Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Hallac-ı Mansur kimdir, ne zaman yaşadı? Hallac-ı Mansur niye öldürüldü?

Asıl adı Hüseyin bin

Asıl adı Hüseyin bin Mansur’dur. Hallac denilmesinin sebebi şudur: Bir gün, arkadaşı olan bir hallacın dükkanına girdi. Bir işinin görülebilmesi için onun yardımını rica etti. Fakat hallacın gittiği yerden dönüşü biraz uzun sürdü. Hallac-ı Mansur hangi devirde yaşadı? Hallac-ı Mansur niye öldürüldü?

Asıl adı Hüseyin bin Mansur’dur. Hallac denilmesinin sebebi şudur: Bir gün, arkadaşı olan bir hallacın dükkanına girdi. Bir işinin görülebilmesi için onun yardımını rica etti. Fakat hallacın gittiği yerden dönüşü biraz uzun sürdü. Geldiğinde; “Ya Hüseyin, senin için bugün işimden oldum” diye söylendi. Hallac-ı Mansur onun endişeli hâline bakarak gülümsedi; “Üzülme senin işini de biz halledelim” diyerek parmaklarını pamuk yığınlarına doğru uzatıverdi. O anda henüz atılmamış pamuk yığınları harekete geçti. Kaşla göz arasında, tel tel saf pamuk bir tarafa, kirli ve süprüntü kısmı ise diğer tarafa ayrıldı. Hallaç şaşırıp kalmıştı. Olay kısa zamanda halk arasında yayıldı. Bundan sonra da ona Hallac-ı Mansur dendi.

Pek çok kerametleri görüldü. Yanına gelenlere yazın kış, kışın yaz meyveleri ikram ederdi. İnsanlara, evlerinde ne yediklerini, ne yaptıklarını, ne konuştuklarını ve kalblerinden geçenleri Allahü teâlânın izni ile haber verirdi. 400 kişi ile birlikte çöle açılmıştı. Birkaç gün geçti. Yiyecek hiçbir şey bulamadılar. Açlıktan perişan bir hâle geldikleri sırada ona gelerek hallerini arz ettiler. Hemen elini arkaya uzatıp, 400 kişinin her birine bir kelle ile iki pide verdi.

Enel Hak dedi

Allahü teâlânın aşkı ile kendinden geçtiği bir sırada; “Enel-Hak” dedi. Bu sözün anlamı, (Ben Hakkım) demek ise de, (Haktan başka hiç kimse yok) demek istemişti. Bu sözü için katline fetva verdiler. Halife, onun bir yıl zindana atılmasını emretti. Fakat halk yine ona gidip bazı meseleler soruyordu. Daha sonra ziyaret de yasaklandı. Şeyh Ebu Abdullah-i Hafif anlatır: “Hile ile Hallac-ı Mansur’u görmeye gittim. Yumuşak halılar ve döşeklerle döşenmiş, güzel bir oda gördüm. Oradaki köleye, “Şeyh nerede?” dedim. “Abdest alıyor” dedi. “Bu zindanda ne iş yapıyor?” dedim. “13 batman ağırlığında bir demir bağ ile, her gün bin rekat namaz kılıyor” dedi. Sonra, “Bu zindanda eşkıya ve hırsız çok, onlara nasihat eder” dedi. Biz konuşurken o abdest alıp geldi. Bana: “Ey genç nerelisin?” dedi. “Şirazlıyım” dedim. Meşayıhlerden sordu. Ebü’l-Abbas ibni Ata’ya gelince, “Onu görürsen, o mektupları yakmasını söyle.” Tam bu sırada zindancıbaşı içeri girdi. Saygı gösterdikten sonra, “Düşmanlar beni halifeye gammazlamışlar. Güya ben, ululardan birini buradan bin dinar alarak salmışım. Yerine de halktan birini hapsetmişim. İşte şimdi beni katledecekler” dedi. Şeyh: “Var selametle git” dedi. O gittikten sonra, şeyh hücrenin ortasında dizleri üzerine gelerek, ellerini havaya kaldırdı. Başını önüne eğdi. Şehadet parmağı ile işaret ederek ağladı. Öyle ağladı ki, gözyaşından ıslanmadık bir yeri kalmadı. Kendinden geçerek yüzünü yere koydu. O sırada zindancıbaşı içeri girdi. Şeyh: “Ne oldu?” diye sordu. Zindancıbaşı: “Kurtuldum” dedi. “Hangi sebeple kurtuldun?” diye sordu. Halife; “Seni öldürecektim. Şimdi sana gönlüm ısındı. Tekrar affettim” dedi.

