18. İstanbul Bienali’ne 15 Günde 100 Bin Ziyaretçi Çekti: Üç Ayaklı Kedi’nin Sırları
18. İstanbul Bienali’ne 15 Günde 100 Bin Ziyaretçi Çekti: Üç Ayaklı Kedi’nin Sırları
Bienalin Yoğun İlgisi ve Kültürel Etkisi (The Biennial’s Intense Interest and Cultural Impact)
NetHaberler | Özel haber
İstanbul’un sanat sahnesini yeniden canlandıran 18. İstanbul Bienali, açılışından bu yana büyük bir heyecan yarattı. İKSV tarafından düzenlenen bu prestijli etkinlik (event), 16 Eylül’de başlayan önizleme günlerinin ardından 20 Eylül’de genel halka açıldı ve ilk 15 günde 100binden fazla ziyaretçi ağırladı. Bu rakam, bienalin yerel başarılarını ulusal çapta nasıl yaydığını gösteriyor; sanatseverler, turistler ve akademisyenler, şehrin tarihi dokusunu çağdaş sanatla harmanlayan bu organizasyona akın etti. Koç Holding‘in 2007–2036 sponsorluğuyla ücretsiz erişim sağlanması, katılımı artıran önemli bir faktör oldu. Bienal, sadece bir sergi olmanın ötesinde, toplumun krizlerle başa çıkma mekanizmalarını sorgulatan bir platform haline geldi. Ziyaretçiler, sosyal medyada paylaştıkları deneyimlerle bienalin ulusal medyada yankı bulmasını sağladı; örneğin, X platformunda (eski adıyla Twitter) sanatçılar ve izleyiciler, eserlerin güncel sorunlara dokunuşunu övüyor. Bu ilgi, İstanbul’un kültürel mirasını ulusal bir gurur kaynağına dönüştürüyor.
Üç Ayaklı Kedi Temasının Derinliği (Depth of the Three-Legged Cat Theme)
Bienalin küratörü Christine Tohmé, “Üç Ayaklı Kedi” başlığını bir metafor olarak kullanarak, kırılganlık ve direnç arasındaki dengeyi vurguluyor. Bu tema, 2025‘ten 2027‘ye uzanan üç yıllık bir süreçte evriliyor; ilk ayak kendini koruma ve gelecek olasılıklarını merkeze alırken, sonraki aşamalar akademik yapılar ve kamusal programlarla genişliyor. Tohmé’nin sorduğu sorular – “Krizlerle karşılaştığımızda günlük hayatımız nasıl etkileniyor? Dayanışma ve onarım nasıl ilerliyor?” – bienali, sadece estetik bir deneyimden öte, felsefi bir sorgulamaya dönüştürüyor. Akademik çevrelerde bu yaklaşım, sanatın toplumsal travmaları işleme kapasitesini tartışmaya açıyor; örneğin, dijital ansiklopedilerde bienallerin kriz dönemlerindeki rolü, direnç stratejileri olarak ele alınıyor. Ziyaretçiler, bu temayı X paylaşımlarında “kırılgan ama dirençli” olarak nitelendirerek, bienalin ulusal sanat tartışmalarını zenginleştirdiğini belirtiyor. Yerel başarı, eserlerin İstanbul’un sokaklarında yankılanmasıyla ulusal bir ilhama dönüşüyor; sanatçılar, Orta Doğu kökenli temaları evrensel bir dile taşıyor.
