FAYSAL ATMACA: HİKMET Mİ? İLLET Mİ?
HİKMET Mİ? İLLET Mİ?
İnsanoğlu yaratılışı gereği anlam arayan bir varlıktır. Akıl verilmiş, tefekkür emredilmiş, sorgulamak yadırganmamıştır. Ancak iman ile akıl, teslimiyet ile tahkik, bir çizgide buluşmalı; kulun kulluğu, Rabbin Rabliğini sorgulamaya evrilmemelidir.
İşte bu noktada zihinlerde yankılanan şu soruyla yüzleşiriz:
Cenab-ı Hak bir şeyi neden emreder veya neden yasaklar? Hikmet için mi? İllet için mi?
“Hikmet”, emrin ardındaki anlamı, gizli amacı ve güzelliği ifade eder. Bir hükümdeki hikmeti keşfetmek, o emre olan sevgimizi artırabilir. Oruç ibadetiyle sabrı öğreniriz. Faiz yasağı ile ekonomik sömürünün önüne geçilir. Namaz vakitleri, insanın zaman yönetimini ve disiplinini güçlendirir.
Ancak bu örneklerin tümü, emrin kendisini açıklayan zorunlu sebepler (illet) değil, onun faydalı sonuçları (hikmeti)4tir. Ve bunlar, emre uymanın sebebi değil, meyvesidir.
“İllet”, bir hükmün bağlayıcılığını doğuran şer’î ve sabit sebeptir. Allah Teâlâ’nın “şu durum meydana geldiğinde şu hüküm uygulanır” şeklinde bildirdiği bağlayıcı ilkelerdir.
Örneğin:
• İçki haramdır; çünkü sarhoşluk verici (müskir) özelliği vardır.
• Namazın abdestsiz kılınamaması, illetsiz değil; çünkü hadesten taharet olmadan ibadet edilemez.
Ancak şunu vurgulamak gerekir:Bir hükmün illeti bilinmeden de ona uymak farzdır. Çünkü o hükmü koyan, her şeyin yaratıcısıdır.
Allah’ın bazı emirleri, hikmeti açıklanmadan bildirilmiştir.
• Hz. İbrahim (as), oğlunu kurban etmekle emrolunduğunda nedenini sormadı.
• Hz. Musa (as), Hızır ile yolculuğunda olup biteni ancak sabırla bekledikten sonra anlayabildi.
Bu olaylar bize gösterir ki, kulluk “önce anlayayım sonra yapayım” mantığıyla değil; “emredildiyse yaparım, sonra anlarsam anlarım” şuuruyla yaşanır.
İşte burada durup en temel farkı kavramalıyız:
Bizim aklımız, Yüce Allah’ın sınırsız ilminden ancak bir numunedir.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (İsrâ, 85)
İnsan, yaratılmıştır. Aklı da sınırlı ve sonludur. Oysa Allah’ın ilmi:
• Sınırsızdır (mutlak),
• Zamandan ve mekândan münezzehtir,
• Her şeyi kuşatır.
Bizim aklımız, tıpkı bir denizden alınan bir damla gibidir. O halde nasıl olur da o damlayla, denizin derinliğini sorgularız?Şunu idrak etmedikçe, hikmeti merkeze almak bizi akıl putçuluğuna sürükleyebilir.Bugün “Bu hüküm bana mantıklı gelmiyor, o yüzden kabul etmiyorum” diyen zihinler, aslında farkında olmadan şunu söylüyor:
“Benim aklım, Allah’ın hükmünden üstündür.”
Bu ise sadece bir kibir değil, kulluğun inkârıdır.
İnsan aklı, Allah’ın yaratma ve kudretinin bir nişanesidir.
Ne var ki bu akıl:
• Olanı algılamakta başarılıdır, ama olması gerekeni her zaman bilemez.
• Sebep-sonuç ilişkisi kurabilir, ama hakikat dairesini tam göremez.
• Gözlemiyle ilerler, ama gaybı kuşatamaz.
İşte bu yüzden, şeriatla bildirilen emirlerde hikmetin bilinip bilinmemesi, o emrin değerini ve bağlayıcılığını etkilemez. Çünkü:
Allah’ın her hükmü doğrudur; biz anlayamasak da.
Her yasağın ardında hayır, her emirde rahmet vardır; biz kavrayamasak da.
Modern akıl, her şeyi anlama ve açıklama takıntısıyla yanıp tutuşuyor.
Bu çağın putu, “anlarsam uyarım” anlayışıdır.
Oysa hakikat, şöyle seslenir:
“Anlamak güzel, ama iman etmek anlamaya bağlı değil. Çünkü Allah kuluna aklı itaat etsin diye verdi; hüküm sorgulansın diye değil.”
Bugün pek çok kişi, haramları anlamadığı için terk etmiyor
“Sigara Kur’an’da yok” diyerek hikmetsiz haramları küçümsüyor.“Başörtüsünün hikmeti örtünmek değil, toplum düzeniydi” diyerek hükmü oyunlaştırıyor.Oysa emir sabittir; hikmet zamanla değişse de, illet baki kaldıkça hüküm sürer.
Hikmeti bilmek güzeldir, kulluğu süsler.
Ancak illeti bilmek, kulluğun temelidir.
Zira kulluk, ilmin değil, emrin önünde eğilmekle başlar.
Aklımız Allah’ın ilminin bir gölgesi bile değilken, o sınırsız aklın koyduğu kuralları sadece “anladığımız kadar”la sınırlandıramayız.
“Rabbinin rahmet hazinesi sonsuzdur; ama senden istediği sadece bir şeydir:Anlamasan da inan, kavrayamasan da itaat et.Çünkü kulluk, aklın sınırında değil; emre boyun eğdiğin secdede başlar.”
Anlamasam da, anlasam da,
İllet O’nun sözüdür bana.
Aklım kıyıda beklerken,
O hükmeder denizlere.
O’nun aklı, ezelî ve mutlak,
Benimki, anlık bir yaprak.
Emre teslim olan akıl,
O zaman olur gerçek akıl vesselam..