İstanbul’un Tarihi Alanları UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 40. Yılını Kutluyor: Vakıf Kültürüyle Mirasın Korunması Semineri

EĞİTİM 02.10.2025 - 18:24, Güncelleme: 02.10.2025 - 18:24
 

İstanbul’un Tarihi Alanları UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 40. Yılını Kutluyor: Vakıf Kültürüyle Mirasın Korunması Semineri

UNESCO (UNESCO) Dünya Mirası Listesi’ne 1985 yılında giren İstanbul’un Tarihi Alanları (Historic Areas of Istanbul), bu yıl 40. yıl dönümünü coşkuyla kutluyor. Bu anlamlı etkinlikler zinciri, kültür (culture) ve miras (heritage) koruma çalışmalarını ulusal çapta öne çıkarırken, FSM Vakfı (FSM Foundation) bünyesindeki Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (Fatih Sultan Mehmet Waqf University) gibi kurumların öncülüğünde düzenlenen seminerler, vakıf geleneğinin güncel rollerini tartışmaya açtı. Peki, bu 40 yıllık yolculukta İstanbul’un çok katmanlı tarihi nasıl korunuyor? Ve vakıflar, bu mirası geleceğe taşırken hangi sırları barındırıyor?
İstanbul’un Tarihi Alanları UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 40. Yılını Kutluyor: Vakıf Kültürüyle Mirasın Korunması Semineri (Istanbul’s Historic Areas Celebrate 40th Anniversary in UNESCO World Heritage List: Seminar on Preservation through Waqf Culture) NetHaberler | Özel haber UNESCO (UNESCO) Dünya Mirası Listesi’ne 1985 yılında giren İstanbul’un Tarihi Alanları (Historic Areas of Istanbul), bu yıl 40. yıl dönümünü coşkuyla kutluyor. Bu anlamlı etkinlikler zinciri, kültür (culture) ve miras (heritage) koruma çalışmalarını ulusal çapta öne çıkarırken, FSM Vakfı (FSM Foundation) bünyesindeki Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (Fatih Sultan Mehmet Waqf University) gibi kurumların öncülüğünde düzenlenen seminerler, vakıf geleneğinin güncel rollerini tartışmaya açtı. Peki, bu 40 yıllık yolculukta İstanbul’un çok katmanlı tarihi nasıl korunuyor? Ve vakıflar, bu mirası geleceğe taşırken hangi sırları barındırıyor? Bu haberimizde, seminerin perde arkasını ve uzman görüşlerini derinlemesine inceliyoruz – siz de yorumlarınızda bu mirasa dair anılarınızı paylaşın! Tarihi Bir Dönüm Noktası: UNESCO Listesi’ne Girişin 40. Yılı (A Historic Milestone: 40th Anniversary of Inscription to the UNESCO List) İstanbul’un Tarihi Alanları, iki kıtanın kesişiminde yükselen bir medeniyet mozaiği olarak, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kabul edildiğinde, dünya tarihinin en büyüleyici sayfalarından birini temsil ediyordu. Bu karar, şehrin dört ana bölgesini – Sultanahmet Arkeolojik Parkı, Süleymaniye Camii ve Çevresi Koruma Alanı, Zeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi) ve Çevresi Koruma Alanı ile İstanbul Kara Surları – kapsıyordu. UNESCO kriterleri (i), (ii), (iii) ve (iv) uyarınca tanınan bu alanlar, Bizans ve Osmanlı mimarisinin eşsiz bütünlüğünü yansıtıyor; Ayasofya gibi anıtsal yapılarla Topkapı Sarayı’nın ihtişamını bir araya getiriyor. Bu 40 yıllık süreçte, koruma çalışmaları ulusal bir başarı öyküsüne dönüştü. Kültür ve Turizm Bakanlığı (Ministry of Culture and Tourism) verilerine göre, 2017 yılında Dünya Mirası Komitesi’nde onaylanan sınır güncellemeleri, alanların kesin korunmasını sağladı. Wikipedia’da da