Yüz kırbaç vurun

Halife, “O, fitne çıkarmak istiyor, onu katledin veya Enel-Hak sözünden dönene kadar dövün” emrini verdi. Ona önce yüz kırbaç vurdular. Hiç ses çıkarmadı. Ölmediğini görünce, ellerini ve ayaklarını kestiler. “Korkudan sarardığımı sanmayın. Kan kaybetmekten sararıyorum” buyurdu. Darağacında “Tasavvuf nedir?”diye sordular. “Tasavvufun en aşağı derecesi, işte bende gördüğünüz bu hâldir.” “Ya ileri derecesi?” dediler. “Onu görmeye tahammülünüz olmaz” dedi.

İdam edilmeden önce halk taş atmaya başladı. Atılan taşlara hiç ses çıkarmıyor, hatta tebessüm ediyordu. Bir dostu, gül attı. O zaman inledi. Sebebi sorulduğunda; “Taş atanlar beni tanımaz. Halden anlayanların bir gülü beni incitti” dedi. Ellerinden, bacaklarından sonra dilini de kesmek istediler. İzin isteyip; “Allah’ım, bana senin için bu işkenceyi reva görenleri affet!” diye yalvardı.

Hallâc-I Mansûr Kimdir? İslam Tarihindeki Yeri Nedir?

Allah’a hamd olsun.,

Hallaç, Mansur oğlu Hüseyin’dir. Künyesi Ebu Muğis olup Ebu Abdullah olduğu da söylenmektedir. Vasit şehrinde büyüdü, başka bir rivayette Tüster şehrinde büyüdüğü söylenmektedir. Sehl el Tüsteri, Cünyed ve Ebul Hasan el Nuri başta olmak üzere bir takım Sufilerle birlikte bulunmuştur.

Mekke ve Horasan başta olmak üzere bir çok memleketi gezmiştir. Hindistan’da sihri öğrenip ömrünün sonunu Bağdat’ta geçirmiş ve Bağdat’ta öldürülmüştür. Hindistan’da sihri öğrendiği için bir çok hile ve aldatmacayı beceriyordu. Bu yeteneğiyle bir çok cahil insanı kandırmış ve kendine çekmeyi başarmıştır. Öyle ki insanlar onun Allah’ın büyük evliyalarından olduğunu zannetmişlerdir.

Misyonerlerin çoğu onu sever ve mazlum olarak öldürüldüğünü iddia ederler. Bunun nedeni onun Hristiyanlara yakın bir takım düşüncelere sahip olmasıdır.

O’nun üzerinde sabit olan ve kendisinin de itiraf ettiği bir takım küfür ve zındıklık söylemleri yüzünden Bağdat’ta Hicri 309 yılında öldürülmüştür. Zamanında bulunan alimler, onun söylediği zındıklık ve küfür söylemleri yüzünden öldürülmesine fetva vermişlerdir.

Onun sarf ettiği bazı küfür söylemleri şu şekildedir:

  1. Peygamberliği iddia etmesi. Daha sonra bir adım daha ileriye giderek“ Allah benim” diyerek kendisinin Allah olduğunu iddia etmiştir. Oğlunun eşine kendisine secde etmesini emretmiş bunun üzerine gelini: Allah’tan başka kimseye secde edilir mi? Diye sorduğunda şöyle cevap vermiş: Gökyüzünde bir İlah, yeryüzünde bir ilah mevcuttur.
  2. “Hulul ve ittihat” inancını savunuyordu: (Hulul ve ittihat; Allah’ın evren ve insanla bütünleşmesi, onların cisimlerine girmesi anlamlarında kullanılmaktadır.)

İşte bu düşünceden dolayı Hristiyan misyonerler tarafından kabul görmüştür. Zira Hristiyanlar, Allah’ın  İsa aleyhisselam’ın içine girdiğini iddia ederler. Bu konudan dolayı Hallaç, Hristiyanlar gibi Lahut ve Nasut terimlerini kullanmıştır.

