İsrafı Boykot!

İSRAFI BOYKOT
(Bir Avuç İnsan, Bir Dünyalık Esaret)

“Zulme karşı en büyük boykot,israftan vazgeçmektir.”

Gazze’de patlayan bombalar, sadece taşları değil vicdanları da yerle bir ediyor.
Bir avuç insan, parayı ilah edinerek dünyayı esir almış;
devletler suskun, kurumlar sessiz, kalabalıklar kör ve sağır.
Birleşmiş Milletler kürsülerinde sözler uçuşuyor;
“endişeliyiz”, “kaygılıyız”, “derin üzüntü duyuyoruz” cümleleri
birbirine eklenip duruyor.
Ama tek bir gerçek değişmiyor:
Çocuklar ölüyor, anneler ağlıyor, evler yıkılıyor.

İnsani yardım kuruluşları raporlar yazıyor,
“ihlaller”, “insanlık suçu”, “insani kriz” diyorlar.
Ama raporların mürekkebi kurumadan yeni bir bomba düşüyor.

Ve biz.
Alışveriş sepetimizin içinde
savaşın mermilerini taşıdığımızın farkında değiliz.

Unutma!
“Paranın dini olmaz; ama parayı din yapanların putu, insanlığın mezarıdır vesselam.”

Boykot mu?

Elbette boykot bir ses, bir çığlıktır.
Ama tek başına bir çare değildir.
Çünkü onlar markaların gölgelerinde saklanır,
ortaklıkların zincirlerinde çoğalır.
Sen birini terk ettiğinde,
diğeri avuçlarını ovuşturur.

Asıl mesele markada değil,
mantıkta gizlidir.

“Boykot markaları değil, israfı terk etmekle başlar.”

Artık inançlar tatil edilmiştir.
Dinler, mabetler, kutsallar bir kenara bırakılmıştır.
Paranın yeni din olduğu bir çağdayız.

Bugün insanların mezhebi “marka”,

ibadeti “alışveriş”,

tapınağı “alışveriş merkezleri” olmuştur.

Allah’ın adıyla başlamayan sofralar,
markaların logosuyla süslenmektedir.
İman terk edilmiş,
paranın saltanatı kurulmuştur.

“Kanaat eden hürleşir; israf eden esirleşir.”

Oysa;
Gerçek boykot,
rafı değil,
nefsimizi terk etmektir.
İhtiyacın kadar al, fazlasını bırak.
Bir lokmayı paylaş, çöpe atma.
Gösteriş için değil, zaruret için yaşa.
Borçla değil, bereketle doy.

Kur’an-ı Kerim’in sesi çağlar ötesinden yankılanır:

“Yiyiniz, içiniz; fakat israf etmeyiniz.Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf, 31)
“Bir lokmayı paylaşmak, bir bombayı susturmak demektir çünkü.”

Her fazla telefon,
her gereksiz kıyafet,
her çöpe giden ekmek!

Zalimin kasasında kurşuna,
Gazze’de bir çocuğun gözyaşına dönüşür.

Her lüks otomobil,
bir yetimin rızkından çalınmış bir paydır.

Her moda uğruna alınan elbise,
bir annenin gözyaşını ağırlaştırır.

Gazze’nin yıkık duvarları bize haykırıyor:
“Asıl savaş, sizin market arabalarınızda kazanılıyor! Bilesiniz.”
“Her fazla alışveriş, zalimin kasasına düşen bir mermi gibidir emin ol.”
“Asıl savaş, market sepetlerimizde kazanılıyor çünkü.”

Dünyanın güçlü devletleri,
zulmün ortağı olduklarını saklamadan konuşuyorlar:
“Kendini savunma hakkı vardır” diyorlar.
Oysa savunan kim, saldıran kim?
Bombaların gölgesinde vicdanlarını kaybetmiş devletler,
zulme sessizlikleriyle mühür vuruyor.

Ve diğerleri.
Kendi halklarını avutmak için açıklama üstüne açıklama.
“Barış çağrısı yapıyoruz.”
Oysa barışı katledenlerle aynı masaya oturuyorlar.

Uluslararası insani kuruluşlar.
Adları büyük, raporları kalın,
ama elleri bağlı, yürekleri küçük.
Kimi çıkar hesaplarının,
kimi siyasi dengelerin esiri olmuş.

Bilinmelidir ki İnsaniyet adına susmak,
zulmün en büyük ortağı olmaktır.

Ve maalesef:
Bir yanda Afrika’nın tozlu sokaklarında,
Gazze’nin kuşatma altındaki evlerinde,
çocuklar bir parça ekmek için gözyaşı döküyor.

Diğer yanda dünyanın büyük şehirlerinde,
ışıl ışıl mağazalarda insanlar
gereksiz eşyaların peşinde koşuyor.
Alışveriş merkezleri dolup taşarken,
sofralarda çöpe giden yemekler dağları aşıyor.

Bir taraf açlıktan ölürken,
diğer taraf tıka basa doyuyor.
Bir taraf su bulamadığı için hastalanırken,
diğer taraf lüks içeceklerle israf ediyor.
Ve işte en büyük zulüm,
bombalardan önce bu çelişkide saklıdır unutmayalım.
“Tıka basa doymak, aç kalandan çalmaktır.”
“Bir lokmayı paylaşmayan, bir bombayı engelleyemez asla!”

Ey insanlık!
eğer zulmü bitirmek istiyorsan
Ence kendi israfını bitir!

İsrafı boykot et ki,
tüketimden doğan zulüm azalsın.
Kanaate sarıl ki,
paranın zincirleri kırılsın.

Ve bil ki,
küçük sepetlerde büyük devrimler saklıdır.
“Küçük sepetlerde büyük devrimler gizlidir vesselam.”