DOLAR

34,0769$% 0.25

EURO

37,6651% -0.08

STERLİN

44,6106£% -0.19

GRAM ALTIN

2.744,03%0,58

ÇEYREK ALTIN

4.523,00%0,00

TAM ALTIN

18.121,00%0,01

ONS

2.505,51%0,33

BİST100

9.699,56%-0,73

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul KAPALI 26°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Osman Başpehlivan vefat etti | Osman Başpehlivan‘ın cenazesi!

Eyüpsultan eşrafından güzel bir insan
Osman Başpehlivan
Betül Şatır Dünyabizim için, Eyüp’te ikamet eden ve uzun yıllar Mehmed Zahid Kotku’nun hizmetinde bulunan Osman Başpehlivan ile konuşarak kıymetli hatırlarını dinledi. Semt olarak Hazreti Halid’den bu yana feyizli ve maneviyatı bol bir yerdir Eyüp.
Güvercinli kumrulu avlularında kime rastlayacağınızı bilemezsiniz. Sahabe makamları, mehteran gösterileri, tarihi mescitleri, medreseleri, metruk çeşmeleri, boynu bükük tekkeleri, Arnavut kaldırımları sizi başka bir zamanın duygusuna yolcu eder. Horoz şekeri kokan sokaklarda kokunun insanı başka zamanlara savuran kimyasına direnmemiz mümkün değildir. Yamacında bulunan mezarlık ise size sadece, başlı başına bir öğüttür. Âlimler, ulemalar, devlet adamları, mütefekkirler ve kıymetli
şahsiyetler hep oradadırlar; yerin biraz altında bambaşka bir hayatiyetle…
Eyüp Sultan’ın ihtiyar sakinlerinden sevilen şahsiyetlerinden Fatih İskender Paşa Camii’nin müdavimlerinden olan, yıllarını yayıncılıkla geçirmiş, beyaz sakallı, nur yüzlü Hacı Osman Başpehlivan amcayla tanıştırmak istiyoruz sizleri. Şu sıralarda
zamanının çoğunu zikir ve istirahatle geçiriyor. İstirahatten kasıt sokak aralarında görünürlüğünü aza indirmiş olması aslında. Torunları ve evlatları ile tesbihatı ve zikirleriyle meşgul. Dilinden düşürmediği dualarıyla, ara sıra göz gezdirdiği kitaplarıyla,
hayır hasenat işleriyle hala birçoğumuzu utandıracak kadar aktif. Son zamanlarda unutma illeti ile biraz başı dertte olsa da kendisi unutamayacağı kadar güzel günleri yaşamış canlı bir tarih kaydı. Hatıralarının güzelliğine yaslanan Osman amcanın;
insanlarla kurduğu dostlukları, şahit oldukları, Allah dostları ile ilerlettiği ilişkileri, yayıncılıkla geçen bir ömrü zihnimizin kayıtlarında kalsın istedik.


