Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Ahmet Durkaya Yazdı; KÜRESEL AKTÖRLER VE İŞBİRLİKÇİLERİ NE İSTİYOR?

KÜRESEL AKTÖRLER VE İŞBİRLİKÇİLERİ

KÜRESEL AKTÖRLER VE İŞBİRLİKÇİLERİ NE İSTİYOR?

Bir şeyler değişiyor. Duygularımız, düşüncelerimiz, zevklerimiz…

İsteklerimiz, beklentilerimiz …

Ama değişmeyen bir şeyler var.

Dünya üzerinde etkin olmaya çalışan küresel güç aktörleri .

Yanlış anlaşılmasın! Film aktörü değil; dünyayı elinde tutmaya çalışan, taş taşımayıp sürekli ülkeler üzerinde kendi egemenliklerini tesis etme stratejileri peşinde koşanlardan bahsediyorum.

Silah, medya, sermaye gibi hayatı şekillendirecek işlerin başında hep bunlar var. Her yerde oldukları gibi Türkiye’de de örtülü, gizli temsilcileri var.

Bunlar bir ülkeyi hatta kendi ülkelerini bile millî-siyasi hudutları içinde görmezler. Pazar olarak görürler. Onlar için önemli olan kazanmak ve benliklerini tatmin etmektir. Kaç paralık mal satarsın, kaç paralık silah satarsın, ne kadar alım gücün var, ne kadar kazanırsın ona bakarlar. Üstelik bir taşla bir kaç kuş vurmak onların en belirgin özelliğidir. Bir yandan Türkiye’yi zayıflatırken bir yandan da İslam’ın yaygınlaşmasını, müslümanların güçlü olmasının önünü de tıkamaya çalışmaktadırlar.

Yakın zamana kadar Türkiye için kullandıkları en kolay, en kestirme yöntem orduya darbe yaptırmaktı. Zaten kısa geleneği icabı iktidarın kendi hakkı olduğunu düşünen orduda, darbe için yanıp tutuşan kliklerden kendine en yakın gördüğün birini seçip arkasında durdun mu, iş bitiyordu.

Bu silahı kaybettiklerinden beri işleri zorlaştı. Mecburen “sivil toplumcu” oldular. Gözlerini toplumun çatlaklarına diktiler. Bir ara Gezi olaylarından den medet umdular; Gezi’yi pompalayıp şişirerek “yönetilemez ülke” tablosu oluşturmaya çalıştılar, olmadı. Sonra kontrollerindeki dini bir yapıdan medet umdular.

Bürokrasiyi ağ gibi sarmış bu gizli paralel yapı üzerinden devletin en stratejik kurumlarını ele geçirmeye çalıştılar. Bu da püskürtülüyor.

Sonunda yakın tarihimiz boyunca şekillendirilmeye çalışılan yeni bir kart üzerinde oynamaya başladılar: ‘Kürt kartı’. Şimdi Türkiye’yi, sözde Kürtlerin temsilciliğine soyunan ancak bu konuda herhangi bir kültürel altyapıya sahip olmayan PKK terörü ile cehenneme çevirmekle, toplumun bütün fay hatlarını harekete geçirmekle ve nihai olarak, hiçbir zaman başaramadıkları ve başaramayacakları bir Türk-Kürt çekişmesi çıkarmakla tehdit ederek boyun eğdirmeye çalışıyorlar.

Elbette zor bir durum. Hatta imkansız.

Ancak işin asıl ilginç yanı, küresel aktörlerle iş tutan yerli işbirlikçilerin yaptıkları. Onlar, ülke, artık dış kaynaklı olduğu açıkça ortada olan terör saldırıları altında her gün bir düzine evladını toprağa verirken, gerçekleri göz göre göre çarpıtarak, yalan söyleyerek, karartma yaparak olup bitenlerin faturasını iktidara çıkarmaya çalışıyorlar.

Ne uğruna?

Siyasi ve kültürel bağnazlıkları uğruna.

Nefret ettikleri bir partiyi iktidardan devirme uğruna.

Hatta, halkın içinden çıkarak Türkiye’ye siyasi yeni bir vizyon kazandırma gayreti içerisinde bulunan Sn. Cumhurbaşkanı’nı yıpratma uğruna.

Bu öyle bir nefret ki, artık bu ülkeyi kendi ülkeleri olarak değil, “Tayyip’in ülkesi” olarak görüyorlar; Milli orduyu “Saray’ın ordusu”, polisi de “Saray’ın polisi” olarak…

Ama bu hırs bitecek gibi görünmüyor; “yapmayın, etmeyin” demenin de hiçbir faydası yok. Zaten dinlemezler de.

Bize düşen görev, bencilliği bırakıp ülke için bir şeyler yapma yarışında olmaktır.

Çünkü Türkiye, herhangi bir ülke değildir. Bunu onlar bizden daha iyi biliyorlar.

Aklımızı başımıza almanın zamanı geldi geçiyor. Aman ha dikkat!..

Yeni bir yazıda buluşmak üzere Allaha emanet olunuz.