Ahmet Hakan Faruk Bildirici Tartışması: Erdoğan Uçağında Sipariş Soru Skandalı ve Basın Özgürlüğü Krizi

POLİTİKA 28.09.2025 - 12:23, Güncelleme: 28.09.2025 - 12:23
 

Ahmet Hakan Faruk Bildirici Tartışması: Erdoğan Uçağında Sipariş Soru Skandalı ve Basın Özgürlüğü Krizi

Ahmet Hakan (Ahmet Hakan) ile Faruk Bildirici (Faruk Bildirici) arasında patlak veren tartışma, Erdoğan (Erdoğan)’ın uçak (airplane) röportajlarındaki sipariş soru (pre-ordered questions) iddialarını yeniden alevlendirdi. Amerika (America) dönüşü sırasında yaşananlar, İletişim Başkanlığı (Communications Presidency)’nın rolünü sorgulatıyor. Bu olay, sadece iki köşe yazarının kapışması değil; basın özgürlüğü (press freedom) tartışmalarının ulusal çapta yayılmasına yol açan bir dönüm noktası. Peki, bu kavga (fight) nasıl başladı ve nereye varacak?
Ahmet Hakan Faruk Bildirici Tartışması: Erdoğan Uçağında Sipariş Soru Skandalı ve Basın Özgürlüğü Krizi (Ordered Questions Scandal and Press Freedom Crisis) NetHaberler  | Ara Özel Türkiye’nin medya dünyasında sular durulmuyor. Ahmet Hakan (Ahmet Hakan) ile Faruk Bildirici (Faruk Bildirici) arasında patlak veren tartışma, Erdoğan (Erdoğan)’ın uçak (airplane) röportajlarındaki sipariş soru (pre-ordered questions) iddialarını yeniden alevlendirdi. Amerika (America) dönüşü sırasında yaşananlar, İletişim Başkanlığı (Communications Presidency)’nın rolünü sorgulatıyor. Bu olay, sadece iki köşe yazarının kapışması değil; basın özgürlüğü (press freedom) tartışmalarının ulusal çapta yayılmasına yol açan bir dönüm noktası. Peki, bu kavga (fight) nasıl başladı ve nereye varacak? Gelin, detaylara inelim – çünkü bu hikaye, gazeteciliğin geleceğini şekillendirebilir. Medya camiasında esen bu fırtına, 26 Eylül 2025 tarihinde Faruk Bildirici’nin kişisel sitesinde yayımladığı yazıyla başladı. Bildirici, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington dönüşü uçağında gazetecilerin sorduğu soruların, uçak havalanmadan saatler önce kendisine liste halinde ulaştığını iddia etti. Bu liste, 22:10 Türkiye saatiyle eline geçmişti – yani, Erdoğan’ın Amerika ziyareti henüz sonlanmamıştı. Soruların altında, hangi gazetecinin hangi soruyu soracağının da belirtildiği detay, olayı daha da çarpıcı kılıyordu. Bildirici, bu durumu “gazetecilik mizanseni” olarak nitelendirerek, İletişim Başkanlığı’nın sorulara müdahale ettiğini ima etti. Bu iddialar, sosyal medyada hızla yayıldı. X platformunda (eski adıyla Twitter), #SiparişSoru etiketi altında yüzlerce paylaşım yapıldı. Örneğin, Sözcü Gazetesi‘nin resmi hesabından paylaşılan bir gönderi, 10 binden fazla görüntülenme aldı ve tartışmayı ulusal gündeme taşıdı. Kullanıcılar, “Bu mu basın özgürlüğü? Erdoğan‘a uçakta sipariş soru mu soruluyor?” diye sorgulayan yorumlarla dolup taştı. Bildirici’nin tweet’i ise, 500’ün üzerinde beğeni topladı ve retweet’lerle yayıldı.  Olayın Tetikleyicisi: Uçak Röportajlarının Arkasındaki Sistem (The Trigger of the Event: The System Behind Airplane Interviews) (The Trigger of the Event: The System Behind Airplane Interviews) Bu tartışma, tesadüfi bir patlama değil; yıllardır biriken bir gerilimin sonucu. Erdoğan‘ın yurtdışı gezilerinde uçak röportajları, Türk medyasının vazgeçilmez ritüellerinden biri haline geldi. Ancak, bu ritüellerin perde arkası sık sık eleştiriliyor. Akademik bir makalede, Türkiye’de Basın Özgürlüğü üzerine yapılan bir araştırmada, bu tür kontrollü etkileşimlerin “medya bağımsızlığını zedelendiği” belirtiliyor – örneğin, Freiheit örgütünün 2019-2020 raporunda, İletişim Başkanlığı’nın rolü “cumhurbaşkanının imajını yönetme aracı” olarak tanımlanıyor. Bildirici’nin iddiasına göre, Amerika dönüşünde sorular, F-35 programından Ukrayna-Rusya savaşına kadar uzanıyordu. Liste, 8-10 soru içeriyordu ve her birinin altında gazetecinin adı yazıyordu. Bildirici, bu listenin kendisine bir kaynak tarafından sızdırıldığını ve resmi deşifreden önce eline geçtiğini vurguladı. “Hadi hepsini geçtim, F-35 konusunda Trump ile görüşmede ne olduğunu bile sormaz mı bir gazeteci?” diye sordu, okuyucuyu düşündürerek. X’te bu konuda yapılan semantik aramalarda, 15’ten fazla paylaşım, olayın “kontrollü gazetecilik” örneği olduğunu öne sürdü. Bir kullanıcı, “Bu liste, uçak havalanmadan hazırdı. Gerçek röportaj mı, yoksa senaryo mu?” diye merak uyandıran bir soru sordu, 1000 görüntülenme aldı. Bu, yerel medya eleştirilerinin ulusal çapta yankı bulmasını sağladı – örneğin, Ankara merkezli haber siteleri, konuyu “yerel gazetecilerin sesi” olarak yorumladı. Tarihsel bağlama bakarsak, bu uygulama 2014‘ten beri devam ediyor. Faruk Bildirici, eski Hürriyet okur temsilcisi olarak, benzer eleştirileri yıllardır dile getiriyor. Ekşi Sözlük’te Bildirici hakkında yapılan girişlerde, “nesli tükenen gazetecilerden” diye bahsediliyor – tarafsız bir şekilde, “medya etiğini savunan bir isim” olarak anılıyor, hakaret içermeyen yorumlarla. Bu, olayın sadece kişisel bir husumet olmadığını; köklü bir medya geleneğinin sorgulanması olduğunu gösteriyor. Ahmet Hakan’ın İtirafı mı, Savunması mı? (Ahmet Hakan’s Confession or Defense?) (Ahmet Hakan’s Confession or Defense?) Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın 27 Eylül 2025 tarihli köşe yazısı, tartışmayı zirveye taşıdı. “Yine aynı terane yine aynı ayıp yine aynı yalan” başlıklı yazısında, Bildirici, Hasan Cemal ve Murat Yetkin’i hedef aldı. Hakan, “Bu ahlaksız iddianın ciddiye alınır bir tarafı yok” diyerek, yöntemi şöyle anlattı: “İletişim Başkanlığı, gazetecilere ‘Hangi soruları soracaksınız’ diye soruyor. Amacı belli: Mükerrer soru olmasın, sorular çeşitlensin. Sorular özgürce iletiliyor, İletişim Başkanlığı sadece sıralama yapıyor.” Bu açıklama, Bildirici tarafından “itiraf” olarak nitelendirildi. Faruk Bildirici, jet hızıyla yanıt verdi: “Ahmet Hakan allayıp pulladı ama sonunda gazetecilik ayıbını itiraf etmek zorunda kaldı!” diye yazdı. Ona göre, soruların önceden onaylanması ve kartlara yazılması, gerçek bir basın toplantısı değil, “mizansen”di. Deşifreyi bile İletişim Başkanlığı’nın yaptığını, gazetecilerin özgürce metin üretemediğini ekledi.  X’te Hakan’ın yazısı, 20 binden fazla etkileşim aldı. Bir paylaşımda, “Hakan farkında olmadan itirafta bulunmuş. Neymiş? Aynı sorular sorulmasınmış?” diye alaycı bir yorum, 500 beğeni topladı. Bu, okuyucuyu “Peki ya reddedilen sorular?” diye düşündürtüyor. Akademik literatürde, benzer kontrollü röportajlar, Türkiye Anayasası’nın 28. maddesindeki basın özgürlüğünü ihlal olarak görülüyor – örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi’nde yayımlanan bir makalede, “basın özgürlüğünün sınırlamaları” tartışılıyor ve kontrollü erişimin otosansürü tetiklediği vurgulanıyor. Hakan’ın savunması, yerel medyada yankı buldu. Ankara ve İstanbul merkezli siteler, “Sistem çeşitliliği artırıyor” diye yorumladı, ancak eleştirel sesler ulusal çapta baskın çıktı. Ekşi Sözlük’te Hakan hakkında girişler, “patronunun gözdesi” diye tarafsızca anılıyor – eski tartışmalara atıfla, “medya etiğinde tartışmalı bir figür” olarak. Bu, üniversitelerdeki medya araştırmacılarını ilgilendirecek bir nokta: Kontrollü röportajlar, gazetecilik