Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Eğitimci yazar Özgür Akkuş yazdı: Eğitimi Yeniden Düşünmek!

” Bir çocuğu kendi

” Bir çocuğu kendi öğreniminizle sınırlamayın çünkü o başka devirde doğdu. ” demiş Tagore. Ama maalesef yıllardır süregelen geleneksel bir eğitim anlayışımız var. Siyasi müdahalelerle iyileştirilmeye çalışılsa da başarılı olunamamış hatta herkesi; idareciyi, öğretmeni, öğrenciyi, veli’yi bezdirmiş bir sistem..

Çocukları daha sıkı mı tutmalı, daha gevşek mi bırakmalı? Çok mu fazla test yapıyoruz, yoksa yeterince yapmıyor muyuz? İnsiyatif almayı, kavramayı, Özgün düşünceyi destekliyor mu, yoksa boş oyunu mu sürdürüp duruyoruz? Harcanan onca enerji ve paraya karşın neden çok az ilerleme sağlanabiliyor? Artık eğitimin sistem olarak düzeltilebileceği inancı herkeste kuşku uyandırmaya başladı. Eğitimi yeniden düşünmek, ele almak aciliyet kazandı.

Alışıldık bir sınıfta tek bir kişinin yani öğretmenin belirlediği tek bir tempo var. Herkesin uyması gereken bu tempo yüzünden en çok öğrenen öğrenciler bile sıkılıyor, dersten kopuyor. Daha da kötüsü sınıfta kendilerini oyalamak isteyen öğrenciler disiplin sorunları yaratıyor, dersi bölüyorlar. Sınıflar kalabalık, sınıf mevcutları genelde 40 kişi. İkili öğretim yapan okullar fazla, okulların fiziki şartları yetersiz. Öğretmen ihtiyacı var. Mezun olan öğretmenlerimiz atanmayı bekliyor. Çalışan öğretmenlerimiz ise; geçinemiyor. Daha birçok sorun yığınla çözülmeyi bekliyor.

Öğrencilerin saatler boyunca oturup ders dinlemeleri isteniyor, oysa öğrenciler doğal olarak pasif değil ama pasif olmayı öğrenmeleri gerekiyor. Hayır, öğrencilerin her şey yapmak istemesi, iş ya da oyunla meşgul olmayı istemesi hatta birbirleri ile etkileşime geçmeleri gayet doğal. Biz okullarda geleneksel yöntemleri sürdürmeye inatla devam ederek doğal sürece direniyor tatminsiz ve mutsuz bir şekilde eğitim yapmaya çalışıyoruz.

Öğrencilerin zamanlarının çoğunu tablet ve telefonlarda geçirmesi, hareket kabiliyetlerinin azalmasına sebep oldu. Üşengeç bireyler olarak derse odaklanamıyor, ders sorumluluklarını da yerine getirmiyorlar. Biz eğitimci ve ebeveynlere düşen görevler ise şu olmalıdır; onlara çalışma alışkanlığı kazandırmak, bilgi ve emeğin değerini anlatmak, kendi eğitimlerini sahiplenmeleri için destek olmak. Oysa günümüzde bilginin, üretimin, emeğin değeri maalesef ki yok, insanlar hazıra ve kolaycılığa alışmış durumda. Hiçbir şeyde düzen ve disiplin kalmamış.

Eğitimin yetersiz ve gevşek olduğunu düşünen bazı ebeveynler, öğretmenlerin çocuğa ödev vermemesinden şikayetçi. Bazı veliler ise; fazla ödev veren öğretmenleri eleştirerek öğrenciye sağlıksız bir yükleme yapıldığını dile getiriyorlar. Oysa öğretmenin de, velinin de hedefi çocuğa kendi eğitimine sahip çıkma konusunda yardımcı olmak olmalıdır. Ne demek bu ” Sahiplenilmiş Öğrenme” öğrencinin belirlenmiş müfredatla sınırlı kalmayarak, ödev verilmesini de beklemeden kaynaklarını kullanarak, tekrarlarını kendisinin yapması, anlamadığı, eksik olduğu konularda da yardım istemesidir. Öğrenmek istemeyen hiçbir öğrenciye bilgileri öğretemezsiniz, bilgiye ancak öğrenci kendisi ulaşırsa bilgi kalıcı olur. Günümüzde herkes bu konuda çok şanslı öyleki internet, kitaplar, yayınlar vs. ile bilgiye daha kolay ulaşabiliyor.

Son olarak şunu söyleyelim; çeşitli dönemlerde o dönemin siyasal, ekonomik ve teknolojik gerçekleri içinde oluşturulmuş eğitim anlayışı ile bugünün ihtiyaçlarına cevap veremezsiniz, eğitimin yeniden evrilmesinin zamanı geldi de geçiyor bile. Bugünün dünyasının yaratıcı, meraklı, kendi kendini yönlendirebilen, ömrü boyunca yeni şeyler öğrenebilecek, yeni fikirler bulup bunları uygulayabilecek bir işgücüne ihtiyacı var. Bunu da ancak geleneksel eğitim metotları ile değil yeni öğretim yöntemleri ve koşulları içerisinde gerçekleştirebilirsiniz. Çıraklık eğitimi gibi veya köy okullarına öğretmen yetiştirmeyi amaçlamak için kurulan zamanında tarım alanına işgücü temininde bulunmuş sonra her konuda da nitelikli insanlar yetiştirmiş ” Köy Enstitüleri ” gibi ve daha ileri, donanımlı ortamlar yaratarak her bireyi ilgisi ve yeteneği ölçüsünde yetiştirmek hatta herkese, her yerde, dünya standartlarında bedelsiz eğitim vermek boynumuzun borcudur.