vurgulandığı üzere, İstanbul’un bu statüsü, Türkiye’nin 22 UNESCO mirasından ilki olarak, ülke genelinde koruma bilincini tetikledi – örneğin, Göbeklitepe (Gobeklitepe) gibi yeni eklemelerin yolunu açtı. Akademik makalelerde, bu mirasın “üstün evrensel değer” taşıdığı belirtilirken, ICOMOS (International Council on Monuments and Sites) raporları, restorasyon projelerinin 2.000 yılı aşkın tarihi katmanları nasıl koruduğunu detaylandırıyor. Yerel bir başarı olarak başlayan bu kutlamalar, ulusal çapta yayılıyor: Sivas Divriği Ulu Camii (Divrigi Great Mosque) gibi diğer 1985 girişli miraslarla eş zamanlı etkinlikler, Türkiye’nin vakıf temelli koruma modelini spot ışığına taşıyor. X platformunda (eski Twitter), @ibbyesilist hesabından paylaşılan bir gönderi, “Yeşil İstanbul” projesiyle tarihi yarımadadaki anıt ağaç rotalarını vurgulayarak, 40. yıl etkinliklerine doğa-miras entegrasyonunu ekliyor. Bu paylaşım, 642 görüntülenme aldı ve kullanıcı yorumlarında “Bu miras hepimizin, korumak için ne yapabiliriz?” sorusuyla etkileşim patlaması yaşadı – sizce de öyle değil mi? Seminerin Kalbi: FSM Vakıf Üniversitesi’nde Vakıf Kültürü Işığında Tartışmalar (The Heart of the Seminar: Discussions on Waqf Culture at FSM Waqf University) Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, adını taşıdığı fatihin mirasından ilhamla, 40. yıl etkinliklerinin en çarpıcı durağına ev sahipliği yaptı. FSM Vakfı (FSM Foundation) geleneğine dayanan bu kurum, 2009 kuruluşundan beri vakıf kültürünü akademik bir merkeze dönüştürdü. Seminerin açılışında Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Turan Gökçe, üniversitenin rolünü şöyle özetledi: “Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Vakıf Kültür Varlıklarını Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi (Waqt Cultural Assets Protection Center), mirasımızın korunmasına somut katkı sağlıyor. Vakıf Kültürü ve Medeniyeti Uygulama ve Araştırma Merkezi ile toplumda bilinç oluşturuyoruz.” Gökçe’nin sözleri, üniversitenin köklü bağlarını hatırlatıyordu: Fatih Sultan Mehmet Han, Mimar Sinan, Nurbanu Valide Sultan ve Hatice Turhan Sultan vakıflarına bağlı olarak kurulan FSM Vakıf Üniversitesi, İstanbul’un fethinden hemen sonraki Ayasofya ve Sahn-ı Seman Medreseleri geleneğini sürdürüyor. 7 fakülte, 2 enstitü, 1 meslek yüksekokulu ve 17 araştırma merkeziyle, tarihi misyonunu modern bilimle harmanlıyor. Bu yaklaşım, akademisyenlerin ilgisini çekecek nitelikte: Vakıf arşivlerinden çıkan belgeler, Osmanlı mimarisinin sosyal boyutunu aydınlatıyor – örneğin, bir akademik makalede (Vakıflar Dergisi, 2024), vakıfların kültürel mirası koruma stratejileri, sürdürülebilirlik için model olarak sunuluyor. Seminerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü adına konuşan Bölge Müdür Yardımcısı Feyyaz Fidan, vakıfların mimari şaheserler yarattığını vurguladı: “Vakıflar, camiler, medreseler, çeşmeler gibi eserlerin yanı sıra han, hamam ve kervansaraylarla bütünlük oluşturur. Bu, kültürel mirasın temel taşıdır.” Fidan’ın bu sözleri, Osmanlı vakıf sisteminin sosyo-ekonomik kuşatıcılığını yansıtıyordu; TDV İslâm Ansiklopedisi’nde de belirtildiği gibi, vakıflar dinî, siyasî ve kültürel şebekeleri finanse ederek toplumun her kesimine dokunuyordu. Restorasyonun Gizemli Dünyası: Tarihi Yapıların Yeniden Doğuşu (The Mysterious World of Restoration: Rebirth of Historic Structures) Dr. Nurcan Sefer‘in moderatörlüğündeki ilk oturum, İstanbul’un ikonik yapılarının restorasyonunu mercek altına aldı – adeta bir zaman yolculuğu gibi, her sunum okuyucuyu meraklandıran detaylarla doluydu. Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Ayasofya Camii‘nin restorasyonunu anlatırken, 1.500 yıllık mozaiklerin nasıl korunduğunu paylaştı. Ahunbay’ın UNESCO raporlarına dayanan sunumu, Bizans fresklerinin dijital haritalama teknikleriyle restore edildiğini ortaya koydu; bu, 2023 tamamlanan projenin 5 yıllık emeğini yansıtıyordu. Ardından Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın, Kariye Camii’nin 14. yüzyıl fresklerini ele aldı. Yalçın, restorasyonun 10 yıllık sürecinde, toz partiküllerinin lazerle temizlendiğini belirterek, “Bu mozaikler, Doğu Roma sanatının zirvesi – koruma, onları sonsuza dek yaşatıyor” dedi. Sanat Tarihçisi Neslihan Ecem Oksal‘ın katkıları, oturumu zenginleştirdi; Oksal, Zeyrek Camii’nin akustiğini Vakıflar Dergisi’ndeki bir makaleden alıntılayarak, “Osmanlı mimarisinde ses, ruhun yankısıdır” diye ekledi. Mimar Gamze Kuşseven Özkılınç, Sultanahmet Camii‘nin mavi çinilerini odak noktasına aldı. Özkılınç’ın 20 yıllık deneyiminden sızan hikâyeler, çinilerin 21.000 parçalık restorasyonunu anlatıyordu – her parça, İznik atölyelerinden gelen bir sanat eseri gibi. Oturumun kapanışını Y. Mimar Serap Koçak, Süleymaniye Camii restorasyonuyla yaptı; Koçkan, Mimar Sinan’ın 16. yüzyıl tasarımının deprem dayanıklılığını vurguladı. Bu oturum, ICOMOS Türkiye’nin 2021 raporunda bahsedilen gibi, restorasyonun sadece teknik değil, kültürel bir diriliş olduğunu kanıtladı. X’te bir kullanıcı, @eyldnz12‘nin paylaştığı seminer haberine “Bu restorasyonlar, İstanbul’u yeniden aşık ediyor – Ayasofya’da yürürken tarihle konuşuyorsun!” diye yorum yaptı; 24 görüntülenmeyle başlayan etkileşim, 50‘yi aştı. Ekşi Sözlük’te ise bir entry, “Ayasofya restorasyonu, mozaiklerin altında yatan sırları açığa çıkarıyor – sanki freskler canlanıyor” diyor, koruma çalışmalarını romantik bir tonda övüyor. Vakıfların Sonsuz Rolü: Tarihten Günümüze Koruma Mirası (The Eternal Role of Waqfs: Preservation Legacy from History to Today) Prof. Dr. Fahameddin Başar‘ın moderatörlüğündeki ikinci oturum, vakıfların tarihî ve güncel işlevlerini masaya yatırdı – bu kısım, okuyucuyu “Vakıflar neden hâlâ vazgeçilmez?” sorusuyla düşündürüyordu. Prof. Dr. Turan Gökçe, “Vakıfların Tarihi ve Günümüzdeki Kurumsal Yapısı” sunumunda, Osmanlı’dan kalma 8317 defterlik Vakıflar Arşivi’ni örnek gösterdi; bu arşiv, Vakıflar Genel Müdürlüğü (General Directorate of Foundations) tarafından yönetiliyor ve 2.000.000 varaktan oluşan bir hazine. Doç. Dr. İlhami Danış, “İstanbul’un İmar ve İnşasında Vakıfların Rolü”nü değerlendirirken, Süleymaniye Külliyesi’nin 16. yüzyılda 500 dükkânlık akar gelirini anlattı. Danış, bir akademik çalışmada (Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008) vurgulanan gibi, külliyelerin sosyal altyapıyı nasıl şekillendirdiğini belirtti: Medreseler, imarethaneler ve hamamlar, vakıf sayesinde ayakta kaldı. Prof. Dr. F. Zeynep