Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz, Nasıl Ölürseniz Öyle Dirilirsiniz!
Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz, Nasıl Ölürseniz Öyle Dirilirsiniz!
Dünya hayâtında yaşadığımız nefesler, son nefesimizin aynasıdır. Bütün bu nefesler, ayni zamanda âhiretteki hâlimizin daha bu dünyadaki tercümânı gibidir.
Dünya hayâtında yaşadığımız nefesler, son nefesimizin aynasıdır. Bütün bu nefesler, ayni zamanda âhiretteki hâlimizin daha bu dünyadaki tercümânı gibidir. Net haberler/İstanbul Her insanı; meçhullerle dolu bir son nefes geçidi, ardından uzun bir kabir âlemi, ve bir kıyâmet beklemekte…
Nethaberler | Nuran Kırlak
Çok uzak gibi görünse de hepsi yarın kadar yakın…
Hayat, âdeta bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Son nefes de, bardağı taşıran son damladır. Bardaktaki suyun berraklığı, damlaların berraklığına bağlıdır. Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna tertemiz çıkabilmek için, o damlaların günah ve mâsiyet çamuruyla kirletilmemesi elzemdir. İnsanoğlu, imtihan için geldiği bu gurbet diyârından ayrılırken ebedî bir âlemin kapısından içeri girmektedir.
Ancak o âlemin iki kapısı vardır ki, biri hüsrâna diğer saâdete çıkar.
Kulun hangi kapıdan geçeceği ise, onun bütün bir ömrünü hulâsa eden son nefesi belirler. Bu bakımdan ömrümüzün her ânı, son nefes endişe ve heyecanı içinde olgunlaşmış bir güzellik ile geçmelidir ki, o an, saâdete çıkan kapıdan ebediyet âlemine kanat açabilelim. Onun için bu fânî dünya hayâtımızda bir teyakkuz hâlinde olup son nefes husûsunda dikkatli, uyanık olmak durumundayız. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kul öldüğü hal (amel) üzere diriltilir.”
Alıp vermekte olduğumuz her nefes, vâdesi meçhul olan son nefese hazırlık mâhiyetinde…
Hadîs-i şerifte buyurulur: “ Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!..” İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür. Nasıl ölürse öyle diriltilir. Bütün bunlar düşünülünce, dili güzel kelimeler söylemeye alıştırmak, ve günü hayır üzere geçirmeye gayret etmek demek, ölümü uygun bir şekilde karşılamaya çalışmak demektir. Diriliş de rûhânî hayatımıza göre tecellî edecek. Cenâb-ı Hak buyurur: “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.” (el-Kıyâme, 22) “Yüzler de vardır ki, o gün buruşacaktır.” (el-Kıyâme, 24) Âhiretteki sîmâlarımız ve bedenlerimiz, dünyadaki mânevî yapımıza göre teşekkül edecek. Kıyâmette yaratılışımız dünyadaki rûhânî yaşayışımıza göre…
Cenâb-ı Hak, sâlih kimselerin sîmâlarını ve bedenlerini rûhânî güzelliklerine göre ihsân edecek. Onların; mutlu, huzurlu, ışıl ışıl çehreleri olacak. Fâsıkların ise sîmâları, çirkin ve iğrenç olacak! "Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Haşr, 18)
ALLAH'I UNUTMADAN YAŞAMAK
"Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (el-Haşr, 19) Çünkü kul Rabbini ve ölümü unuttuğu zaman günah işlemeye başlar. Ona ibâdetler ağır gelmeye başlar. Bir günah işlediği zaman; «Bir daha yapmayacağım!» der fakat sebat edemez yine yanlışa düşer. Zamanla da günahlar, ona bir mûsıkî gibi hoş gelmeye başlar, pişmanlık yerine; «Allah gafurdur!» diye aldanışa sürüklenir ki, bu da, hüsrânın en acı tuzağıdır. Hayat dâimâ son nefes ve âhiret endişesi içinde yaşanmalı, yani unutmamalı… Yarına hazırlanmanın birinci şartı, Allâh’ı unutmamak. İkinci şartı da ölümü unutmamak.
ÖLÜME HAZIRLIK
İnsan hayatta ne ile meşgul olmuş ise ölürken de onunla meşgul olur.Cenâb-ı Hakk’a tahsis edilmesi gereken gönüller, hayatta iken daha ziyâde ne ile meşgul olmuş ise, ölürken de onunla meşgul olur. Bunun müsbet-menfî sayısız misalleri vardır. Bu yüzden bir mü’min, meylini her an Hakk’a yönelterek istikâmet üzere olmaya gayret etmelidir. Bunun için de sabırsızlığı sabırla; unutkanlığı zikirle; nankörlüğü şükürle; isyanı tâatla; cimriliği cömertlikle; şüpheyi yakîn ile; riyâyı ihlâs ile; günâhı tevbeyle; yalanı doğrulukla; gafleti tefekkürle bertaraf ederek Allâh’a güzel bir kul olmaya çalışmalıdır.
ÖLEN KİŞİNİN SON ANLARI
Rebî bin Haysem Hazretleri de bu husustaki bir müşâhedesini şöyle nakletmektedir “Bir keresinde can çekişen bir adamın yanında bulunmuştum. Ben; «Lâ ilâhe illâllah!» deyip telkin verdikçe o, sanki kelime-i tevhîdi duymuyor, parmaklarıyla para sayar gibi birtakım hesaplar yapıyordu. (Yani son nefesini, yaşadığı hâl üzere veriyordu.)” Öyleyse; “Ölüm ile nerede ve hangi hâlde karşılaşmak istiyoruz? Ölüm meleğiyle mutlak olan randevumuz, acaba hangi manzara içinde gerçekleşecek?..” İşte bir mü’minin yüreği dâimâ bunun endişesi içinde olmalıdır. Zira; Camide ibadet ederken ölmek de var, meyhânede kafa çekerken ölmek de... Helâlinden rızkını kazanmak için çalışırken iş başında ölmek de var, başkasının malını aşırırken ölmek de... Allah diyerek ölmek de var, etrafa küfürler yağdırarak ölmek de. Sâlihler meclisinde ölmek de var, fâsıklar arasında ölmek de... Ölüm kesin ve mecbûrî bir sondur. “Her canlı ölümü tadacaktır.” Hiçbir canlı nerede, ne zaman öleceğini bilemez.
Böyle olunca genellikle, belli yaşlardan sonra artık bu mecbûrî yolculuğu, günlük hayatın gündemine ağırlıklı şekilde hâkim kılmak, gâfil avlanmamak bakımından önemlidir. Gerçekten de âhiretteki hâlimizin ne olacağına dâir ilk ve net işâret, son nefes’teki hâlimizde ortaya çıkmaktadır. Güzel bir kul olarak bu fânî âleme vedâ edebilmek için sayılı olan nefesleri son nefese hazırlamak çok önemlidir. Yâni mes’ud bir âhiret hayâtı için amel-i sâlihlerle, güzel, feyizli, huzurlu ve istikâmet üzere bir dünya hayâtı elzemdir. Son nefes, yâni hayat sahnesinin son perdesi, herkesin kendi âkıbetini aksettiren, buğusuz, berrak bir ayna gibidir. İnsanoğlu kendisini en net olarak son nefesinde tanır. Kaynak Nuran Kırlak/Ahde Vefa Platformu
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.