eğitiminde nasıl ele alınmalı? Basın Özgürlüğü’nün Karanlık Yüzü: Hukuki ve Etik Boyutlar (The Dark Side of Press Freedom: Legal and Ethical Dimensions) (The Dark Side of Press Freedom: Legal and Ethical Dimensions) Bu kavga, bireysel bir çekişmeden öte, Türkiye’de basın özgürlüğü‘nün sistemik sorunlarını masaya yatırıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF)’nin 2025 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, 180 ülke arasında 155. sırada yer alıyor – hapisteki gazeteciler, sansür ve otosansür ana nedenler. Başkan Erdoğan dönemi uçak röportajları, bu endekste “editöryal müdahale” örneği olarak geçiyor. Hukuki açıdan, Anayasa‘nın 26. ve 28. maddeleri, ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına alıyor. Ancak, Basın Kanunu (No. 212) ve İfade Özgürlüğü ile ilgili AİHM kararları, ön onaylı soruları “ifade kısıtlaması” olarak görüyor. Bir akademik çalışmada, “Türkiye’de Basın Özgürlüğü” başlıklı makalede, bu tür uygulamaların 100’den fazla davaya yol açtığı belirtiliyor – örneğin, AİHM’nin Türkiye’yi en çok mahkum ettiği ülke olması. Etik boyutta ise, Faruk Bildirici‘nin ombudsmanlık geçmişi devreye giriyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) etiği, gazetecinin bağımsızlığını emrediyor. Bildirici, “Gazeteci onay almaz, kendi metnini üretir” diyor – bu, X’te 3000 beğeni alan bir paylaşımı tetikledi. Yerel başarı hikayesi olarak, Anadolu medyasındaki bağımsız yayınlar, bu krizi ulusal çapta yayıyor: Örneğin, İzmir merkezli bir site, “Uçak skandalı yerel gazeteciliği nasıl etkiler?” diye analiz yaptı. Vikipedi’de Basın Özgürlüğü maddesi, bu konuyu “sansür ve erişim engelleri” bağlamında ele alıyor – tarafsız bir özetle, Türkiye’nin 2017 itibarıyla 155. sırada olduğunu belirtiyor. Araştırmacılar için ilginç: Bu olay, medya sosyolojisinde “iktidar-medya ilişkisi” tezlerine malzeme olabilir. Sosyal Medya Fırtınası ve Gelecek Senaryoları (Social Media Storm and Future Scenarios) (Social Media Storm and Future Scenarios) Tartışma, X’te viral oldu. 28 Eylül 2025 itibarıyla, #UçakSkandalı etiketi 50 bin etkileşim gördü. Veryansın TV’nin paylaşımı, 1200 beğeni aldı: “Bildirici: Ahmet Hakan itiraf etti!” Kullanıcılar, “Bu mu demokrasi? Yorum yapın, sesimizi duyurun!” diye çağrı yaptı – etkileşimi artıran bir taktik. Gelecekte ne olur? İletişim Başkanlığı’ndan resmi açıklama gelebilir mi? Bildirici, “Umarım bir yanıt alırız” diyor. Akademik bir perspektiften, Bold Medya‘nın raporunda, bu tür olayların “dijital sansürü” tetikleyebileceği uyarısı var – 2025 itibarıyla 1000’den fazla site engellenmiş. Yerel medyanın ulusal yayılımı burada kilit: Diyarbakır ve Trabzon haberleri, olayı “bölgesel basın özgürlüğü” bağlamında ele aldı. Bu, araştırmacıların ilgisini çekecek: Medya ekosistemi nasıl evrilir? Sonuç olarak, bu kavga, Türkiye medyasının aynası. Siz ne düşünüyorsunuz? Sipariş soru mu, yoksa sistematik düzenleme mi? Yorumlarda paylaşın – belki bir sonraki röportajı siz şekillendirirsiniz!  
Ahmet Hakan (Ahmet Hakan) ile Faruk Bildirici (Faruk Bildirici) arasında patlak veren tartışma, Erdoğan (Erdoğan)’ın uçak (airplane) röportajlarındaki sipariş soru (pre-ordered questions) iddialarını yeniden alevlendirdi. Amerika (America) dönüşü sırasında yaşananlar, İletişim Başkanlığı (Communications Presidency)’nın rolünü sorgulatıyor. Bu olay, sadece iki köşe yazarının kapışması değil; basın özgürlüğü (press freedom) tartışmalarının ulusal çapta yayılmasına yol açan bir dönüm noktası. Peki, bu kavga (fight) nasıl başladı ve nereye varacak?

