34,2337$% -0.05
37,4945€% -0.43
44,7736£% -0.33
2.871,47%-0,52
4.904,00%-0,68
19.557,00%-0,67
2.610,88%-0,41
9.132,30%0,97
En güzel şekilde yaratılan ve üstün vasıflarla donatılan insanı varlık âleminde önemli ve anlamlı kılan husus; onun insan, eşya ve Yüce Allah ile ilişkisinde sorumluluk sahibi olmasıdır. İnsanın varoluş gayesinin esasını oluşturan bu duygu, hayatın tamamına bütünlüklü bir değerler dünyası içinde bakabilmeyi öğreterek insanın hayat felsefesini inşa etmesini sağlamaktadır. İnsanın hayatına anlam katan ve onu en üstün değere ulaştıran sorumluluk duygusu, dünya ve ahiret huzurunu temin eden en önemli haslettir.
Allah Teâlâ hiçbir kulunu başıboş yaratmamıştır. Dünyaya gelen herkesin bir sorumluluğu vardır.
Yaşadığı sürece herkes ya yönetici veya yönetilendir. Yönetenler idâre ettiklerinden, yönetilenler de kendilerine emanet edilen işlerden sorumludur.
Her insan üstlendiği işinden Allah’a hem kendine hem de de insanlara karşı sorumludur.
Peygamber (sav) bir hadisinde şöyle buyuruyor: “ Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının Erkek ailesinin Kadın da evinin ve çocuğunun Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî) çobanlığın felsefesini anlamayan, onun psikolojisini yaşamayan, insan yönetemez. Burada özellikle çoban sözcüğüne dikkat çekmek isterim. Büyüksünüz, yöneticisiniz, bakansınız, müdürsünüz, vs demiyor. Çobansınız derken, kibirlenmememiz, kendimizi diğer insanlardan üstün görmememiz, emriniz altındakilerin her hareketinden mesul, hizmet edilen değil, hizmet eden olduğumuzu vurgulamaya çalışıyor. Bu hadisin anlamına uygun davranan; bu anlayışta, samimiyette ve şuurda olanlara ne mutlu…
Kendine, Âleme, Rabb’ine Karşı sorumluluk bilinci
İnsanın hayatına anlam katan ve onu en üstün değere ulaştıran sorumluluk duygusu, dünya ve ahiret huzurunu temin eden en önemli haslettir.
Devlet reisinden dağdaki çobana, evdeki hizmetçiye varıncaya kadar herkes yaptığı işin hesabını Allah’a verecektir. Peygamber Efendimiz meseleye bu açıdan bakmaktadır; sorumlu olan kimseyle sorumlu olduğu şeyleri çoban-sürü benzetmesiyle anlatmıştır. Çoban saflığı ve samimiyeti temsil eder. O güttüğü koyunlara derin bir şefkat ve merhamet besler. Koyunlarını en güzel otlaklarda yaymaya çalışır. Sulama zamanı gelince onları sular. Dinlenme zamanı eğlek yerine götürüp yatırır. Kurda kuşa kaptırmaz. Onların hastalanmamasına dikkat eder. her ferdin adını, meselesini, ilişkilerini, akrabalık bağlarını bilir; bunu önemser ve hissettirir. Sürü, ilgilenildiğini bilir; kendisine uzatılan elin dönemlik değil, sürekli olduğunun farkındadır. Sürüyü doğru istikamete götürmenin tek yolunun göğe bakmak olduğunu bilen adama “çoban” derler. Sürü çobana bakar çoban göğe; çünkü sürünün aradığı şey çobanda çobanın aradığı şey göktedir. Hasta olanlara özel ihtimam gösterir.
İnsanın kendisine karşı sorumluluğunda, kalbin mihenk taşı olduğunu şu hadis çerçevesinde izah etmiştir: “İnsan vücudunda öyle bir organ var ki, o organ sağlam ve istikamet üzere olursa, bütün beden istikamet üzere olur ama o organ sağlam olmaz ise bütün sistem o organın olumsuzluğu üzerine kurgulanır.” Efendimiz bu organı kalp olarak ifade ediyor. Kalbin mihenk taşı olmasının sebebini ise özetle “Rabbimizin her şeye bir merkez tayin ettiği gibi insanın da merkezinin kalp olduğunu görüyoruz.” diyerek izah etmiştir.
İnsanın âleme karşı sorumluluğunda, emr-i bi’l maruf nehy-i anil münker insanın sadece kendisi için yaşayamayacağını, kendisi için istemediğini bir başkası içinde isteyemeyeceğini, ahiret yolunda karanlıkta olan bir insanın aydınlığa kavuşması için gayret sarf etmesi gerektiğini ve bu gayret ve niyetlerin nasıl sonuçlandığını Yasin suresinde bahsi geçen genç bir kişi üzerinden, sahabelerin hayatındaki olaylardan ve önder şahsiyetlerin hayatlarından örnekler vererek daha açık ve anlaşılır bir şekilde pekiştirerek izah etmiştir.
İnsanın Rabbine karşı sorumluluğunda; doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü, adalet ile zulmü vb. zıtlıkları ayırabilme meziyetinin sağlam olabilmesi hasebiyle ilim ile meşguliyetin önem arz etmektedir.
Tabi bu meziyetlerin sağlıklı bir şekilde fayda sağlayabilmesi için insanın teşkilatlanarak çalışmalarını sürdürmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Çünkü, insan ne kadar ilim sahibi olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun, tek başına kaldığı müddetçe etkisiz olacaktır. İlmin ve teşkilatlanmanın insanın kendine, aleme ve Rabbine karşı sorumluluğunda en önemli etkenlerin başında gelmektedir.
