Sosyal medyada terör atışmaları okula taşındı
Sosyal medyadaki terörü okula taşıyorlar
Okullarda yaşanan şiddet olaylarını değerlendiren uzmanlar, sosyal medyada oyunlar ve şiddet içeriklerinin okula taşındığını belirttiler.
NetHaberler.Com | Ara Özel
Okullarda son günlerde yaşanan şiddet olayları dikkat çekiyor. Geçtiğimiz günlerde Ankara Çankaya’da bulunan Kocatepe Mimar Kemal Anadolu Lisesi’nde 10’uncu sınıf öğrencilerinin fizik öğretmenine karşı yaptığı saygısızlık ve zorbalık gündemdeki yerini korurken bir skandal haberde Mersin’den geldi. Mersin’in Anamur ilçesinde Rüştü Kazım Yücelen Ortaokulu öğrencisi 12 yaşındaki M.K. tüfekle geldiği okulun bahçesinde okul müdürü Ender Kara’ya ateş ederek ağır yaraladı. Öğrenci ve babası Y.K. gözaltına alınırken okul müdürünün Mersin’e sevk edildiği öğrenildi.
Diğer yandan; öğrencilerin okullarda karşılaştığı görünmez tehdit olan akran zorbalığı ve suça bulaşan çocuklar sorunu artık giderek görünür hâle geldi. Son yıllarda okullarda artan akran zorbalığı, yalnızca öğrenciler arasındaki şiddet ve baskıyla sınırlı kalmayıp öğretmenlere yönelik saygısız davranışlarla da kendini göstermeye başladı. Özellikle çocuk ve gençlerin sosyal medyada maruz kaldığı şiddet içerikli oyunlar, saldırganlığı teşvik eden dijital senaryolar ve sınırsız ekran kullanımı empati duygusunu zayıflatırken, liselerde öğretmenlere karşı artan saygısızlık, büyüklere yönelik tahammülsüzlük ve kültürümüze yabancı davranışlar bu dönüşümün en somut yansımaları olarak öne çıkıyor. Geçmişte istisnai kabul edilen bu tutumların bugün giderek sıradanlaşırken, akran zorbalığının artık yalnızca fiziksel şiddetle sınırlı kalmadığını, siber zorbalık yoluyla da çocukların psikolojisini derinden yaralıyor.
AKRAN ZORBALIĞI OKUL SINIRLARINI AŞIYOR
Sosyal medya üzerinden yapılan hakaret, dışlama, tehdit ve itibarsızlaştırma girişimleri çocukların okul dışında da güvende hissetmemesine yol açarken, bu dijital saldırıların çoğu zaman öğretmenlerin ve ailelerin farkına varmadan derin travmalar oluşturduğu ifade ediliyor. Yapılan bilimsel araştırmalara göre sorunun önemli bir boyutunu da yaş gruplarının aynı eğitim ortamında bulunması oluşturuyor; özellikle 5, 6, 7 ve 8’inci sınıfların aynı anda okula girip çıkması, yaş ve fiziksel gelişim farkı nedeniyle güç dengesizliğini artırarak zorbalık riskini büyütüyor. Bu nedenle kademeli eğitim modelleri ve farklı yaş gruplarının zaman ile mekân açısından ayrılması yeniden tartışılırken, akran zorbalığına maruz kalan çocukların aile yapılarının da rehber öğretmenler tarafından yakından izlenmesi gerektiği belirtiliyor. Uzmanlar, aile içinde şiddete tanıklık eden ya da şiddet gören çocukların okulda ya zorbalığa uğrayan ya da zorbalık yapan taraf olabildiğine dikkat çekerek, bu tablonun akran zorbalığının münferit olaylardan ibaret olmadığını; medya, dijital kültür, eğitim sistemi ve aile yapısının birlikte ele alınmasını zorunlu kıldığını ifade ediyor. Eğitimciler ise çocukların yalnızca akademik başarılarıyla değil, ahlaki, psikolojik ve sosyal gelişimleriyle de yakından takip edilmemesi hâlinde okul koridorlarında başlayan bu sessiz şiddetin zamanla toplumsal yapıyı tehdit eden daha büyük sorunlara dönüşeceği uyarısında bulunuyor.