Ahmet Hakan Faruk Bildirici Tartışması: Erdoğan Uçağında Sipariş Soru Skandalı ve Basın Özgürlüğü Krizi (Ordered Questions Scandal and Press Freedom Crisis)

NetHaberler  | Ara Özel

Türkiye’nin medya dünyasında sular durulmuyor. Ahmet Hakan (Ahmet Hakan) ile Faruk Bildirici (Faruk Bildirici) arasında patlak veren tartışma, Erdoğan (Erdoğan)’ın uçak (airplane) röportajlarındaki sipariş soru (pre-ordered questions) iddialarını yeniden alevlendirdi. Amerika (America) dönüşü sırasında yaşananlar, İletişim Başkanlığı (Communications Presidency)’nın rolünü sorgulatıyor. Bu olay, sadece iki köşe yazarının kapışması değil; basın özgürlüğü (press freedom) tartışmalarının ulusal çapta yayılmasına yol açan bir dönüm noktası. Peki, bu kavga (fight) nasıl başladı ve nereye varacak? Gelin, detaylara inelim – çünkü bu hikaye, gazeteciliğin geleceğini şekillendirebilir.

Medya camiasında esen bu fırtına, 26 Eylül 2025 tarihinde Faruk Bildirici’nin kişisel sitesinde yayımladığı yazıyla başladı. Bildirici, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington dönüşü uçağında gazetecilerin sorduğu soruların, uçak havalanmadan saatler önce kendisine liste halinde ulaştığını iddia etti. Bu liste, 22:10 Türkiye saatiyle eline geçmişti – yani, Erdoğan’ın Amerika ziyareti henüz sonlanmamıştı. Soruların altında, hangi gazetecinin hangi soruyu soracağının da belirtildiği detay, olayı daha da çarpıcı kılıyordu. Bildirici, bu durumu “gazetecilik mizanseni” olarak nitelendirerek, İletişim Başkanlığı’nın sorulara müdahale ettiğini ima etti.

Bu iddialar, sosyal medyada hızla yayıldı. X platformunda (eski adıyla Twitter), #SiparişSoru etiketi altında yüzlerce paylaşım yapıldı. Örneğin, Sözcü Gazetesi‘nin resmi hesabından paylaşılan bir gönderi, 10 binden fazla görüntülenme aldı ve tartışmayı ulusal gündeme taşıdı. Kullanıcılar, “Bu mu basın özgürlüğü? Erdoğan‘a uçakta sipariş soru mu soruluyor?” diye sorgulayan yorumlarla dolup taştı. Bildirici’nin tweet’i ise, 500’ün üzerinde beğeni topladı ve retweet’lerle yayıldı. 

Olayın Tetikleyicisi: Uçak Röportajlarının Arkasındaki Sistem (The Trigger of the Event: The System Behind Airplane Interviews)

(The Trigger of the Event: The System Behind Airplane Interviews)

Bu tartışma, tesadüfi bir patlama değil; yıllardır biriken bir gerilimin sonucu. Erdoğan‘ın yurtdışı gezilerinde uçak röportajları, Türk medyasının vazgeçilmez ritüellerinden biri haline geldi. Ancak, bu ritüellerin perde arkası sık sık eleştiriliyor. Akademik bir makalede, Türkiye’de Basın Özgürlüğü üzerine yapılan bir araştırmada, bu tür kontrollü etkileşimlerin “medya bağımsızlığını zedelendiği” belirtiliyor – örneğin, Freiheit örgütünün 2019-2020 raporunda, İletişim Başkanlığı’nın rolü “cumhurbaşkanının imajını yönetme aracı” olarak tanımlanıyor.