Aygen, “Vakıf Sisteminde Kültür Mirasının Korunması Kavramı”nda, koruma politikalarını ele aldı. Aygen, UNESCO Sözleşmesi’nin 1972 ruhuna atıfla, vakıfların “habs” kökünden gelen sürdürülebilirliğini savundu. Talip Keskin, “İntifa ve Sosyal Hizmetler” bağlamında güncel işlevleri inceledi; örneğin, Türkiye Diyanet Vakfı’nın 2025 projeleriyle kuş evleri ve sadaka taşlarını modern yardımla bağdaştırdı. Müze Araştırmacısı Gülşah Ata Duman, “Taşınır Kültür Varlıklarının Tescili ve Restorasyon-Konservasyon Çalışmaları”nda, 39 fonluk Vakıf Kayıtlar Arşivi’ni detaylandırdı. Duman, Osmanlı vakfiyelerinin edebî üslubunu örnekleyerek, “Her belge, bir hikâye anlatır” dedi. Bu oturum, Marife Dergisi’ndeki bir makaleden ( 2023 ) esinlenerek, vakıfların değerler eğitimi açısından kuş evleri gibi örneklerini ulusal yayılıma taşıdı – Bursa Cumalıkızık gibi vakıf köyleri, bu modelin canlı kanıtı. X’te @IlKultur‘un Divriği belgeseli paylaşımı, 48 görüntülenmeyle “Vakıflar, Anadolu’nun gizli kahramanları” yorumunu aldı; benzer şekilde, seminer tweetleri 76 etkileşimle yayıldı. Geleceğe Köprü: Saha Gezileri ve Tasavvuf Konseri ile Kutlamalar Devam Ediyor (Bridge to the Future: Field Trips and Sufi Concert Continue the Celebrations) Etkinlikler, teoriden pratiğe sıçradı: Sanat Tarihçisi Almila Yasemin Aktürk’ün rehberliğinde Ayasofya-i Kebir Camii ve Medresesi saha gezisi, katılımcılara 1.500 yıllık taşlara dokunma fırsatı verdi. Aktürk, “Burada yürürken, imparatorların fısıltılarını duyuyorsunuz” diyerek, geziyi unutulmaz kıldı. 3 Ekim 2025 Cuma günü ise Yenikapı Mevlevihanesi’nde tasavvuf müziği konseri, mirasın ruhani boyutunu kutlayacak – ney sesleri, vakıf medeniyetinin armonisini yansıtacak. Bu etkinlikler, Site Management Directorate for Cultural and Natural Sites of Istanbul’un 2006 kuruluşundan beri yürüttüğü çalışmaları pekiştiriyor; 1979-1981 koruma planları, güncel fonlarla yenileniyor. Ulusal yayılımda, Kültür Portalı’nda bahsedilen gibi, İstanbul modeli diğer illere ilham veriyor – örneğin, Pamukkale’nin karma mirası. Ekşi Sözlük’te bir yorum, “Süleymaniye restorasyonu, Sinan’ın ruhunu geri getiriyor – gitmezseniz pişman olursunuz” diyor; Wikipedia ise, bu alanların 4.000 yıllık katmanlarını evrensel bir hazine olarak tanımlıyor. Araştırmacılar için: Vakıflar Dergisi’ndeki makaleler, Osmanlı külliyelerinin sosyal etkisini derinlemesine inceliyor – kaynak göstererek paylaşın! Bu 40. yıl, sadece kutlama değil, bir çağrı: Mirasımızı korumak için ne yapmalıyız? Yorumlarda görüşlerinizi bekliyoruz – belki bir sonraki etkinlikte görüşürüz!  
UNESCO (UNESCO) Dünya Mirası Listesi’ne 1985 yılında giren İstanbul’un Tarihi Alanları (Historic Areas of Istanbul), bu yıl 40. yıl dönümünü coşkuyla kutluyor. Bu anlamlı etkinlikler zinciri, kültür (culture) ve miras (heritage) koruma çalışmalarını ulusal çapta öne çıkarırken, FSM Vakfı (FSM Foundation) bünyesindeki Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (Fatih Sultan Mehmet Waqf University) gibi kurumların öncülüğünde düzenlenen seminerler, vakıf geleneğinin güncel rollerini tartışmaya açtı. Peki, bu 40 yıllık yolculukta İstanbul’un çok katmanlı tarihi nasıl korunuyor? Ve vakıflar, bu mirası geleceğe taşırken hangi sırları barındırıyor?