ÇOCUKLARA DUYGUSAL FARKINDALIK AŞILANMALI
Konuyla ilgili gazetemize konuşan Uzman psikolog ve eğitimci Kerem Gümüş ise “Medya içerikleri, kitaplar ve dijital mecralar akran zorbalığını hem besleyebilen hem de önleyebilen güçlü araçlardır. Özellikle çocuklar ve ergenler, gördükleri davranışları normalleştirme ve model alma eğiliminde oldukları için bu alanlarda sunulan mesajlar büyük önem taşır. Zorbalığın alaycı, küçümseyici ya da “güç göstergesi” gibi sunulduğu medya içerikleri çocuklarda empatiyi değil, güçlünün haklı olduğu düşüncesini pekiştiriyor. Bu durum, çocukların zorbalığı fark etmesini zorlaştırdığı gibi, maruz kaldıklarında bunu dile getirmelerini de engeller. Kötü davranışları çocuk gözünde normalleştirir. Maruz kalan çocuğa da psikolojik bir travma etkisi bırakır. Zorbalıkla mücadelede önce ailelere, ardından devlete ve öğretmenlere çok büyük sorumluluklar düşüyor. Çünkü çocuk, zorbalığı ilk olarak evde modeller. Özellikle sınır koymayı, saygıyı ve empatiyi aile içinde öğrenir. Medya içeriklerinin ve dijital mecraların denetimsiz kullanımı, çocuğun alaycı dili, küçümsemeyi ve şiddeti “normal” olarak algılamasına zemin hazırlar. Bu noktada ailelerin görevi yalnızca ekran süresi koymak değil, ekranı denetlemek, izlenen içerikleri kontrol etmek ve çocuğa duygusal farkındalık kazandırmaktır” ifadelerini kullandı.
ÇOCUKLARIMIZ HER ALANDA KORUNMALI
Çocuklara yönelik hazırlanan medya içeriklerinin devlet tarafından sıkı denetlenmesi gerektiğini vurgulayan Gümüş, “Devlet düzeyinde ise zorbalık, bireysel bir sorun değil, toplumsal bir ruh sağlığı meselesi olarak ele alınmalıdır. Okullarda zorbalıkla mücadele programlarının standart hâle getirilmesi, dijital zorbalıkla ilgili yasal düzenlemelerin çocuk lehine güçlendirilmesi ve ebeveynlere yönelik bilinçlendirme çalışmalarının yaygınlaştırılması bu sürecin temel adımlarıdır. Medya ve dijital platformlarda çocukları koruyucu politikaların kararlılıkla uygulanması, zorbalığın görünmezleşmesini değil, önlenmesini sağlar. Özellikle çocuklara yönelik medya ve dijital içeriklerin daha sıkı denetlenmesi, zorbalığı normalleştiren dili ve şiddeti “eğlence” gibi sunan içeriklerin sınırlandırılması, çocukların ruh sağlığını korumak adına artık bir tercih değil, zorunluluktur. Öğretmenler ise bu zincirin en kritik halkalarından biridir. Evde sağlıklı dokunulmamış çocuğa iyi gelecek kişi öğretmendir. Öğretmenin sınıf içinde zorbalığı yalnızca “disiplin sorunu” olarak değil, bir ilişki ve duygu düzenleme problemi olarak ele alması gerekir. Öğrencilerin birbirleriyle kurdukları dili gözlemlemek, dışlanan çocuğu fark etmek ve zorbalığa sessiz kalan tanıkları sürece dahil etmek çözümün önemli bir parçasıdır. Öğretmenin kurduğu güvenli ilişki, çocuğun yaşadığını anlatabilmesi için en güçlü zemindir” dedi