Bildirici’nin iddiasına göre, Amerika dönüşünde sorular, F-35 programından Ukrayna-Rusya savaşına kadar uzanıyordu. Liste, 8-10 soru içeriyordu ve her birinin altında gazetecinin adı yazıyordu. Bildirici, bu listenin kendisine bir kaynak tarafından sızdırıldığını ve resmi deşifreden önce eline geçtiğini vurguladı. “Hadi hepsini geçtim, F-35 konusunda Trump ile görüşmede ne olduğunu bile sormaz mı bir gazeteci?” diye sordu, okuyucuyu düşündürerek.

X’te bu konuda yapılan semantik aramalarda, 15’ten fazla paylaşım, olayın “kontrollü gazetecilik” örneği olduğunu öne sürdü. Bir kullanıcı, “Bu liste, uçak havalanmadan hazırdı. Gerçek röportaj mı, yoksa senaryo mu?” diye merak uyandıran bir soru sordu, 1000 görüntülenme aldı. Bu, yerel medya eleştirilerinin ulusal çapta yankı bulmasını sağladı – örneğin, Ankara merkezli haber siteleri, konuyu “yerel gazetecilerin sesi” olarak yorumladı.

Tarihsel bağlama bakarsak, bu uygulama 2014‘ten beri devam ediyor. Faruk Bildirici, eski Hürriyet okur temsilcisi olarak, benzer eleştirileri yıllardır dile getiriyor. Ekşi Sözlük’te Bildirici hakkında yapılan girişlerde, “nesli tükenen gazetecilerden” diye bahsediliyor – tarafsız bir şekilde, “medya etiğini savunan bir isim” olarak anılıyor, hakaret içermeyen yorumlarla. Bu, olayın sadece kişisel bir husumet olmadığını; köklü bir medya geleneğinin sorgulanması olduğunu gösteriyor.

Ahmet Hakan’ın İtirafı mı, Savunması mı? (Ahmet Hakan’s Confession or Defense?)

(Ahmet Hakan’s Confession or Defense?)

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın 27 Eylül 2025 tarihli köşe yazısı, tartışmayı zirveye taşıdı. “Yine aynı terane yine aynı ayıp yine aynı yalan” başlıklı yazısında, Bildirici, Hasan Cemal ve Murat Yetkin’i hedef aldı. Hakan, “Bu ahlaksız iddianın ciddiye alınır bir tarafı yok” diyerek, yöntemi şöyle anlattı: “İletişim Başkanlığı, gazetecilere ‘Hangi soruları soracaksınız’ diye soruyor. Amacı belli: Mükerrer soru olmasın, sorular çeşitlensin. Sorular özgürce iletiliyor, İletişim Başkanlığı sadece sıralama yapıyor.”

Bu açıklama, Bildirici tarafından “itiraf” olarak nitelendirildi. Faruk Bildirici, jet hızıyla yanıt verdi: “Ahmet Hakan allayıp pulladı ama sonunda gazetecilik ayıbını itiraf etmek zorunda kaldı!” diye yazdı. Ona göre, soruların önceden onaylanması ve kartlara yazılması, gerçek bir basın toplantısı değil, “mizansen”di. Deşifreyi bile İletişim Başkanlığı’nın yaptığını, gazetecilerin özgürce metin üretemediğini ekledi. 

X’te Hakan’ın yazısı, 20 binden fazla etkileşim aldı. Bir paylaşımda, “Hakan farkında olmadan itirafta bulunmuş. Neymiş? Aynı sorular sorulmasınmış?” diye alaycı bir yorum, 500 beğeni topladı. Bu, okuyucuyu “Peki ya reddedilen sorular?” diye düşündürtüyor. Akademik literatürde, benzer kontrollü röportajlar, Türkiye Anayasası’nın 28. maddesindeki basın özgürlüğünü ihlal olarak görülüyor – örneğin, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi’nde yayımlanan bir makalede, “basın özgürlüğünün sınırlamaları” tartışılıyor ve kontrollü erişimin otosansürü tetiklediği vurgulanıyor.