İstanbul’un Tarihi Alanları UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 40. Yılını Kutluyor: Vakıf Kültürüyle Mirasın Korunması Semineri (Istanbul’s Historic Areas Celebrate 40th Anniversary in UNESCO World Heritage List: Seminar on Preservation through Waqf Culture)

NetHaberler | Özel haber

UNESCO (UNESCO) Dünya Mirası Listesi’ne 1985 yılında giren İstanbul’un Tarihi Alanları (Historic Areas of Istanbul), bu yıl 40. yıl dönümünü coşkuyla kutluyor. Bu anlamlı etkinlikler zinciri, kültür (culture) ve miras (heritage) koruma çalışmalarını ulusal çapta öne çıkarırken, FSM Vakfı (FSM Foundation) bünyesindeki Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (Fatih Sultan Mehmet Waqf University) gibi kurumların öncülüğünde düzenlenen seminerler, vakıf geleneğinin güncel rollerini tartışmaya açtı. Peki, bu 40 yıllık yolculukta İstanbul’un çok katmanlı tarihi nasıl korunuyor? Ve vakıflar, bu mirası geleceğe taşırken hangi sırları barındırıyor? Bu haberimizde, seminerin perde arkasını ve uzman görüşlerini derinlemesine inceliyoruz – siz de yorumlarınızda bu mirasa dair anılarınızı paylaşın!

Tarihi Bir Dönüm Noktası: UNESCO Listesi’ne Girişin 40. Yılı (A Historic Milestone: 40th Anniversary of Inscription to the UNESCO List)


İstanbul’un Tarihi Alanları
, iki kıtanın kesişiminde yükselen bir medeniyet mozaiği olarak, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kabul edildiğinde, dünya tarihinin en büyüleyici sayfalarından birini temsil ediyordu. Bu karar, şehrin dört ana bölgesini – Sultanahmet Arkeolojik Parkı, Süleymaniye Camii ve Çevresi Koruma Alanı, Zeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi) ve Çevresi Koruma Alanı ile İstanbul Kara Surları – kapsıyordu. UNESCO kriterleri (i), (ii), (iii) ve (iv) uyarınca tanınan bu alanlar, Bizans ve Osmanlı mimarisinin eşsiz bütünlüğünü yansıtıyor; Ayasofya gibi anıtsal yapılarla Topkapı Sarayı’nın ihtişamını bir araya getiriyor.

Bu 40 yıllık süreçte, koruma çalışmaları ulusal bir başarı öyküsüne dönüştü. Kültür ve Turizm Bakanlığı (Ministry of Culture and Tourism) verilerine göre, 2017 yılında Dünya Mirası Komitesi’nde onaylanan sınır güncellemeleri, alanların kesin korunmasını sağladı. Wikipedia’da da vurgulandığı üzere, İstanbul’un bu statüsü, Türkiye’nin 22 UNESCO mirasından ilki olarak, ülke genelinde koruma bilincini tetikledi – örneğin, Göbeklitepe (Gobeklitepe) gibi yeni eklemelerin yolunu açtı. Akademik makalelerde, bu mirasın “üstün evrensel değer” taşıdığı belirtilirken, ICOMOS (International Council on Monuments and Sites) raporları, restorasyon projelerinin 2.000 yılı aşkın tarihi katmanları nasıl koruduğunu detaylandırıyor.

