Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Avatar photo
Mehmet MEMDOĞLU

MEHMET AKİF ERSOY ve KAVMİYETÇİLİK

Mehmet Akif Ersoy, sadece İstiklâl Marşı ve Safahat Şairi değildir. Kendisi aynı zamanda Yazar, Mütercim, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Birinci Büyük Millet Meclisi Burdur Mebusu, Millî Mücadele’nin manevi lideri, Kahire Üniversitesi Türkçe Muallimi, yirmi yıllık baytar, büyük fikir, ahlâk ve dava adamıdır Mehmet Akif Ersoy.

Kendi ifadesiyle, milletini diğer milletlerden üstün görme hastalığı olan “fikr-i kavmiye” ye hep karşı durmuştur Mehmet Akif.  Dinde olmayan böyle bir düşünce, ona göre de küfürdür. Çünkü İslam dini insanlar arasında ırk, soy, rütbe, makam, sosyal sınıf gibi farkları gözetmez. İslam’a göre Allah katında en değerli insan, O’na kulluk ve takva bakımından en üstün olandır. 

“Mehmet Akif’in en verimli şiir ve yayım faaliyetinin görüldüğü dönem,  1908-1922 arası, Osmanlı Devleti’nin en buhranlı, siyasî istikrarsızlığın ve savaşların en yoğun olduğu bir dönemdir. Aydınların bu buhranı aşmak için gösterdikleri gayretlerin ürünü olan ve II. Meşrutiyet’in ardından gelişme alanı bulan siyasî ve ideolojik akımlar arasında Akif, adına sonraları ‘İslâmcılık’ denilen cereyanın içinde yer almıştır. Çocukluğundan beri aile muhitinde, mekteplerde, arkadaş çevresinde tam bir İslâm kültürüyle beslenmiş, inancı, ahlâkı ve yaşayışıyla İslâm’dan taviz vermemiş olan Mehmet Akif, İslâm’ın ruhuna aykırı olmamak şartıyla diğer fikir sahipleriyle iş birliği yapabilecek bir karakter göstermiştir. Safahat’ta ‘kavmiyet’ ve ‘milliyet’ kavramlarını birbirinden ayırmış, bunlardan ‘ırkçılık’ manasını verdiği ilkine İslâm’a aykırı olduğu ve devletin parçalanmasına sebebiyet vereceği için karşı çıkmıştır. Mehmet Akif, vatan toprağına, bayrağa, milletinin faziletlerine, diline, sanatına son derece bağlı bir insandır. Süleymaniye Kürsüsü’ndeki vaizinde ‘Kendi mahiyet-i ruhiyeniz olsun kılavuz’ derken, vurguladığı ruhî mahiyet, parçanın bütününe göre milletin manevi cevherinden başka bir şey değildir. 

Haksızlıklara tahammül edemeyen Akif, müdürünün haksız yere vazifesinden alınması üzerine 11 Mayıs 1913 tarihinde memuriyetten istifa etti.  Bu yılın sonunda, İttihat ve Terakki’nin merkez-i umûmî üyesi olan, aynı zamanda şiir ve yazılarıyla İttihatçıların fikir babası sayılan Ziya Gökalp’in ileri sürdüğü kavmiyetçi düşüncelere ve aynı merkeze bağlı yazar ve aydınların, din karşıtı yayınlarına karşı çıkmasının hükümet tarafından tasvip edilmediğinin bildirilmesi üzerine, İstanbul Darülfünunu’ndaki görevinden de ayrılmak zorunda kaldı. Çıkarmakta olduğu Sebîlürreşâd dergisi de aynı sebeplerle ittihatçı hükümetler tarafından birkaç kere kapatılmıştır.” 1

Akif’e Göre Milliyetçilik

“Sıratımüstakim dergisi mensupları aydınlar, Mehmet Akif ve arkadaşları, neşriyatlarının ilk yıllarında, Türkçülük, bir kültür hareketi olarak Müslüman Türkleri uyandırmaya çalışırken, onu pek tabiî olarak desteklemişlerdi. Sıratımüstakim ‘Türk İslâm Âlemi’ genel başlığı altında, dış Türklerden haberler veriyor, ‘Ümmet-i Türkiyye’ sözünü kullanıyor, ‘Türk birliği’ teklif eden mektupları yayınlıyordu. 1909’da kurulan ‘Türk Derneği’, dergiyi kendine yayın organı olarak tanıyor, Ahmet Mithat Efendi’nin ‘Türklüğe Dâir’ konferansı ve benzerleri yayınlanıyordu. 