Kendisine insanlar emanet edilen bir şahıs, yönettiği kimselere, çobanın sürüsüne sahip çıktığı gibi iyi duygularla arka çıkmalı, onları koruyup gözetmelidir. İdaresi altındakilerin kendisine bir Allah emaneti olduğunu düşünmeli, onlara şefkat ve merhamet göstermeli, aldıkları paranın ihtiyaçlarını karşılamaya yetip yetmediğini araştırmalı, kendisi veya yakınları hasta olduğu zaman onlara yardım etmeli, kısacası yönettiği kimselerin bahtiyarlığını istemeli, kendilerini mutlu edecek ve görevlerini en iyi şekilde yapacak imkânları hazırlamalıdır.
Tüm bu sorumluluk bilincinden yola çıkarak insanın kendine, âleme ve Rabbine karşı duyduğu sorumluluğun, vefasını ve içinde bulunduğu nimetinin kadrini bilmesi gerektiğinin önemidir.
Daimâ Rabbimiz’in müşâhedesi altında, yani her hâl ve hareketimizi kaydeden ilâhî kameralar önünde bulunduğumuzu, hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız.
Yine unutmamalıyız ki gözlerden uzak mekânlarda dahî günahlardan sakınıp istikâmet üzere olabilmek; hâlis bir îmânın alâmeti olan “Allâhʼın bizi her an görmekte olduğu ve bize bizden yakın bulunduğu” gerçeğini lâyıkıyla kavramaya bağlıdır. Allah dostları da, mânevî terbiyeleri altındaki tâliplerine hep bu hâli kazandırmanın gayreti içinde olmuşlardır.
Sorumluluk, aklı başında olan herkesin üzerine vazife olmalıdır. “ Bana ne, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, …” gibi tavırlar sorumsuzluktur. Bu tür sorumsuzluklarımız yüzünden yanlışlar doğru gibi algılanır olmuş; ahlaksızlık, kötü söz, davranış, küfür, haksızlık alıp başını gitmiştir. Herkes kendi adaletini kendi sağlamaya çalışıyor; aile içi şiddet, cinayet, hırsızlık, yolsuzluk, ahlaksızlık, … alıp başını gitmişse bu durum, bizim toplum olarak sorumsuz davranışlarımızın sonucudur. Peygamber Efendimiz, ” Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz ya da Allah, yakında umumi bir bela verir. O zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz.” (Tirmizi) hadisiyle bizleri uyarırken bizler, bunca sosyal problemler içinde debelenip duruyorsak çokça düşünmeli değil miyiz?
Devlet reisinden dağdaki çobana, evdeki hizmetçiye varıncaya kadar herkes yaptığı işin hesabını Allah’a verecektir. Peygamber Efendimiz meselenin önemine dikkat çekmektedir.
Nitekim, Hazreti Ali R.A. şöyle demiştir: Ben ve nefsim, çoban ile koyun sürüsüne benzeriz. Çoban sürüyü bir taraftan topladığında diğer taraftan dağılır. Nefsini öldüren kimse rahmet kefenine sarılır ve keramet toprağına gömülür. Kalbini öldüren kimse lanet kefenine dürülür ve azap toprağına gömülür.
Çoban ne yapar? Sürüsünü en güzel otlaklarda otlatmaya ve aynı zamanda onları kendi içlerinde birbirlerine karşı ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumakla yükümlüdür. Bunun için ücret alır. Bu gayretinin sonuçları olarak da o sürüden en yüksek verim alınır. Gerek et fazlalığı ve lezzeti, gerekse süt ve yün kalitesi hemen kendini belli eder. Aksi durumda randıman düşer, istenen sonuç elde edilemez ve hatta “hüsran” gündeme gelebilir. Gürültü kirliliği içinde otlayan hayvanlar bile strese girerek hasta olurlar, onlardan beklenen fayda oluşmadığı gibi birde sahiplerini uğraştırırlar. Elinde değneği ya da silahı olmayan çoban her an sürüsünü kurtlara, yabani hayvanlara kaptırma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Sürüsünü uçurum kenarlarında otlatan çobanın sürüsü de her an tehlike altındadır. Bir de bütün bu tehlikelerin üzerine sürü içerisinde bulunan özellikle koyunlar sürü psikolojisine daha yatkın olduklarından özel bir ihtimam gösterilmesi gereken kısımdır. Aksi halde “toklu” denilen lider “koyun” uçurumdan bile atlasa diğerleri de aynen peşinden atlar, yeter ki bir panik hâli yaşamasınlar. Akılları ile değil duyguları ile hareket ederler ve helak olurlar. Bu yüzden çobanın akıllı olması ve kendisine emanet edilen sürüyü böyle bir tehlikeye maruz bırakmamak için her an tetikte ve şüpheci bir tavır ile tehlikelere karşı muhafaza etmesi gerekir. Koyunlarını yanlış yerde otlatmaması gerekir.
Her davranışımızda, sözümüzde, işimizde sorumluluğumuzu en güzel şekilde yerine getirmek zorundayız. Sorumsuz davrandığımız en basit işimizin sonunda çok büyük problemlerle karşılaşabileceğimizi unutmamalıyız. Herkes üzerine düşen görevi en iyi, doğru ve sorumluluk bilinciyle yerine getirirse toplum düzelir. Böylece kabahati onda bunda aramaz, asıl kabahatlinin kendimiz olduğunun farkına varmış oluruz. Öncelikle ağalığa, beyliğe heveslenip, çobanlığımızı unutup bütün iş ve işlemleri başkalarının yapmasını beklememeliyiz vesselam…
Nuran Kırlak / Ahde Vefa Platformu Başkanı
TÜİK açıkladı: Eğitim süresinde düşüş