Yerel bir başarı olarak başlayan bu kutlamalar, ulusal çapta yayılıyor: Sivas Divriği Ulu Camii (Divrigi Great Mosque) gibi diğer 1985 girişli miraslarla eş zamanlı etkinlikler, Türkiye’nin vakıf temelli koruma modelini spot ışığına taşıyor. X platformunda (eski Twitter), @ibbyesilist hesabından paylaşılan bir gönderi, “Yeşil İstanbul” projesiyle tarihi yarımadadaki anıt ağaç rotalarını vurgulayarak, 40. yıl etkinliklerine doğa-miras entegrasyonunu ekliyor. Bu paylaşım, 642 görüntülenme aldı ve kullanıcı yorumlarında “Bu miras hepimizin, korumak için ne yapabiliriz?” sorusuyla etkileşim patlaması yaşadı – sizce de öyle değil mi?

Seminerin Kalbi: FSM Vakıf Üniversitesi’nde Vakıf Kültürü Işığında Tartışmalar (The Heart of the Seminar: Discussions on Waqf Culture at FSM Waqf University)

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, adını taşıdığı fatihin mirasından ilhamla, 40. yıl etkinliklerinin en çarpıcı durağına ev sahipliği yaptı. FSM Vakfı (FSM Foundation) geleneğine dayanan bu kurum, 2009 kuruluşundan beri vakıf kültürünü akademik bir merkeze dönüştürdü. Seminerin açılışında Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Turan Gökçe, üniversitenin rolünü şöyle özetledi: “Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Vakıf Kültür Varlıklarını Koruma Uygulama ve Araştırma Merkezi (Waqt Cultural Assets Protection Center), mirasımızın korunmasına somut katkı sağlıyor. Vakıf Kültürü ve Medeniyeti Uygulama ve Araştırma Merkezi ile toplumda bilinç oluşturuyoruz.”

Gökçe’nin sözleri, üniversitenin köklü bağlarını hatırlatıyordu: Fatih Sultan Mehmet Han, Mimar Sinan, Nurbanu Valide Sultan ve Hatice Turhan Sultan vakıflarına bağlı olarak kurulan FSM Vakıf Üniversitesi, İstanbul’un fethinden hemen sonraki Ayasofya ve Sahn-ı Seman Medreseleri geleneğini sürdürüyor. 7 fakülte, 2 enstitü, 1 meslek yüksekokulu ve 17 araştırma merkeziyle, tarihi misyonunu modern bilimle harmanlıyor. Bu yaklaşım, akademisyenlerin ilgisini çekecek nitelikte: Vakıf arşivlerinden çıkan belgeler, Osmanlı mimarisinin sosyal boyutunu aydınlatıyor – örneğin, bir akademik makalede (Vakıflar Dergisi, 2024), vakıfların kültürel mirası koruma stratejileri, sürdürülebilirlik için model olarak sunuluyor.

Seminerde, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü adına konuşan Bölge Müdür Yardımcısı Feyyaz Fidan, vakıfların mimari şaheserler yarattığını vurguladı: “Vakıflar, camiler, medreseler, çeşmeler gibi eserlerin yanı sıra han, hamam ve kervansaraylarla bütünlük oluşturur. Bu, kültürel mirasın temel taşıdır.” Fidan’ın bu sözleri, Osmanlı vakıf sisteminin sosyo-ekonomik kuşatıcılığını yansıtıyordu; TDV İslâm Ansiklopedisi’nde de belirtildiği gibi, vakıflar dinî, siyasî ve kültürel şebekeleri finanse ederek toplumun her kesimine dokunuyordu.

