Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Avatar photo
Mehmet MEMDOĞLU

Yol ve Yolculuk!..

Hayata gözlerimizi atçığımızda, dünyayı tanımakla başlıyor yolculuğumuz. Doğum ile başlayıp, ölüm ile sona eren bir yolculuk bu.

İnsan bilmelidir ki her şey Allah’tandır, O’ndan gelmiştir ve yine O’na döndürülecektir. Bu yolculukta kendisini bilmesinin amacı Allah’ı tanımak ve bilmektir. İnsan olmanın ölçüsü,  kulun Allah’ı bilip bilmeme derecesidir.

İyi ya da kötü, güzel veya çirkin; insan, yaşayacağı ne varsa engel tanımaksızın görüp, yaşıyor. Yolu, yolculuğu ve varış noktası belli olan bu serüvende kimimiz emin adımlarla yol alırken, kimimiz de gideceği limanı bilmeyen gemi misali,  sağa sola savrulur, dururuz.

Yol dünya, yolcu insan, yolculuk ebedi saadet yurdu ahiret oluğuna göre, yolcu olarak biz, seferinde olduğumuz bu yolda istikamet üzere bir yolculuk yapmak için gayret etmeli; hayat dengemizi belirleyen “ilahi ölçü” ışığında yaşamaya çalışmalıyız.

İnsanoğlunun kıymetini bilemeyip harcadığı ve israf ettiği iki değer, zamanı ve ömrüdür. Zamanı ve ömrünü nerede ve nasıl harcadığı, bu yolculuğunun bilançosudur.  Yolculuk esnasında insanın kendi iç âlemine yaptığı öyle bir yolculuk var ki hayat dediğimiz dünyadaki yolculuğumuza da yön verir o yolculuk…

İnsan, yaşarken kendisini bulmak ve keşfetmek ister. Önce düşünmeye, sonra “ben kimim” diyerek, sorgulamaya başlar kendisini. “Ben” diyerek, kendisini tanımaya başlayan insanın, yolu ve yolculuğu ağırlaşır; zahir çilesi artmaya başlar. Doğru yolda, doğru ve faydalı bilgilerle kendisini bilmesi ve tanıması,  diğer insanların da kendisi için ayna olduğunu idrak etmesi, insan için büyük bir erdemdir. Kendisi için istediği şeyleri, diğer insanlar için istemesi ve talep etmesi ise takdire şayan kıymetli bir yaşam şeklidir.

Dünya bir koza, insan kelebek… Yolculuğumuz, “an be an” tespih tespih ilerlerken, “dünya” denen âlemin kıskacında yoğrularak dönüyoruz yine toprağa. Ezan ile başlayan hikâyemiz, sala ile bitene dek tespih tespih âminler gönderiyoruz Allah’a. Tespih tespih atarken adımlarımızı, yine tespih tespih nefes alıp veriyoruz. Denizin dalgası, yağmurun inişi,  çöldeki kumlar, havadaki kuşlar dâhil, tabiat  bir tespih edasıyla Yaradan’ının “kün” emrine icabette. Ancak ve ancak tespihatın dilini anlayabilenler huzurlu bir hayat yaşayabilir.

İnsanı dış görünüşüne göre değerlendirmek doğru değildir. Kimin kalbinde nelere yer verdiğini ancak Allah bilir. Haliyle, fiziki olarak kaç yaşında olursa olsun, insan ruhunun tekâmülü hep devam eder. Tüm canlılar, sudaki balıklar, topraktaki karıncalar, sessiz görünen sesleriyle zamanın ve mekânın ahenginde sağlı sollu yürürken, ağaçların dallarında salınan yapraklar gibi virdindedir kâinat. Andıkça, anılarak yaşama tutunan bir enerji. Tespihatın terennümü, renklerin zerreleriyle göğün dehlizlerine dalan bir ruh hali gibi… Sonsuza kadar bir halkada delinerek var olmak; sırt sırta, dizi dizi…

Peki, dünyanın özü bir avuç toprakken, tadı neden doyumsuz? Yolculuğumuz, parmaklarımızın arasından tespih taneleri gibi akarken, neden bir yudum mutluluğu sığdıramıyoruz o tanelere?

Hayatta olmak, bir nevi insan olmayı öğrenme yolculuğudur. Bu yolculuğunda kin, hırs, tamah, şan, şöhret, şehvet, makam, mal… çok şey ile imtihan edilir insan. İyi insan olmak için hayatımızı iyilik, erdem ve güzel ahlak ile süslemeli; sonrasında teslimiyet ve ihlas ile tefekkür âlemine vardığımızda, aşk, takva, sevgi, iyilik, merhamet ve rahmetle irfan kapılarından geçerek, sabır ve şükür suyuyla ruhumuzu arındırabiliriz.

YORUMLAR

Bir adet yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