Hakan’ın savunması, yerel medyada yankı buldu. Ankara ve İstanbul merkezli siteler, “Sistem çeşitliliği artırıyor” diye yorumladı, ancak eleştirel sesler ulusal çapta baskın çıktı. Ekşi Sözlük’te Hakan hakkında girişler, “patronunun gözdesi” diye tarafsızca anılıyor – eski tartışmalara atıfla, “medya etiğinde tartışmalı bir figür” olarak. Bu, üniversitelerdeki medya araştırmacılarını ilgilendirecek bir nokta: Kontrollü röportajlar, gazetecilik eğitiminde nasıl ele alınmalı?

Basın Özgürlüğü’nün Karanlık Yüzü: Hukuki ve Etik Boyutlar (The Dark Side of Press Freedom: Legal and Ethical Dimensions)

(The Dark Side of Press Freedom: Legal and Ethical Dimensions)

Bu kavga, bireysel bir çekişmeden öte, Türkiye’de basın özgürlüğü‘nün sistemik sorunlarını masaya yatırıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF)’nin 2025 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, 180 ülke arasında 155. sırada yer alıyor – hapisteki gazeteciler, sansür ve otosansür ana nedenler. Başkan Erdoğan dönemi uçak röportajları, bu endekste “editöryal müdahale” örneği olarak geçiyor.

Hukuki açıdan, Anayasa‘nın 26. ve 28. maddeleri, ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına alıyor. Ancak, Basın Kanunu (No. 212) ve İfade Özgürlüğü ile ilgili AİHM kararları, ön onaylı soruları “ifade kısıtlaması” olarak görüyor. Bir akademik çalışmada, “Türkiye’de Basın Özgürlüğü” başlıklı makalede, bu tür uygulamaların 100’den fazla davaya yol açtığı belirtiliyor – örneğin, AİHM’nin Türkiye’yi en çok mahkum ettiği ülke olması.

Etik boyutta ise, Faruk Bildirici‘nin ombudsmanlık geçmişi devreye giriyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) etiği, gazetecinin bağımsızlığını emrediyor. Bildirici, “Gazeteci onay almaz, kendi metnini üretir” diyor – bu, X’te 3000 beğeni alan bir paylaşımı tetikledi. Yerel başarı hikayesi olarak, Anadolu medyasındaki bağımsız yayınlar, bu krizi ulusal çapta yayıyor: Örneğin, İzmir merkezli bir site, “Uçak skandalı yerel gazeteciliği nasıl etkiler?” diye analiz yaptı.

Vikipedi’de Basın Özgürlüğü maddesi, bu konuyu “sansür ve erişim engelleri” bağlamında ele alıyor – tarafsız bir özetle, Türkiye’nin 2017 itibarıyla 155. sırada olduğunu belirtiyor. Araştırmacılar için ilginç: Bu olay, medya sosyolojisinde “iktidar-medya ilişkisi” tezlerine malzeme olabilir.

Sosyal Medya Fırtınası ve Gelecek Senaryoları (Social Media Storm and Future Scenarios)

(Social Media Storm and Future Scenarios)

Tartışma, X’te viral oldu. 28 Eylül 2025 itibarıyla, #UçakSkandalı etiketi 50 bin etkileşim gördü. Veryansın TV’nin paylaşımı, 1200 beğeni aldı: “Bildirici: Ahmet Hakan itiraf etti!” Kullanıcılar, “Bu mu demokrasi? Yorum yapın, sesimizi duyurun!” diye çağrı yaptı – etkileşimi artıran bir taktik.

Gelecekte ne olur? İletişim Başkanlığı’ndan resmi açıklama gelebilir mi? Bildirici, “Umarım bir yanıt alırız” diyor. Akademik bir perspektiften, Bold Medya‘nın raporunda, bu tür olayların “dijital sansürü” tetikleyebileceği uyarısı var – 2025 itibarıyla 1000’den fazla site engellenmiş.

Yerel medyanın ulusal yayılımı burada kilit: Diyarbakır ve Trabzon haberleri, olayı “bölgesel basın özgürlüğü” bağlamında ele aldı. Bu, araştırmacıların ilgisini çekecek: Medya ekosistemi nasıl evrilir?

Sonuç olarak, bu kavga, Türkiye medyasının aynası. Siz ne düşünüyorsunuz? Sipariş soru mu, yoksa sistematik düzenleme mi? Yorumlarda paylaşın – belki bir sonraki röportajı siz şekillendirirsiniz!

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve nethaberler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.