Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Avatar photo
Özgür AKKUŞ

Eğitimci yazar Özgür Akkuş: Kış uykusu…

KIŞ UYKUSU
Şu günlerde ağır bir grip geçiriyorum. Havaların soğumaya başlamasıyla birlikte hemen hemen herkeste görülen bu hastalık, insanı çok zorluyor.

Bir gece ateşimin 38’leri görmesi ile eşim beni bir tıp merkezinin aciline götürdü. Devlet Hastanesi’nin acilleri çok kalabalık olur diye burayı tercih etmiştik. Buralar da artık her yer gibi tıklım tıkıştı. İnleyen hastalar, ağlayan bebekler ayakta durmakta zorlanan yaşlılar hepimiz sırada bize yardım eli uzatacak sağlık çalışanlarını bekliyorduk. Sıramı ayakta durmakta zorlanan ama oturamayan iki büklüm duran yaşlı teyzeye vermek istesem de kendimde o mecali görememiş eşimle ismim söylenir söylenmez doktorun odasına dalmıştık.

Ateşe bakıldı boğaz, nefes derken doktor bize ya domuz gribi ya da korona teşhisi koydu. Test falan istemedi, ciğer filmi çekilmedi. Serum almak için iri spot lambaları bulunan bir odaya alındık, stadyum ışıkları gibi gözüme parlayan ışıklar sinirlerimi bozdu. Neyse serum takıldı, 2 günlük ıstırahat raporu yazıldıktan sonra eve döndük. Eşim ve kızım yatağımı hazırladı, eşimin o günden sonra bir hafta bana içireceği limonlu zencefilli çayların tarifleri yapıldı. Moralim bir nebze de olsa yerine geldi. Hiç uyanmayacakmışım gibi hissettiğim derin bir uykunun kucağına bıraktım kendimi. Rüyamda hafif karlarla kaplı arazilerde yürürken görüyordum kendimi yalnızdım ama sadece bir kişiyi kolundan ve daha yeni alınmış hırkasından tanıdım. Evet Annemi..Onu gördüm; soğuk, ıssız arazide beni yalnız bırakmayan varlığıyla bana güç veren sadece oydu. Hiç gitmemiş gibiydi. Sanki ben onu bir acilin yoğun bakım ünitesinde hiç bırakmamıştım.


İşte benim hastanelere karşı, acillere karşı huzursuzluğum bir agustos günü başladı. O gün bir yaz günü değil sanki bir kış günüymüş gibi sağanak yağmurlar yağıyordu sanki gökyüzü bize gelecek bu felaketi haber veriyordu. Abimle birlikte annemi devlet Hastanesi’nin aciline yetiştirmeye çalışıyorduk karnı çok ağrıyordu. Durmadan bağırıyordu. Arabayla İstanbul trafiğinde kalmış, ilerleyemiyorduk. Güç bela saatler sonra acile gelsek de acilin hasta trafiğinden ilerleyemez olmuştuk. Anneme ilk 3 saat müdahale etmemişlerdi. Elimizde yığınla prosedür ve evrakla, oradan oraya tetkikler için gidiyorduk. Ölmekte olan bir hasta şaka gibi oradan oraya gönderiliyordu. O gün ben birçok şeye lanet okudum. Bugün hala acil kuyruklarını görünce o gün aklıma gelir. Birçoklarımız için aciller, yoğun bakım üniteleri sevdiklerimizi bıraktığımız yerlerdir. Bu kadar kalabalık ve hizmetin çok da yeterli olmadığı yerlere nasıl güvenecek sevdiklerimizi emanet edeceğiz veyahut biz nasıl acil bir durumda kendimizin kaderini bu sistemin ellerine atacağız. Görevini doğru yapan doktorlarımıza, sağlık çalışanlarımıza değil lafım onlar da görevlerini zor şartlarda yapmaya çalışıyorlar, onlara minnettarız.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