Restorasyonun Gizemli Dünyası: Tarihi Yapıların Yeniden Doğuşu (The Mysterious World of Restoration: Rebirth of Historic Structures)

Dr. Nurcan Sefer‘in moderatörlüğündeki ilk oturum, İstanbul’un ikonik yapılarının restorasyonunu mercek altına aldı – adeta bir zaman yolculuğu gibi, her sunum okuyucuyu meraklandıran detaylarla doluydu. Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Ayasofya Camii‘nin restorasyonunu anlatırken, 1.500 yıllık mozaiklerin nasıl korunduğunu paylaştı. Ahunbay’ın UNESCO raporlarına dayanan sunumu, Bizans fresklerinin dijital haritalama teknikleriyle restore edildiğini ortaya koydu; bu, 2023 tamamlanan projenin 5 yıllık emeğini yansıtıyordu.

Ardından Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın, Kariye Camii’nin 14. yüzyıl fresklerini ele aldı. Yalçın, restorasyonun 10 yıllık sürecinde, toz partiküllerinin lazerle temizlendiğini belirterek, “Bu mozaikler, Doğu Roma sanatının zirvesi – koruma, onları sonsuza dek yaşatıyor” dedi. Sanat Tarihçisi Neslihan Ecem Oksal‘ın katkıları, oturumu zenginleştirdi; Oksal, Zeyrek Camii’nin akustiğini Vakıflar Dergisi’ndeki bir makaleden alıntılayarak, “Osmanlı mimarisinde ses, ruhun yankısıdır” diye ekledi.

Mimar Gamze Kuşseven Özkılınç, Sultanahmet Camii‘nin mavi çinilerini odak noktasına aldı. Özkılınç’ın 20 yıllık deneyiminden sızan hikâyeler, çinilerin 21.000 parçalık restorasyonunu anlatıyordu – her parça, İznik atölyelerinden gelen bir sanat eseri gibi. Oturumun kapanışını Y. Mimar Serap Koçak, Süleymaniye Camii restorasyonuyla yaptı; Koçkan, Mimar Sinan’ın 16. yüzyıl tasarımının deprem dayanıklılığını vurguladı. Bu oturum, ICOMOS Türkiye’nin 2021 raporunda bahsedilen gibi, restorasyonun sadece teknik değil, kültürel bir diriliş olduğunu kanıtladı.

X’te bir kullanıcı, @eyldnz12‘nin paylaştığı seminer haberine “Bu restorasyonlar, İstanbul’u yeniden aşık ediyor – Ayasofya’da yürürken tarihle konuşuyorsun!” diye yorum yaptı; 24 görüntülenmeyle başlayan etkileşim, 50‘yi aştı. Ekşi Sözlük’te ise bir entry, “Ayasofya restorasyonu, mozaiklerin altında yatan sırları açığa çıkarıyor – sanki freskler canlanıyor” diyor, koruma çalışmalarını romantik bir tonda övüyor.

Vakıfların Sonsuz Rolü: Tarihten Günümüze Koruma Mirası (The Eternal Role of Waqfs: Preservation Legacy from History to Today)

Prof. Dr. Fahameddin Başar‘ın moderatörlüğündeki ikinci oturum, vakıfların tarihî ve güncel işlevlerini masaya yatırdı – bu kısım, okuyucuyu “Vakıflar neden hâlâ vazgeçilmez?” sorusuyla düşündürüyordu. Prof. Dr. Turan Gökçe, “Vakıfların Tarihi ve Günümüzdeki Kurumsal Yapısı” sunumunda, Osmanlı’dan kalma 8317 defterlik Vakıflar Arşivi’ni örnek gösterdi; bu arşiv, Vakıflar Genel Müdürlüğü (General Directorate of Foundations) tarafından yönetiliyor ve 2.000.000 varaktan oluşan bir hazine.