‘Türkçülük’ hareketinin kısa bir zaman sonra siyasi bir şekle bürünmesi üzerine Akif ve arkadaşları, ona karşı çıkmışlardır. Çünkü böyle bir cereyanı, İslâmiyet’e aykırı bulmakla beraber, Osmanlı vatanında bulunan Müslüman fakat gayri Türk unsurların ayrılmasına sebep olacağı için tehlikeli de görmekte idiler. Akif’in Safahat’ta bulunan ırkçılık aleyhtarı şiirlerinin yazılışı sebebi de budur. 

…Ey cemaat, uyanın, elverir artık uyku! 

Yok mu sizlerde vatan namına hiçbir duygu? 

Düşmeden pençesinin altına istikbalin, 

Biliniz kadrini hürriyetin, istiklalin. 

Söyletip başka memalikteki mahkûmani… 

Hâkimiyet ne imiş, öğreniniz kıymetini. 

Yoksa, onsuz ne şu dünya kalır İslam’a, ne din …

Kuşatır millet-i mahkûmeyi hüsran-ı mübin. 

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam, 

Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlayamam, 

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? 

Fikr-i kavmiyeti şeytan mı sokan zihninize? 

Birbirinden müteferrik bu kadar akvamı, 

Aynı milliyetin altında tutan İslam’ı, 

Temelinden yıkacak zelzele kavmiyettir. 

Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir. 

Amavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez ..

Son siyaset ise Türklük, o siyaset yürümez.

Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan; 

Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan. 

Siz bu davada iken yoksa iyazen-billah, 

Ecnebiler olacak sahibi mülkün nâgah. 

Diye dursun atalar: “Kal ‘a, içinden alınır”… 2

Mehmet Akif’e göre kavmiyet davası, milliyetçilik, asabiyet ve ırkçılık, Batı’nın İslam toplumunu bölmek için ortaya attığı fikir ve zehirli bir hançerdi.  1912’deki Balkan Savaşı’nda Sırpların Arnavutluk’u işgal sonrası, Müslüman tebayı katletmesi üzerine “Hakkın Sesleri” şiirini kaleme almıştır. Kendisi de Arnavut olan Akif,  Arnavutların Osmanlıya isyan etmesine neden olan milliyetçilik cereyanı karşısındaki fikir ve duruşunu aşağıdaki şiiriyle dile getirmiştir. 

…İşte, ey unsur-i isyan, bu elim izmihlal, 

Seni tahrik eden üç beş alığın marifeti! 

Ya neden beklemiyordun bu rezil akıbeti? 

Hani, milliyetin İslam idi … Kavmiyet ne!?

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine. 

“Arnavutluk” ne demek? Var mı Şeriat’te yeri? 

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri. 

Arabın Türke; Lazın Çerkese, yahut Kürde; 

Acemin Çinliye rüchanı mı varmış? Nerde! 

Müslümanlıkta “anasır” mı olurmuş? Ne gezer! 

Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber.

En büyük düşmanıdır ruh-i Nebi tefrikanın; 

Adı batsın onu İslam’a sokan kaltabanını 

Şu senin akıbetin bin bu kadar yıl evvel, 

Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel?.. 3

“Akif, aralık 1918 de kaleme alacağı bir makale ile bütün bu düşünce ve endişelerle birlikte o zamana kadar olanları ve o günkü ‘İslâmcı’ların görüşlerini özetleyecektir: ‘Ne olurdu, kavmiyet denilen o melun cereyan, derhal siyasî bir şekil almasaydı, kitaplarıyla, gazeteleriyle, konferanslarıyla, nutuklarıyla, Müslüman unsurları birbirine düşürürken, aynı vasıtalarla biraz da parçaladığı kitlelerin lisanına, irfanına hizmet edeydi de bugün o büyük şerrin, bari şu kadarcık bir hayrını gördük, diyebileydik! Arnavutluk, Araplık, Türklük namına ortaya çıkan kavmiyet reislerini, bundan altı yedi sene evvel bir yere çağırmış, kendilerine şöyle demiştik: 

Kavmiyet cereyanı, en medenî en ileri cemiyetleri birbirine düşürüyor. Bizim gibi, kendini teşkil eden unsurları istisnasız cahil bulunan bir cemaati ise tarumar eder. Geliniz bu cereyanı körüklemeyiniz. Mensup olduğunuz kavimlere hizmet etmek istiyorsanız, bunun yolu başkadır. Evet, hep biliyoruz ki İslâm unsurlarının hepsi irşada, ikaza muhtaçtır. Bunlardan, meselâ Arapları irşat vazifesini Arap münevverlerine bırakınız. Çünkü irşadına çalışacağı unsurların lisanını, âdetlerini mizacını, ruhunu diğer unsurlara mensup münevverlerden iyi bildiği için, muvaffak olması çok daha kolaydır. Türk’ün Arnavut’un uyandırılması için de aynı usule başvururuz.” 4