Aslen Artvinli olan Osman Başpehlivan askerlik görevinden sonra Bursa’ya yerleşir. Bir zaman ticaretle uğraşır. Fakat içinde ona rahat vermeyen öğrenmek hevesinin ağır basmasıyla beraber Bursa’dan ayrılmayı düşünür. O zamanlar, Bursa Kapalı Çarşısı esnaflarından olan Mustafa Örnek beyefendiye müracaat eder ve halini detaylıca
anlatır. Okumak, dini bilgileri derinlemesine öğrenmek, kendisini geliştirmek istediğini
paylaşır. Bütün bunlar için İstanbul’da kalacağı bir yer bulmak istediğini anlatır ve bu konuda kendilerinden yardım ister. Mustafa Bey arkadaşlarıyla bu ilim heveslisi gencin dileğini yerine getirmek üzere
istişare eder, haberleşir. Nihayet ona vereceği bir adres edinebilmiştir. Kendisine uygun bir yer bulununca (1957-1958 yıllarında) İstanbul’a yerleşir Osman amca. Üsküdar’da Valide Atik Camii’nin etrafındaki hücrelerden birinde kalmaya başlar.
Selimiye Camii Kuran Kursu’nda da eğitime başlamıştır bir yandan. Fakat kaldığı yerde
tadilat tamirat yapılması gerekir ve odasını boşaltmak mecburiyetinde bırakılır. Türlü sıkıntılar çekmeye başlar. Ama İstanbul’un baldan zehri çoktan damarlarına karışmış, bu büyülü şehrin zahmetlerini görmezden gelmeye başlamıştır bile. O sıralar;
Ankara’da çıkarılan İslam Mecmuası sahibi Kemalettin Beyle tesadüf ederler. Bu tanışıklık neticesinde derginin İstanbul temsilciliği kendisine verilir ve işte tam burada hayatında güzel bir kırılma noktası meydana gelir. Halis niyetlerle çıktığı bu yolda yeni
ve hayırlı bir dönem başlamıştır onun için. Kısmet bu ya; o saatten sonra tanışacağı kişiler bulunacağı mekânlar Osman amcayı kâmil insan olma yolculuğunda daima takviye edecektir.
Yeni işinin gereği olarak dergi basılır basılmaz toplu olarak ona gönderiliyor, o da tek tek abonelerine ulaştırıyordu. Derginin okuyucusu, ilim ve kültür mirasçısı birçok insanla tanışması mümkün oluyordu. Bu vesile ile tanıştığı kişilerden bir tanesi vardı
ki; yaşadıkları yüzyılın kıymetlerindendi. Osman amca daha evvel de değişik tarikat şeyhleriyle, mana önderleriyle, ilim adamlarıyla yolları kesişmişti elbette ama bu sefer yaşadığı duygular bambaşkaydı. Haliyle duygusuyla feyziyle kapılmaya başlamıştı.
Dergileri dağıttığı kişiler zamanla kitap siparişi etmeye başladıklarından kaldığı oda yığınlar halinde kitapların bulunduğu bir hücreye dönüşmüştü. Kitaplardan hem ekmeğini kazanıyor hem de sayfalarında gezinerek dini ve dünyevi bilgilerini
arttırıyordu. Mehmet Zahid Kotku ile tanışması
Beyazıt civarında ikamet ettiği zamanlarda, Fatih semtinin bütün caddeleri bütün sokakları ondan soruluyordu. Camileriyle, münevver insanlarıyla mükemmel bir muhitin parçası olmaya başlamıştı Osman amca. O vakitler, yolu İskender Paşa
Camii’ne henüz düşmemişti. 1962 yılında bir Cuma namazında İskender Paşa Camii’ne yolu düştüğünde şaşırır, hakkında güzel ve hikmetli söylentiler duyduğu cami sıradan bir mahalle camii gibi gelir
ona ilk bakışta. Namaz kılmak için hazırlığa başlar. Doğru şadırvana gider. Sırtındaki dergilerle dolu çantayı boş tabureye bırakır, oturur, kollarını sıvar besmele ile. Abdestini alır ve camiye girer.
Ezanın okumasını beklerken hem yorgunluğunu dindirir hem de tesbih ile Allah’ın güzel
isimlerini zikretmeye koyulur. Küçük ve gösterişsiz ama kendi usulünce zevke sahip olan bu mütevazı camide bir farklılık hissetmeye başlar. Adını koyamadığı tuhaf bir duygu, içini kaplayan bir huzur, bedeninde tarifi mümkün olmayan bir hafifleme
hisseder. Anne kucağı gibi güvende, baba gölgesi gibi aşina olduğu bir atmosfere dönüşmüştür camii. İçinde kaynaşan bu ziyade coşkunun nedeninin Allah dostu biri ile karşılaşacak olmanın müjdelerinden olduğunu anlaması yakındır.
Ezan okunup sünnetler kılınınca Mehmet Zahit Kotku Hoca Efendi minbere çıkar. Gür kaşları, siyah gözleri, nur çehresi ve tüm heybeti ile oradakileri tesiri altına almaya başlar. İç ezan okunurken Zahid Efendi hutbe okumaya başlar ve kendisini dinleyen cemaatin üzerinde bazen cemalle bazen de celalle gözlerini gezdirir. Bu bakışlardan şefkat bekleyen de tenkit bekleyen de hissesini almaya başlar. Beyaz sakalları, nurani yüzüyle Zahid Efendi, ordusuna emir veren komutan gibi hutbesini irad ederken onu