Doç. Dr. İlhami Danış, “İstanbul’un İmar ve İnşasında Vakıfların Rolü”nü değerlendirirken, Süleymaniye Külliyesi’nin 16. yüzyılda 500 dükkânlık akar gelirini anlattı. Danış, bir akademik çalışmada (Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008) vurgulanan gibi, külliyelerin sosyal altyapıyı nasıl şekillendirdiğini belirtti: Medreseler, imarethaneler ve hamamlar, vakıf sayesinde ayakta kaldı.

Prof. Dr. F. Zeynep Aygen, “Vakıf Sisteminde Kültür Mirasının Korunması Kavramı”nda, koruma politikalarını ele aldı. Aygen, UNESCO Sözleşmesi’nin 1972 ruhuna atıfla, vakıfların “habs” kökünden gelen sürdürülebilirliğini savundu. Talip Keskin, “İntifa ve Sosyal Hizmetler” bağlamında güncel işlevleri inceledi; örneğin, Türkiye Diyanet Vakfı’nın 2025 projeleriyle kuş evleri ve sadaka taşlarını modern yardımla bağdaştırdı.

Müze Araştırmacısı Gülşah Ata Duman, “Taşınır Kültür Varlıklarının Tescili ve Restorasyon-Konservasyon Çalışmaları”nda, 39 fonluk Vakıf Kayıtlar Arşivi’ni detaylandırdı. Duman, Osmanlı vakfiyelerinin edebî üslubunu örnekleyerek, “Her belge, bir hikâye anlatır” dedi. Bu oturum, Marife Dergisi’ndeki bir makaleden ( 2023 ) esinlenerek, vakıfların değerler eğitimi açısından kuş evleri gibi örneklerini ulusal yayılıma taşıdı – Bursa Cumalıkızık gibi vakıf köyleri, bu modelin canlı kanıtı.

X’te @IlKultur‘un Divriği belgeseli paylaşımı, 48 görüntülenmeyle “Vakıflar, Anadolu’nun gizli kahramanları” yorumunu aldı; benzer şekilde, seminer tweetleri 76 etkileşimle yayıldı.

Geleceğe Köprü: Saha Gezileri ve Tasavvuf Konseri ile Kutlamalar Devam Ediyor (Bridge to the Future: Field Trips and Sufi Concert Continue the Celebrations)

Etkinlikler, teoriden pratiğe sıçradı: Sanat Tarihçisi Almila Yasemin Aktürk’ün rehberliğinde Ayasofya-i Kebir Camii ve Medresesi saha gezisi, katılımcılara 1.500 yıllık taşlara dokunma fırsatı verdi. Aktürk, “Burada yürürken, imparatorların fısıltılarını duyuyorsunuz” diyerek, geziyi unutulmaz kıldı. 3 Ekim 2025 Cuma günü ise Yenikapı Mevlevihanesi’nde tasavvuf müziği konseri, mirasın ruhani boyutunu kutlayacak – ney sesleri, vakıf medeniyetinin armonisini yansıtacak.

Bu etkinlikler, Site Management Directorate for Cultural and Natural Sites of Istanbul’un 2006 kuruluşundan beri yürüttüğü çalışmaları pekiştiriyor; 1979-1981 koruma planları, güncel fonlarla yenileniyor. Ulusal yayılımda, Kültür Portalı’nda bahsedilen gibi, İstanbul modeli diğer illere ilham veriyor – örneğin, Pamukkale’nin karma mirası.

Ekşi Sözlük’te bir yorum, “Süleymaniye restorasyonu, Sinan’ın ruhunu geri getiriyor – gitmezseniz pişman olursunuz” diyor; Wikipedia ise, bu alanların 4.000 yıllık katmanlarını evrensel bir hazine olarak tanımlıyor. Araştırmacılar için: Vakıflar Dergisi’ndeki makaleler, Osmanlı külliyelerinin sosyal etkisini derinlemesine inceliyor – kaynak göstererek paylaşın!

Bu 40. yıl, sadece kutlama değil, bir çağrı: Mirasımızı korumak için ne yapmalıyız? Yorumlarda görüşlerinizi bekliyoruz – belki bir sonraki etkinlikte görüşürüz!

 
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve nethaberler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.