Mekanlar ve Sanatçıların Katkısı (Venues and Artists’ Contribution)
Beyoğlu-Karaköy hattındaki 8 mekan – Elhamra Han, Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi, Meclis-i Mebusan 35, Külah, Zihni Han, Galeri 77, Muradiye Han ve Galata Rum Okulu – bienalin yürüyerek keşfedilebilir rotasını oluşturuyor. İ Bu mekanlar, tarihi yapıları çağdaş sanatla buluşturarak, İstanbul’un kültürel katmanlarını ortaya koyuyor. 47 sanatçı ve 100‘ü aşkın eserin yer aldığı sergiler, 30‘u aşkın ülkeden gelen isimlerle çeşitlilik sunuyor; örneğin, Gazze kökenli Sohail Salem’in Zihni Han’daki eserleri, güncel dramları yansıtıyor. Sanatçılar gibi Akram Zaatari ve Naomi Rincón-Gallardo, temayı katmanlı işlerle yorumluyor; bu, akademisyenlerin ilgisini çeken bir unsur, zira bienal, sanatın toplumsal belleği nasıl koruduğunu araştıran makalelere ilham veriyor. X’te paylaşılan izlenimler, mekanların “şehirle bütünleşik” olduğunu vurguluyor, bu da yerel deneyimin ulusal sanat turizmini tetiklemesini sağlıyor.
Tarihsel Bağlam ve Akademik Bakış (Historical Context and Academic Perspective)
İstanbul Bienali, 1987‘den beri İKSV tarafından düzenlenen bir gelenek; başlangıçta festivalin parçasıyken, bağımsızlaşarak uluslararası bir platforma evrildi. Wikipedia gibi kaynaklarda, bienallerin şehir bienalleri patlamasındaki rolü vurgulanıyor; 18. edisyon, üç yıllık yapısıyla yenilikçi bir adım atıyor, akademik tartışmalarda “sürdürülebilir sanat pratikleri” olarak inceleniyor. Ekşi Sözlük’te kullanıcılar, geçmiş bienalleri “şehirle iç içe” olarak övüyor, bu da Galata Rum Okulu gibi mekanların nostaljik çekiciliğini pekiştiriyor – “rum lisesi’ni görmek bile eğlenceli” yorumları gibi. Bu tarihsel derinlik, bienalin yerel köklerini ulusal bir başarı hikayesine dönüştürüyor; araştırmacılar, eserlerin kültürel diyaloğu nasıl teşvik ettiğini analiz edebilir.
Program ve Kamusal Etkileşim (Program and Public Engagement)
Bienalin programı (program), sergilerin yanı sıra rehberli turlar, performanslar ve öğrenme etkinliklerini içeriyor; Zihni Han‘ın ikinci katı, ziyaretçilerin dinlenip sohbet edebileceği bir alan olarak tasarlandı. Çocuklar için atölyeler ve film gösterimleri, katılımı artırıyor; X’te “bienal buddy olalım mı?” gibi çağrılar, etkileşimi merak uyandırıcı kılıyor. Bu program, sanatı erişilebilir kılarak ulusal çapta yayılıyor; akademik makalelerde, bienallerin eğitimsel rolü vurgulanıyor. 80 İdil Sancar’ın izlenimleri gibi yazılar, eserlerin duygusal etkisini aktararak okuyucuyu davet ediyor – siz de deneyimlerinizi yorumlarda paylaşın!
Gelecek Aşamalar ve Dayanışma Çağrıları (Future Phases and Solidarity Calls)
Bienalin ikinci ayağı 2026‘da kalıcı bir sanat akademisiyle devam edecek, üçüncü ayak ise 2027‘de sergilerle kapanacak. 16 Açılışta Ömer Koç‘un Gazze’ye dair sözleri – “Gerçek ve adalet galip gelecektir” – bienali küresel dayanışmaya bağladı.X’te Tohmé’nin Filistin vurgusu yankı buldu, bu da bienalin etik duruşunu ulusal tartışmalara taşıdı. 46 Araştırmacılar için, bu süreç sanatın krizlerdeki rolünü inceleme fırsatı sunuyor; yerel başarı, ulusal sanat politikalarını etkileyebilir. Bienali ziyaret edin, düşüncelerinizi yorumlayın – neyi en çok etkiledi sizi?
Bu bienal, İstanbul’un sanat enerjisini ulusal bir zaferle taçlandırıyor; 23 Kasım’a kadar kaçırmayın!