ŞÜKROLSUN RABB’İMİZ VAR!

ŞÜKROLSUN RABB’İMİZ VAR!
Kur’an-ı Kerîm’in 55. sûresi olan Rahmân, yalnızca bir ilahî metin değil; varoluşun kalbine işlenmiş bir rahmet manifestosudur.
İsmini Allah’ın “en çok merhamet eden” anlamına gelen sıfatından alan bu sûre, insana unuttuğu hakikati fısıldar: “Sen, rahmetle var oldun.”

Rahmân, Kur’an’da yalnızca Allah’ın bir ismi değil; yaratılışın temel ilkesi, kâinatın dilinde yankılanan bir ahenk ve adaletin yumuşak yüzüdür. Sûrenin her ayeti, bir nimetin, bir uyarının, bir denge çağrısının ilahî melodisini taşır.
“Rahmân, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti.”
Bu ayet, insanlık tarihinin en özlü bilgi felsefesidir.
Burada “öğretmek”, sadece bilgi aktarmak değildir; insana anlam verme kabiliyetinin bağışlanmasıdır. “Beyan” kelimesi, hem konuşmayı hem de hakikati ifade edebilmeyi anlatır.
Demek ki insan, konuşarak değil; hakikati dillendirebildiği ölçüde insanlaşır.
İnsana beyanı öğreten Rahmân’dır; çünkü bilgi, merhametten doğar. Merhametsiz bir bilgi, yıkıcıdır; atom bombası gibi. Oysa Rahmân’ın öğrettiği bilgi, kalbi aydınlatan, dünyayı imar eden bilgidir.

“Güneş ve ay bir hesaba göre hareket eder. Gökyüzünü Allah yükseltti ve mizanı O koydu.”
Bu ayetler, evrende adaletin sadece mahkemede değil, galaksilerde de var olduğunu bildirir.
Mizan, yani ölçü, denge, adalet, Rahmân’ın en görünür tecellisidir.
Dünya dönüyorsa, denge sayesinde; toplum yaşıyorsa, adalet sayesinde.
Bu yüzden Kur’an, terazinin iki kefesini hatırlatır:
Birinde hak, diğerinde rahmet.
Adalet, rahmetten soyutlanırsa zulme; rahmet, adaletten koparsa zayıflığa dönüşür.
Rahmân Sûresi, bu iki kutbu dengeleyen ilahî bir pusuladır.

Sûrede 31 defa tekrarlanan bu ayet, Kur’an’ın en güçlü seslenişidir.
Bir hitap değil, bir vicdan sorgulamasıdır.
Her nimetten sonra gelen bu tekrar, insana “unutma” der.
Bir nefes aldığında, bir lokma yediğinde, bir gün affedildiğinde…
“Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” sorusu, kalbin duvarlarına çarpar.
Bu tekrar, insanın duyarsızlaşmış şükrüne karşı ilahî bir yankıdır.
Bir anlamda bu sûre, nimetlerin muhasebesi, insanın şükrün hafızasında yeniden doğuşudur.

“Takvâ sahipleri için iki cennet vardır… Bunların dışında iki cennet daha vardır.”
Rahmân Sûresi’nde iki çift cennetten söz edilir.
Bu, sadece ahiretteki mekânsal ödül değil; dünya ve ahiret arasında kurulan bir manevî denge metaforudur.
Bir cennet, bedenin huzurudur; diğeri ruhun sükûnu.
Bir cennet, sabrın mükâfatıdır; diğeri şükrün karşılığı.
Rahmân burada, insanı yalnızca ölüm sonrası saadete değil, yaşarken rahmetli bir yaşam sürmeye çağırır.

“Ey insan ve cin topluluğu! Eğer göklerin ve yerin bucaklarından çıkıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ama yetmez; Rahmân’ın izni olmadıkça.”
Bu ayet, insanın ilim ve güç arayışındaki sınırını çizer.
Bilim, teknoloji, keşif… Her biri rahmetin izniyle mümkündür.
Rahmân burada “yasak” koymaz, ama sınırın varlığını hatırlatır:
“İlmin seni kibire değil, kulluğa götürsün.”
Rahmân’ın rahmeti, insana akıl vererek başlar; ama o aklı neye kullandığın, rahmetin yönünü belirler.

Rahmân Sûresi, sadece anlamıyla değil, ses örgüsüyle de ilahî bir şiirdir.
Ayet sonlarındaki “fe-bi-eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân” ifadesi, bir şiir nakaratı gibi sûrenin ruhunu taşır.
Bu tekrarlarda bir tehdit değil, şefkatli bir hatırlatma vardır.
Sanki Yaratıcı şöyle der:
“Bak, seni affettim. Bir daha düşün.
Nefesini, gözünü, sevdiğini, yediğini hatırla.
Hangisini yalanlayabilirsin?”Kur’an’ın bu şiirsel tekrarı, rahmetin sesiyle sarsılmayan kalbin taşlaştığını haber verir.

Rahmân Sûresi, bir sûreden fazlasıdır; insanın içindeki merhameti uyandırma çağrısıdır.
Eğer bir toplum, adaletin terazisini bozarsa; rahmetin dili susar.
Eğer insan, teşekkür etmeyi unutursa; nimetler anlamını kaybeder.

Rahmân, bize yeniden hatırlatır:

“Merhamet, iman edenin kimliğidir.
Adalet, Rahmân’a iman etmenin sosyal dilidir.”Bu sûrenin sonunda insan, sessiz bir şükürle başını eğer:
“Ne çok nimetin varmış Rabbim… Ben hangisini yalanlayabilirim ki?”

Rahmân Sûresi, modern dünyanın en çok unuttuğu hakikati hatırlatır:
Merhamet, bir duygu değil; bir yaşam biçimidir.
Kâinatta her şey “Rahmân” ismiyle var olur; insan da ancak o isimle anlam bulur dersek en doğru özetini vermiş oluruz sürenin,
vesselam..