dinleyen herkes tıpkı Osman amca da heybetine celaline şefkatine doğru çekilir. Herkes pür dikkat Kotku Efendiyi dinlerken, Osman amca da bu kalabalığın içinde kendinden geçer gibi olur. Zahid Efendiye hayran olmuştur ve aradığını bulmuş bir
insanın mutluluğunu yaşar. Ne zamandır bu arayışın peşinde zamanını harcayan Osman amca Mehmet Zahid Efendi’nin tanıdığı bütün kimselerden farklı olduğunu düşünmeye başlar. Zahid Kotku Efendi’nin hitabı, duruşu, vakarı, her şeyiyle onu etkiler. Kapılır, daha ilk saatlerde, kalbinin en güzel köşesinde ona müstesna bir yer ayırmıştır.
Namazın sonunda Zahid Efendi ile yakından tanışır ve kendisinden ders alır. İstanbul’da garip bir kimse iken, bir ailesi olmuştur artık. Bütün yoksulluğuna ve çilesine rağmen müthiş bir güven duymaya başlar ve her Cuma günü mutlaka İskender Paşa Camii’ne namaz kılmaya gelir. Namazdan sonra önemli maksadı Kotku Efendiyi görebilmek yıldız gibi parlayan şefkatli gözlerinde bir yer edinebilmek, duasını alabilmektir.
Osman Başpehlivan çevresinde bulunanlar etrafında ona şahitlik edenlerin nazarında hasbi bir insandır. Hiç bir hesabı, kötü niyeti, tamahkârlığı yoktur. Bu hasbiliği, naif halleri onu kısa zamanda mübarek Zahid Efendinin ailesinden biri yapar. Bu vesile ile
Zahid Efendi ile yakınlığı artan Osman Başpehlivan, Mehmet Zahid Kotku hazretlerinin evine sık sık ziyarete gider. Hoca Efendinin hizmetinde bulunur. Onun ilminden ve feyzinden yakın mesafede istifade etmeye başlar. Osman Başpehlivan’ın; Zahid
Efendi’yi tanıdıkça hayranlığı daha da artmaya başlar. Birçok kere duasının gücüne, sözlerinin tesirine şahit olur. Kotku Efendi’nin tavsiyesi ile ‘Bahar Yayınevi’ni kurar. Bu girişim aynı zamanda Hoca Efendi’nin kitaplarının basımını yapacağı çalışmaların da
ilk adımı olacaktır. Mehmet Zahid Kotku ile tanıştıktan kısa bir zaman sonra caminin bitişiğinde küçük bir
hücrede kalmaya başlar ve çok geçmeden hocasının teşvikleriyle evlenmeye karar verir. Aracılar vasıtasıyla eşi ile tanışır. Hoca Efendi, alacağı hanımefendiyi öven ona güzel şahitlikler eden sözler söyler. “Sana pırlanta gibi bir hanım kız veriyoruz onu
üzme” diye tembihler. O da o emanete sahip çıkacağına kadife mahfaza içerisinde saklar gibi özeneceğine söz verir. Öteden beri asaletli, çok özel, ilim erbabı bir ailenin kızı olan eşi aynı zamanda hafızdır. Zahid Kotku Efendi; eşinin akrabalarının olduğu ortamlarda “Bizim Osman helal kazanır, helal yedirir.” diyerek Başpehlivan amca hakkında hüsnü şehadette bulunur. Osman amca, Mehmet Zahid Hoca efendi ile gittiği ziyaretlerde, edilen duaları
ezberlemeye gayret eder. Aslında ilk duyduğu şeyi hemen hafızasına nakşeden birisi değildir fakat o güzel günlerin feyzi ve ikramı olarak bilgileri, sureleri ve hükümleri kolayca hıfzeder.
Gün gelir Mehmed Zahid Kotku hoca efendi ile kutsal topraklara giderler. Birlikte hac farizasını ifa ederler. Hac esnasında hocasından Arafat’a yürüyerek gitmek hususunda müsaade ister, Zahid Kotku Hoca Efendi de izin verirler. Osman amca mahşeri bir kalabalık arasında yürüyerek Arafat’a varır. O karmaşaya rağmen Hoca Efendi’nin çadırını bulur. Çadıra girer ve hocasının elini öper. “Hoş geldin evladım” diyerek yanına oturtur ve “en güzelini Hacı Osman yaptı” diyerek kendisine iltifatta bulunurlar.
Bir gün Kotku Hoca Efendi İskender Paşa Camii’nde vaaz ederken beklenmedik bir şekilde ara verir ve “Sübhaneke’den ve Fatiha’dan başka dua bilmezler, bir de adam beğenmezler” diye bir cümle sarf eder. Sonra da vaazın konusuna kaldığı yerden
devam eder. Konuşması bittikten sonra odasına geçer Osman amca da hemen yanında ona eşlik eder. Bir adam gelir. Müsaade isteyerek içeri girer. “Efendim! Özür dilerim. Ben cahillik ettim. Sizi içimden tenkit ederken birden uyarınızla sarsıldım. İzin verirseniz sizden ders almak istiyorum” der. Osman amca bu gibi çok olaya şahit