Hallaç bir şiirinde şöyle demiştir:

“Tenzih ederim o zâtı ki nâsûtu, parlak lâhûtun yüce sırrını açığa çıkarmış, sonra da halka açıkça yiyen, içen sûretinde görünmüştür”

Hallâc-ı Mansûr insanın beşerî (maddî) yönünü Süryânîce nâsût, ilâhî (mânevî) yönünü de lâhût kelimeleriyle ifade etmiştir.

İbn Hafif bu sözleri işittiğinde şöyle dedi: Allah bunu söyleyene lanet etsin.

Bunu söyleyen kişi Hallaç olduğu söyleyince şöyle dedi: eğer bu onun inancıysa O kafirdir.

  1. Kur’an-ı Kerim okuyan birini işitince şöyle demiştir: Ben bunun gibi telif edebilirim.
  2. Şöyle bir şiir söylemiştir:

İnsanlar Allah hakkında farklı inançlara sahiptirler

Ben de tüm insanların inancını itikat ediyorum.

Bu söz gereğince Hallaç, tüm sapık gurupların inancını kabullenmektedir. Şüphesiz bu söylemde hiçbir aklı selim kabul etmediği tezat bir anlam mevcuttur. Zira bir insan aynı anda hem tevhid hem de şirki nasıl kabul edebilir ki?!

  1. Namaz, Zekat, Oruç ve Hacc olmak üzere İslam’ın büyük rükünlerini iptal eden sözleri mevcuttur.
  2. Peygamberlerin ruhları onun arkadaşları ve öğrencilerin cisimlerine girdiğini iddia ederdi. Hatta bazı arkadaşlarına sen Nuh’sun. Diğerine Sen Musa’sın. Başkasına Sen Muhammed’sin derdi.
  3. İdama götürüldüğünde arkadaşlarına şöyle dedi: Üzülmeyin! otuz gün sonra size döneceğim. Ancak öldürüldü ve bir daha dönmedi.

Bu türden söylemleri için muasır alimler, onun küfrüne hükmetmişler bu söylemleri yüzünden Bağdat’ta Hicri 309 yılında öldürülmüştür.

Ayrıca Sufilerin çoğu onu kötülemiş ve onlardan olmadığını söylemiştir. Onu kötüleyenlerin başında El Cüneyd gelir. Ebul Kasım El Kuşeyri risalesinde bir çok sufi şeyhe yer verirken onu zikretmemiştir.

Onun öldürülmesi için çalışan ve onun için bir meclis kuran ve gerekli hüküm veren kişi Kadi Ebu Ömer Muhammed bin Yusuf el Maliki’dir (Rahimehullah)

İbn Kesir  Kadi Ebu Ömeri şöyle övmüştür: Bu yargıcın en doğru ve en isabetli hükümlerinden biri de Hüseyin Bin Mansur el Hallac’ı öldürmesidir. (el Bidaye ve Nihaye 11/172)

Şeyhulislam İbn Teymiye Rahimehullah şöyle dedi: “Her kim Hallac’ın öldürüldüğü söylemleri inanırsa  Müslümanların ittifakıyla mürted ve kafir olur. Zira Müslümanlar Hallac’ı hulul ve ittihat inancı gibi zındıklık ve küfür söylemleri için öldürmüşlerdir.

Bilindiği gibi Hallac: “ben Allah’ım” diyordu.  Gökyüzünde bir ilah, yeryüzünde bir ilah diyordu… Hallac’ın olağanüstü hareketleri ve sihri bilirdi. Ona nisbet edilen bir takım sihir kitapları mevcuttur. Sonuç olarak ümmette Allah’ın insanların içine girdiğini ve insanlarla tek vücut olduğunu söylemek küfür olup bunu söyleyenin kanı helaldir. Nitekip Hallac bu düşünceden dolayı öldürülmüştür. (Mecmu el Fetava 2/408)

Şeyhul islam şöyle devam etti: İslam imamlarından veya şeyhlerinden hiç birisinin Hallac’ı hayırla andığını bilmiyoruz. Fakat bazı insanların onun hakkında sustuğu gördük çünkü onlar da onu tam tanımamışlardır.

Bu konuda daha fazla bilgi için Bağdat Tarihi  el Hatip el Bağdadi 8/112-141,

El muntezim / İbnul Cevzi 13/201/206

Seyru Alam el nubele /Zehebi 14/313-354

El bidaye ve Nihaye /İbn Kesir 11/132-144) eserlerine bakabilirsiniz.