabilir.

Unutma; cennet, secdeye baş koyanların, alnını Rahman’a yaslayanların yurdudur. O hâlde soralım kendimize:

"Rabbim bana sonsuz cenneti vaat etmişken, ben O’na günde beş defa secde etmeyi neden çok görüyorum?"
Betül Boncuk

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve nethaberler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.