oldukça Mehmet Zahit Efendiye derinden bir bağ ile bağlanır. Hoca Efendiden ders alıp da dışarı çıkan o kişiyle Osman amca sohbet ederler. Adam
“Bana Zahid Hoca Efendi’yi çok methettiler. Her pazar ikindi namazından sonra İskender Paşa Camii’nde sohbet ettiğini söylediler. Ben de Fatih Camii’ne ziyarete geldim. Aklıma geldi. İkindi namazını Fatih Camii’nde kılıp İskender Paşa Camii’ne geçtim. İkindi namazının sünnetini kılarken Subhaneke ve Fatiha’dan başka bir şey
aklıma gelmedi. Onlarla sünneti kıldım. Farzı cemaatle kıldıktan sonra İskender Paşa Camii’ne geldim. Kotku Hoca Efendi vaaz ediyordu. Biraz dinledim. Pek hoşuma gitmedi. Kendi kendime: “Methettikleri adam da bu mu?” dedim. Tam kalkacağım zaman göz göze geldik. Hoca Efendi: “Subhaneke ve Fatiha’dan başka dua bilmezler,
bir de adam beğenmezler” dedi. Yerimden kalkamadım. Büyük bir pişmanlık duydum
suizannımdan tövbe ettim; kendilerinden ders aldım diye anlattığına hayretle şahit olur. Celaleddin Ökten ile karşılaşma Başpehlivan amca, Zahid Hoca Efendi ile zaman geçirirken güzel hatıralar da biriktirmeye devam eder. Beraberinde bulunan güzel insanlarla da tanışmak mümkün olur. Edip, muhterem, mütefekkir birçok insanla tanışıklık etmek kısmet olur Osman
amcaya. Celaleddin Ökten hoca bunlardan sadece bir tanesidir. Rahmetli Celal Ökten Hoca o günlerde hacca gitmek için müracaat etmiş. Fakat o tarihlerde şartlar pek olumsuzmuş, hacca gitmek çok zormuş. Pasaport almak ayrı bir dert, izin almak ayrı bir dertmiş. Pasaport için Ankara’ya dilekçe yazmış, evraklarını göndermiş. Pasaportun çıkıp çıkmayacağı belli değilmiş. Lazım olan evraklar gecikmiş.
Bu sıkıntılar devam ederken Mehmed Zahid Hoca Efendiyi ziyaret etmek kısmet olmuş. Odada Osman amca ile beraber üç kişi iken Celal hoca konuyla ilgili sıkıntıları dile getirmiş. “Efendim! Pasaport gecikti. Gelir mi gelmez mi bilmiyorum. Hac ibadeti
nasip olur mu? Onu da bilmiyorum”, demiş ve hafiften kendinden geçer gibi olmuş. Zamansız bir uyku ile biraz kestirdikten sonra birden kendine gelmiş ve mahcup olarak hoca efendiye bakmış.
Zahid Hoca Efendi, mütebessim bir şekilde: “Pasaportunu aldın mı?” diye sormuşlar
kendisine. Celal Hoca hayretler içinde, “Aldım Efendim” demiş.
Osman amca ve arkadaşları daha sonra öğrenirler ki, o kısacık uykuda Celal Hoca rüya görmüş. Uykuyla uyanıklık arası bir yerde pasaportu eline vermişler. Rüya ile gerçekleşen bu latife Celal Hocayı sevindirmiş. Ziyaret sonrasında Celal Hoca’yı
arabayla evine götüren talebelere Celal Hoca “Gençler hocanızın kıymetini bilin.
Rüyalara bile tasarrufu var” diyerek başından geçenleri anlatmış. Celal Hocanın önderliğinde açılan imam hatip lisesi temel atma törenleri için Mehmet Zahid Hoca Efendiyi davet ettiklerinde çoğunlukla Osman amca da davetlere katılmış… Mübarek
bir insana yaverlik ederek geçen yıllar Esat Coşan Hoca Efendi zamanında da devametmiş.
Esad Coşan ile yollarının kesişmesi Korkut Özal ile yakın komşuluk İş için Ankara’ya gideceği zaman Mehmed Zahid Hoca Efendinin dualarını almayı
ihmal etmeyen Osman amca Esat Coşan Hoca Efendiye selamlarını, varsa emanetlerini götürür iletişimlerinde onlara aracılık edermiş. Esad Coşan Hocaefendi çoğunlukla Osman amcayı evlerinde misafir ederlermiş. Zaman zaman da Esat
Hocaefendi onlara misafir olurlarmış. Allah dostları ile âlimlerle olan tanışıklık nasihatler Osman amcanın yaşamına sayısız bereketler getirmiş.
Daha sonraları İstanbul’a taşındıklarında Fatih’te yakın komşuluk etmek nasip olur.
Osman amcanın doğan çocuklarının 7. gün dualarla saçı kesilip akika niyeti ile kurban kesilirken Esad Hocaefendi ve Zahid Kotku Efendi rahmetli dualar ederler merasime büyük anlam, neşe, feyz katarlarmış. Yine sünnet merasimlerini yaparken çok
yakından büyüklük gösterirlermiş. Sahiplenirler, kendi evlatları gibi sevinç ve coşku duyarlarmış…

