YERİN ALTINDA YAŞAYANLAR | YE'CÜC ve ME'CÜC:
YERİN ALTINDA YAŞAYANLAR | YE'CÜC ve ME'CÜC:
Kıyametin büyük alâmetlerinden biri olmak üzere, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve gerçek mahiyetlerini Allah'ın bildiği iki topluluk. Ye'cüc ve Mecüc'ün zorlukları aşarak gelecekleri ve yeryüzünde çeşitli fitneler çıkaracakları Kitap ve Sünnetle sabittir.
Kıyametin büyük alâmetlerinden biri olmak üzere, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve gerçek mahiyetlerini Allah'ın bildiği iki topluluk.
NETHABERLER - İSTANBUL
Ye'cüc ve Mecüc'ün zorlukları aşarak gelecekleri ve yeryüzünde çeşitli fitneler çıkaracakları Kitap ve Sünnetle sabittir. Deccâl’den sonra belki de en büyük fitne, “Ye’cûc ve Me’cûc” fitnesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de iki yerde Ye’cûc ve Me’cûc kavminden söz edilmektedir.
ZÜLKARNEYN KİMDİR?
Kur'ân'da kendisine büyük güç ve imkan verildiği bildiren kişidir. "Onlar dediler ki: "Zülkarneyn, gerçek şu iki Ye'cüc ve Me'cüc (bu) yerde bozgunculuk çıkaran (kabile)lerdir" (Kehf, 18/94); Biri; bozgunculuk yapan Ye’cûc ve Me’cûc kavminin Zülkarneyn Aleyhisselâm’a şikâyet edilmesi, onun da bu zorbaların bulunduğu yeri demir kütleleriyle tıkayarak bir daha dışarı çıkamayacak şekilde önlerine bir set yapması hâdisesidir. Diğeri ise, Ye’cûc ve Me’cûc kavminin önündeki seddin açılıp her tepeden akın etmelerini bildiren şu âyet-i kerîmelerdir: “Ye’cûc ve Me’cûc (sedleri yıkılıp önleri) açıldığı zaman, her dere ve tepeden boşanırlar.” (el-Enbiyâ, 96) “Ve gerçek vaad (ölüm, kıyâmet) yaklaştığında, inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalır: «Eyvah bize! Bundan önce gaflet içindeydik, hem de zâlimdik.» (derler.)” (el-Enbiyâ, 97) Rivâyetlere göre, Ye’cûc ve Me’cûc, kötü ve belâlı iki millettir.
Yüzleri yassı, gözleri küçük, kulakları çok büyük, boyları kısa, sayıları çoktur.
Kıyâmete yakın yeryüzüne yayılacaklardır. Ye’cûc ve Me’cûc kavminde ânî doğumlar olacak, böylece birden bire artacaklardır. Nasıl sinekler teressübât üzerinde birden çoğalıyorlarsa, onlar da öyle çoğalacaklardır. Şu an bulundukları yer Hak Teâlâ’nın ilminde gizlidir.
YECÜC VE MECÜC’ÜN ÇIKIŞ ZAMANI
Vakti geldiği zaman, Sedd-i Zülkarneyn dümdüz olacak ve bu kavim yeryüzüne yayılacaktır. Ancak Mekke-i Mükerreme, Medîne-i Münevvere ve Kudüs-i Şerîf’e giremeyeceklerdir. Bu mübârek beldelerin dışındaki her yere gireceklerdir. Geçtikleri yerlerde yiyip içip her şeyi kurutacaklar ve etraflarını fesâda uğratacaklardır. Çekirgeler gibi olacaklar, haşerât gibi zulüm yapacaklardır. Nihâyet Allâh onları helâk edecektir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır: “(Ye’cûc ve Me’cûc, Zülkarneyn -aleyhisselâm-’ın yaptığı seddi) her gün oyarlar.
Tam delecekleri sırada başlarında bulunan reis: Bırakın artık, delme işini yarın yaparsınız.» der. (Onlar bırakıp gidince) Allâh seddi daha sağlam bir şekilde eski hâline getirir. Böylece günler geçer, kendilerine takdîr edilen müddet dolar ve onların insanlara Mûsâllat olmalarının murâd edildiği vakit gelir. O zaman başlarındaki reis: «–Haydi dönün! Yarın inşâallâh seddi deleceksiniz.» der -ve ilk defa inşâallâh tâbirini kullanır-.” Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- devamla şöyle buyurdu: “O gün dönüp giderler. Ertesi gün geldikleri vakit seddi ne hâlde bırakmışlarsa öyle bulurlar ve (o günkü çalışma sonunda) delerler.
