KÜRESEL ÇIKAR KONSEYİ
KÜRESEL ÇIKAR KONSEYİ
Gazze’de imzalanan “daimi ateşkes” kararı, görünürde bir diplomatik zafer gibi sunulsa da gerçekte küresel adalet sisteminin çöküşünü bir kez daha gözler önüne sermiştir.
NetHaberler | Faysal Atmaca
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, beş daimi üyenin ekonomik, askerî ve kültürel çıkarlarını koruyan bir mekanizma olarak işlemekte; “barış” kavramını bir egemenlik aracına dönüştürmektedir.
Bu yazımızda, söz konusu dengesiz yapıyı ele alırken, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ve Ortak Türk Alfabe Birliği gibi kültürel-siyasi inisiyatiflerin, adalet temelli yeni bir dünya düzeninin inşasında nasıl model olabileceğini tartışmaktır niyetimiz.
Gazze’de sağlanan “daimi ateşkes”, milyonlarca masum insanın feryadından sonra, uluslararası vicdanın geç de olsa verdiği bir refleks olarak sunulmuştur.
Ne var ki bu karar, adalet sisteminin değil, jeopolitik dengenin bir ürünüdür.
Güvenlik Konseyi, dünyanın güvenliğini değil, kendi iç güç dengelerini korumuştur.
Ateşkes kararında bile, insan hayatı değil, enerji yolları, ticaret hatları ve diplomatik imajlar ön plandadır.
Gazze’de akan kan durdu belki, ama insanlığın utancı kurumadı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), II. Dünya Savaşı sonrası güç dengesinin kurumsallaşmış hâlidir.
ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa — yani beş daimi üye — savaşın galipleri olarak barışı “mülk” haline getirmiştir.
Bu sistem, şu üç temel çelişki üzerine kuruludur:
1. Eşitlik söylemi – İmtiyaz gerçeği: 193 üye ülke arasında yalnız 5’inin veto hakkı vardır.
2. Barış ilkesi – Silah ekonomisi: Beş ülke, küresel silah ihracatının %80’ini elinde tutar.
3. İnsan hakları söylemi – Jeostratejik körlük: Gazze, Yemen, Keşmir, Doğu Türkistan gibi krizlerde sessizlik hâkimdir.
Sonuç olarak, BMGK artık güvenlik sağlayan değil, adaletsizliği kurumsallaştıran bir organdır.
Gazze ateşkesinde bazı ülkelerin çekimser kalması, diplomatik bir tutum değil, ahlaki bir tereddüttür.
Bu çekingenlik, uluslararası sistemde küçük devletlerin “bağımlı özgürlüğünü” yansıtır:
Ekonomik yardımdan korkanlar, askerî baskıdan çekinenler, enerji bağımlılığından kaygı duyanlar…
Oysa tarihin bu dönemeci, tarafsızlığı değil taraf olmayı gerektiriyor:
Ya adaletin yanında olunacak, ya zulmün sessiz ortağı olunacak.
Gazze, yalnız Filistin’in değil, bütün insanlığın aynasıdır.
Batı medeniyetinin “küresel ahlak” iddiası, yüzyıllar süren sömürgecilikle birlikte iflas etmiştir.
Bugün Afrika’dan Asya’ya, Balkanlardan Latin Amerika’ya kadar geniş bir coğrafya, Batı merkezli sistemin adaletsizliğine karşı yeni alternatifler aramaktadır.
Bu arayış, yalnız siyasî değil, kültürel bir yeniden doğuş ihtiyacıdır.
Ve bu yeniden doğuşun merkezinde Türk dünyası durmaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), sadece ekonomik veya diplomatik bir oluşum değildir.
Bu yapı, medeniyet temelli bir ortak kaderin yeniden hatırlanışıdır.
Gazze gibi insani krizlerde sessiz kalmayan Türk dünyası, adalet eksenli diplomasiye örnek bir duruş sergilemiştir.
Bu duruşun sürdürülebilir olması için:
1. Ortak Dış Politika Mekanizması güçlendirilmelidir.
2. Savunma, enerji ve insani yardım koordinasyonu ortak platformda yürütülmelidir.
3. Türk dünyasının ortak sesi olarak, uluslararası medyada bağımsız bir iletişim ağı kurulmalıdır.
Bu model, sadece Türk dünyası için değil, adalet arayan tüm milletler için umut vadeder.
Dilde birlik olmadan zihinde, zihinde birlik olmadan dünyada adalet tesis edilemez.
Bu nedenle Ortak Türk Alfabe Birliği projesi, yalnızca kültürel bir girişim değil;
aynı zamanda epistemolojik bağımsızlığın teminatıdır.
Tek alfabe, ortak eğitim materyalleri, ortak akademik üretim ve ortak medeniyet kodları demektir.
Bu birlik, Batı’nın bilgi tekeline karşı alternatif bir entelektüel ekosistem kurma fırsatı sunar.
Ortak alfabe, Türk dünyasının “ortak bilinci”nin yeniden inşasıdır.
Yeni bir dünya, yalnızca yeni kurumlarla değil, yeni bir değer anlayışıyla kurulabilir.
Bu noktada Türk dünyası için üç stratejik adım hayati önemdedir:
A. Birleşmiş Vicdanlar Girişimi:İslam ülkeleri, Afrika, Orta Asya ve Balkan ülkeleriyle birlikte “Birleşmiş Vicdanlar Forumu” oluşturulmalıdır.
B. Kültürel Ekonomi:Ortak Türk yatırım fonu ve medya destek programlarıyla bağımlı ekonomiden çıkış sağlanmalıdır.
C. Akademik
Diplomasi:Üniversiteler arası ağlar üzerinden ortak tarih, hukuk ve siyaset bilimi müfredatları geliştirilmeli; adalet fikri bilimsel zeminde yeniden inşa edilmelidir.
Gazze ateşkesi, insanlığın utançla imzaladığı bir belgedir;
çünkü bu ateşkes, adaletin değil, acıların doygunluğunun sonucudur.
Ama bu ateşkes aynı zamanda bir başlangıçtır:
Doğu’nun vicdanı yeniden uyanmaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın yükselişi, ortak alfabe birliğiyle desteklendiğinde,
dünya yalnızca yeni bir siyasi kutup değil, yeni bir ahlak ekseni kazanacaktır.
Gerçek güvenlik, orduların gücünde değil, vicdanın diriliğinde saklıdır.
Ve o vicdan, bugün Türk coğrafyasından tüm insanlığa seslenmektedir:
“Ey insanlık, artık beş ülkenin güvenliği değil,yedi kıtanın adaleti konuşulsun vesselam”