“1920, Anadolu’daki Millî Mücadele faaliyetinin başladığı yıl oldu. İlerleyen Yunan işgal kuvvetlerine karşı Batı Anadolu’da Ayvalık ve Balıkesir’de ilk cephe açılmıştı. İşgal altındaki İstanbul’da bunalan Mehmet Akif, ocak ayı sonunda Eşref Edib’le birlikte Balıkesir’e gitti. Burada, ZağnosPaşa Camisi’nde Cuma namazından sonra vaaz kürsüsüne çıkarak halka hitap etti.

‘Ey Müslüman!’ hitabıyla konuşmasına başlayan Akif, önce ‘Cihan altüst olurken seyre baktın öyle durdun da bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda!’ diye başlayan şiirini okumuştu. Bundan sonra, Müslümanların neden geri kaldıklarını; ‘hayat hakkına sahip olmak isteyenlerin kuvvetli olmaya mecbur olduklarını; denizaltılar, uçaklar yapan Batılıların bunu tek tek değil, birleşerek yaptıklarını, bugün her şeyin cemaatler ve şirketler tarafından yapıldığını; bizim, bir araya gelip çalışmayı beceremediğimiz için aynı şeyleri yapamadığımızı; geçmişteki kırgınlıkları unutmak ve birleşmek lâzım geldiğini; eğer bunu yapamazsak, bizi idarelerine alacak olanların, bize hayvan muamelesi edeceğini anlatmıştı. Anlattıklarını misallerle izah eden ve ayetlerle destekleyen Akif, sözü Balıkesir’de başlamış olan Millî Mücadele’ye getirmiş ve konuşmasını şöyle bitirmiştir:

Ey cemaat-ı müslimin! Memleketlerinizi kurtarmak için devam eden mücâhedâtınızda bir noktaya son derece dikkat etmelisiniz: Bu hareketlerin, bu himmetlerin sırf müdafaayı din ü vatan gayesine müteveccih olduğu yâr ü ağyar nazarında tamimiyle anlaşılmalıdır. Fırkacılık, menfaatçilik, kavmiyetçilik gibi hislerden külliyen müberrâ olduğuna yakındakilere, uzaktakilere tamamıyla kanaat gelmelidir. Bu kanaati zerre kadar sarsacak bir harekete, bir söze kimse tarafından meydan verilmemelidir. Hususi emeller, hususi içtihatlar, yine hususi olarak sahiplerinin kafasında, kalbinde kalmalıdır. Çünkü gaye birdir. Efrat tarafından o müşterek gayeye karşı gösterilecek ufacık bir inhiraf, son derece muhtaç olduğumuz vahdeti temelinden sarsmaya kâfidir. Onun için bundan son derece sakınmalıdır.” 5

“Akif, hayatı boyunca vatanını ve milletini sevmiş ve bu yolda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. O, milletini severken ırk üstünlüğü iddiasında bulunmamıştır. Çünkü İslam’a göre ırk ögesi, insanlara fıtrî bir üstünlük sağlamamaktadır. Akif, milletleri parçalayan ve yok olmaya sürükleyen ırkçılığa şiddetle karşı çıkmış ve onunla mücadele etmiştir. Akif, milliyetçi ayrılıklar karşısında birliği ve kardeşliği tavsiye etmiştir. Bunun dini ve insani bir zorunluluk olduğunu bütün gücüyle haykırmıştır. Birlik ve beraberliği tavsiyede, Akif’in dayandığı kaynak dindir. Akif’e göre din, insanlar arasındaki birliği sağlayan en kuvvetli bağdır. O, birlik ve beraberlikten uzaklaşmayı Allah’tan uzaklaşmak olarak değerlendirir.” 6

Kaynakça:

1- https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-akif-ersoy

2- M. Ertuğrul Düzdağ Safahat 2007/S.168

3- M. Ertuğrul Düzdağ Safahat 2007/S.192

4- M. Ertuğrul Düzdağ /Mehmet Akif Ersoy İkinci Baskı S. 71,72)

5- M. Ertuğrul Düzdağ /Mehmet Akif Ersoy İkinci Baskı S. 84,85)

6- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31079

YORUMLAR

Bir adet yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