Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Eğitimci Hazal Çelikdemir, Ana yurdu mu, Baba yurdu mu?Hangisi daha anlamlı yaşadığım coğrafya da bilemedim…

Ana yurdu mu, Baba

Ana yurdu mu, Baba yurdu mu?Hangisi daha anlamlı yaşadığım coğrafya da bilemedim…

Ben kürt kökenli ; Vatanına-Devletine-Bayrağına-Ezanına bağlı, çoook erken yaşta hayata gözlerini yuman,
Türkçe bilmeyen cefakâr, fedakâr, vefakâr ve de hükümet gibi bir annenin ,
Türkçesi düzgün okuma-yazması olan ömrü gurbette geçmiş ata erkilde bir babanın evladıyım”

Bundan 30 yıl öncesi bizim oralarda hemen hemen her evin babası, atası İstanbul’un kaynar kazanında, kepçe misali ekmeğini kazanmanın derdindeydi…

Bizim ordan İstanbul’a “Gurbet” derlerdi.
Yıkılası gurbet, ocağın sönsün gurbet diye gizlice ağıt yakan analarımız vardı.
Evin atası babalarımız ya bayramdan bayrama, ya da iki üç senede bir gelip, üç dört gün kalıp dönerlerdi bellerini büken İstanbul’a …

Suyundan mıdır, huyundan mıdır bilinmez?
İstanbul’da toprak gibi aldığını geri vermiyor, hasret bırakıyordu her çocuğu babasına, her eşi atasına…
Çocuklar babalarını görmeden, huyunu suyunu bilmeden büyüyorlardı.
Ben dahi baba figürünü çok bilen biri değilim.

Hem sık gelemediğinden, geldiğinde de evladını bağrına basmasına, sevgisini göstermesine engel olan bir Anadolu “ayıbı” ile karşılaşmasından olsa gerek çocuklar baba sevgisinden yoksun büyürlerdi.
Bunun üstüne bir de “erkek çocuk daha kıymetli, kız çocukları en son planda gelir” düsturu binince hepten baba ile kız evlat arasına koccamaaan bir gurbet girmiş oluyordu.

Şu bel bağladıkları İstanbul, hasta edene kadar bırakmıyordu kendini sırtında taşıyan Anadolu’nun bağrı yanık babalarını…
Kader bu ya , ben o sene İstanbul’da Üniversiteyi kazanmış, babamsa hastalanmıştı diye memleketine dönmüştü..
Üniversiteye gitmemem için çok kavga etmişti rahmetli anneciğimle…
Vasiyet etti hükümet anam “Kızım okuyacak” diye..
Babama da kızmayın neden okumama karşıydı diye..
Babamın suçu yok.
Eğitimsizliğin, törenin, cehaletin, geleneğin, çaresizliğin, imkânsızlığın suçuydu…
Bir zamanlar o coğrafyanın kaderi böyleydi…
Eğer bir coğrafya’ya cehalet hükmediyorsa, hikâyelerimiz hep aynı sonla biter…
…………..
Yıllar geçti… Üniversite bitti…
Eğitim Ordusu’nun bir neferi olarak “Eğitim Şart” ilkesini her öğrencime sevdirerek hayata geçirmenin mutluluğuyla yoluma devam ediyorum

Bu konuda eşinin vasiyetini yerine getiren babamında sağlığında ellerinden, yokluğunda toprağından öptüm…
Bizim oralarda Babalar Günü diye ticarete dökülmüş kutlamalar yapılmazdı.
Onların adına hayır-hasenatlar yaparak hediyelerimi göndermek beni mutlu ediyor.
……,

Bir ara günü birlik atlayıp babamı ziyarete gitmiştim.
Sohbet esnasında sordum;
-Neden biz kızları hep ayrı tuttunuz?
-Neden bize sevginizi göstermediniz?
-Neden kızlarınıza hiç sarılmadınız? diye
Sustu …
Düşüncelere dalarak, gözleri uzaklara dalarak uzuuun uzun sustu..
-“Benim suçum değildi, biz büyüklerimizden böyle gördük.
Hatta “büyüklerimizin yanında çocuklarımızı sevmek ayıptır” edebiyle büyüdük, töremiz böyleydi” dedi..

Bu töre bir tek kız çocuklarına mı işliyordu, erkek evlatlarınızın bizden üstünlüğü neydi? dediğimde
Cevapsız susmalar, pişman pişman bakan gözler ve iç çekmeler…
Ahhh babacığım “Bu dünyada üç kere içi çektimse biri sanadır “ demiştim.

Elini dizine vurdu “geçti benden kızım, geçti benden. Sana karşı babalık görevimi yerine getiremedim. Oysa ki sen iyi günümde- kötü günümde yardımıma hep koştun. Hakkını helâl et kızım” demişti…
Şu töre yüzünden, şu zalım İstanbul yüzünden babamıza hasret kalmıştık ya..!
Kime, neye sitem edeyim ?

“Sen babalık görevini yapamamış olsanda, ben evlatlık görevimi yapmaya mecburdum.
Vicdanım benim pusulamdır, elbette ki görevimi yaptım, yapacağım da .
Haklarım helâl olsun” dedim
Allah rahmet eylesin,mekânın cennet olsun babam 🤲

Size garip gelebilir ama 30 yıl öncesinin Doğu Anadolu’sunda kız çocukları, babasıyla karşılıklı konuşamazlardı bile..
En azından bizim oralarda öyleydi…
Bu yüzden babamla ilgi anlatacağım çok şey yok ama gözümde kalmışlıklarım çoook..!
Biz babamla İki yabancı gibiydik…
Bildiğiniz resmiydik.
Bundan sebep tüm velilerime, arkadaşlarıma, dostlarıma “Evlatlarınıza sarılın, sevginizi samimiyetle gösterin. Onlarla sohbet ederken samimiyetinize inansınlar. Anne olun , baba olun…”diye tavsiyelerde bulunurum

Çünkü meslek hayatım boyunca nice anne ve babalarla karşılaştım ,karşılaşıyorum da
-İnsanlık paradan önce gelir diyen nice zengin babalar gördüğüm gibi,
-Yıllarca evinden uzakta hamallık yapıp, evladına hasret çilekeş babalar da gördüm.
-Evine ekmek götüremediği için ağlayan onurlu bağrı yanık babalar da gördüm..

-İpleriyle kuyuya inilen dürüst babalarda gördüm,
İpiyle bir adım öteye gidilemeyecek çakal babalar da gördüm..

-Heva ve heveslerine cebini akıtan, evladının eğitimine sıra gelince zırnık harcamamak için timsah gözyaşları döken karaktersiz babalar da gördüm..

-Evladına marka giydirip, ayakkabısının altı yırtık yüreği gariban babalar da gördüm..

-Ah alan babada , evlat duası alan baba da gördüm..

-Varlığı zarar, yokluğu yarar olan,nice insanlıktan çıkmış babalar da gördüm..

-Evladına haram lokma yedirip,
kul hakkı yiyen vicdan yoksunu,
sahte müslüman babalar da gördüm…

-Velhasıl kelâm adam gibi adam
onurlu, namuslu, imanlı, inançlı, çalışkan, şerefli ve kul hakkı yemeyen ve ahirete göç etmiş tüm babaların günü kutlu olsun…