Açılan delikten insanların üzerine boşanırlar. (Önlerine çıkan) suları içip kuruturlar. İnsanlar onlardan korkup kaçar. Ye’cûc ve Me’cûc göğe bir ok atar. Bu ok kana bulanmış olarak kendilerine geri döner. Bunun üzerine şöyle derler: «-Yeryüzünde olanları ezim ezim ezdik, semâda olanları da alçaltıp alt ettik.» Allâh onları enselerinden yakalayacak bir kurtçuk gönderir. Bu kurt, onları toptan helâk edip, herbirini parçalanmış hâlde yere serer. Muhammed’in nefsini elinde tutan Zât’a yemin ederim ki, yeryüzünde bütün hayvanlar onların etinden yiyerek canlanır, sütlenir ve semirir.” (Tirmizî, Tefsîr, 18/6; İbn-i Mâce, Fiten, 33/4080)
YECÜC VE MECÜC OLAYI
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “(Îsâ Aleyhisselâm Deccâl’i öldürdükten sonra) Allah Teâlâ, Îsâ Aleyhisselâm’a vahyederek; «Kimsenin öldüremeyeceği kullar yarattım; diğer kullarımı toplayıp Tûr’a götür!» buyurur. Allah Teâlâ, Ye’cûc ve Me’cûc’ü yeryüzüne gönderir. Onlar tepelerden süratle inip giderler. Öncüleri Taberiye Gölü’ne varıp gölün bütün suyunu içer. Arkadan gelenler oraya vardıklarında; «Bir zamanlar burada çok su varmış.» derler. Îsâ Aleyhisselâm ile yanında bulunan mü’minler, Tûr Dağı’nda mahsur kalırlar. Onlardan her biri için bir öküz başı, sizin bugünkü paranızla yüz altından daha kıymetli olur. Îsâ -aleyhisselâm- ile yanındaki mü’minler, bu belâdan kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah Teâlâ da Ye’cûc ve Me’cûc’ün enselerine kurtçuklar musallat eder; hepsi bir anda ölüp giderler. Ardından Îsâ Aleyhisselâm ile mü’minler Tûr Dağı’ndan inerler. Ye’cûc ve Me’cûc’ün kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. Îsâ -aleyhisselâm- ile yanındaki mü’minler, bu belâdan da kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah Teâlâ, deve boyunları gibi iri kuşlar gönderir. Bu kuşlar, onların kokmuş cesetlerini alarak Cenâb-ı Hakk’ın dilediği yere götürüp atarlar. Sonra Allah Teâlâ, hiçbir evin ve çadırın engel olamayacağı bol bir yağmur gönderir. Bu yağmur yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler. Daha sonra yeryüzüne; «Meyveni bitir, bereketini getir.» diye emredilir. O gün bir grup insan, tek bir nar ile doyar, kabuğuyla da gölgelenir. Otlamaya gönderilen hayvanların sütü de bereketlenir. Bir devenin sütü kalabalık bir grubu, bir ineğin sütü bir kabîleyi, bir koyunun sütü bir cemaati doyurur. Onlar böyle yaşayıp giderken Allah Teâlâ tatlı bir rüzgâr gönderir. Bu rüzgâr onları koltuk altlarından sarmalayıp her mü’min ve müslimin rûhunu alıp götürür. Yeryüzünde insanların en fenaları kalır. Onlar merkepler gibi birbiriyle tepişip herkesin gözü önünde cinsî münâsebette bulunurlar ve kıyâmet onların üzerine kopuverir.” (Müslim, Fiten, 110)
PEYGAMBER EFENDİMİZ (s.av.) FİTNEYE KARŞI UYARIYOR!
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ümmetini bütün fitnelere karşı uyarmış, husûsiyle de Ye’cûc ve Me’cûc belâsına karşı îkâz etmiştir. Zeyneb bint-i Cahş -radıyallâhu anhümâ- şöyle anlatıyor: “Rasûlullâh -aleyhissalâtü vesselâm-, birgün korkulu bir vaziyette odaya girdi. Şöyle diyordu: «Lâ ilâhe illâllâh, yaklaşan bir belâdan Arab’ın vay hâline! (Baş parmağı ile şehâdet parmağını halka yaparak gösterdi ve:) Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddinden şöyle bir gedik açıldı.» dedi. Ben: «–Ey Allâh’ın Rasûlü, yâni içimizde sâlih kimseler olduğu hâlde toptan helâk mi olacağız?» dedim. «–Evet, fenâlıklar artarsa öyle olur!» buyurdu.” (Buhârî, Enbiyâ 7; Müslim, Fiten, 1/2880) Hadîs-i şerîfte, “Yaklaşan bir belâdan Arab’ın vay hâline!” buyrularak “Arab” isminin zikredilip diğer milletlerin isimlerinin zikredilmemesinin hikmeti, o gün için müslümanların hemen hemen tamâmını Araplar’ın teşkîl etmesi gerçeğidir. Bu bakımdan buradaki ifâde, bütün toplulukları içine almaktadır. Bir kısım ulemâya göre, “yaklaşan belâ” ifâdesiyle de, Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın öldürülmesiyle beraber ümmet için başlayacak olan fitneler kastedilmektedir. Ve bu fitneler, Ye’cûc ile Me’cûc’un seddinde maddî ve mânevî bir gediğin açılmasına sebep olarak kabûl edilmektedir.
Kaynak: Nuran Kırlak | Ahde Vefa Platformu
İstanbul HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.