Faysal Atmaca: Çok bilmiş iş bilmezler!
Faysal Atmaca: Çok bilmiş iş bilmezler!
Faysal Atmaca yazdı: Çok bilmiş iş bilmezler!
ÇOK BİLMİŞ, İŞ BİLMEZLER: (Bilginin Kibrinde Boğulanlar)
NetHaberler | Faysal Atmaca
“Zihin dolu olabilir, ama eller boşsa sadece laf üretir.” — Anadolu Atasözü
Günümüz dünyasında bilgiye erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı. Artık bir arama motoru, birkaç video, birkaç makale ile herkes her şeyin “uzmanıymış gibi” konuşabiliyor. Ancak iş uygulamaya, çözüm üretmeye, taşın altına elini koymaya gelince sahne bir anda boşalıyor. Çünkü bilmek başka, yapmak bambaşkadır. Bilmek kibir doğurabilir; ama yapmak, maharet ister, emek ister, özveri ister.
Bir de şöyle bir grup vardır: çok konuşur, az iş yapar. Çok bilir, hiç çözüm üretmez. Eleştiride mangalda kül bırakmaz ama en küçük sorumlulukta kaçar gider. Onlara halk arasında “çok bilmiş, iş bilmezler” denir. Bu yazı tam da onları anlatıyor.
Bilgi, tevazu ile birleşmediğinde kibir üretir. Bu kibirli bilgi sahipleri, her toplantıda konuşur, her konuda fikri vardır. Ancak onların “fikri” gerçek bir tecrübenin, alın terinin, sahada yoğrulmuş bir çabanın değil; çoğunlukla kopyala-yapıştır bir bilginin cilalanmış halidir.
İşin trajik yanı şu ki: Bu insanlar ne işin mutfağındadır, ne çilesini çekmişlerdir, ne de sorumluluk alırlar. Ama her başarıda kendilerini vitrine koyarlar, her başarısızlıkta bir günah keçisi ararlar.
Çok bilmiş iş bilmezlerin temel stratejisi: lafla dünyayı kurtarmaktır. Öyle kelimeler seçerler ki, söylemleri süslü, cümleleri cafcaflıdır. Ancak bu sözler ne bir problemi çözer, ne bir taşı yerinden oynatır.
Çünkü işin özüne değil, şekline kafa yorarlar. Uygulama safhasında yokturlar. Onlar için önemli olan, “söylemiş olmak”, “göstermiş olmak”tır; “başarmak” ya da “başkaları başarsın diye katkı sunmak” değil.
Elbette eleştiri kıymetlidir. Ancak yapıcı olmak kaydıyla… Çok bilmiş iş bilmezler ise sadece eleştirirler:
• “Böyle yapılmaz.”
• “Bu proje olmaz.”
• “Sen anlamazsın.”
Ama nedense bir türlü “Peki, nasıl yapılır?” sorusuna cevap veremezler.
Çünkü onların alanı icraat değil, iddiadır.
Bugün birçok kurumda, STK’da, belediyede, hatta şirketlerde en büyük tıkanıklık; işi bilenlerin değil, çok bilmiş ama iş bilmeyenlerin söz sahibi olmasıdır. Sadece görünürlük için gelenler, toplantıdan toplantıya koşanlar, ama o toplantıdan bir çözüm üretmeyenler…
Bunlar çoğunlukla fikrî kirlilik üretir, ekip ruhunu bozar, üretkenliği baltalar. Çünkü başkalarının emeğiyle beslenip, sonra o emeği de sorgulayan bir çelişki içindedirler.
İronik olan şu ki, bir köşede sessizce iş yapanlar, hiç görünmeden büyük yükler taşıyanlar vardır. Onlar konuşmaz ama üretir. Onlar övünmez ama taşın altına elini koyar. Bu yüzden en çok yıprananlar da onlardır. Çünkü iş bilmezlerin ürettiği kaosu düzeltmekle de onlar uğraşır.
Bilgi kutsaldır; ama kibirli zihinlerde kirlenir. Gerçek bilgelik, bildiğini göstermek değil, faydalı hale getirmektir.
Bugün kurumlarımızda, projelerimizde, toplumumuzda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey: sözle değil, işle konuşan insanlardır.
O yüzden hatırlatalım:
“İşi ehline veriniz.”
(Nisâ Suresi, 58)
Ve ekleyelim:
Çok bilmiş iş bilmezlerden arınmadıkça, ne kurum dirilir, ne toplum yükselir, ne de gelecek inşa edilir.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.