Osman Başpehlivanın hafız eşi Sebahat Hanım da Esad Coşan Hocaefendinin eşi
Muhterem hanımla çok yakından komşuluk ederler ve dostluk kurarlar. Mehmet Zahid
Kotku Hocaefendinin hanımı ile de iyi görüşürler. Birlikte seyahatler ederler. İftarlar
yemek davetleri yakın komşuluk münasebetleri nasip olur, evlatları, bu özel insanların
eteklerinin dibinde büyürler. Korkut Özal Beyle de aynı apartmanda yaşarlar. Güzel
anıları olur. Korkut Beyle beraber çocuklarının Koca Ragıp Paşa İlkokulu’nda
okuturken velisi olurlar. Hayırla anımsadıkları unutulmaz güzel hatıralar biriktirirler.
Mehmed Zahid Kotku Hoca Efendi ile tanıştığı günden itibaren İskender Paşa
Camii’nde görev alır Osman Amca. Her türlü hizmeti ibadet aşkı ile yapar. Zahid Hoca
Efendinin vefatından sonra da hizmetlerine ara vermeden devam eder.
Hacı Osman Başpehlivan vefatından sonra rüyasında Mehmed Zahid Kotku’yu görür.
İskender Paşa Camii’ndedirler. Caminin sıvaları dökülmüş harabe bir görünümü vardır.
Hoca Efendi, “Evladım camiyi yalnız bırakmayın” diye buyururlar. Hacı Osman amca bundan sonra artık bir görev addeder. Her sabah namazında İskender Paşa Camii’ne gitmeye gayret eder. Hiçbir işten yoksunmayarak, hiçbir zahmetten gocunmayarak
elinden geldiği, gücünün yettiği ölçüde hizmetlerine devam eder. Mahmud Es’ad Coşan hoca efendi vazifelerini ifa ederken Hacı Osman Amca, Es’ad
Coşan Hoca efendinin de yanından ayrılmamış Kendileriyle yurt içinde ve yurt dışında seyahatlere katılmış. Her yerde hizmet ehli insan olması ile iş bitiriciliği ve güvenilirliği ile öne çıkmış kendini sevdirmiş…
Mahmud Es’ad Coşan Hoca Efendi ile birçok yolculuk yaparlar. Bir keresinde gece vakti, Mahmud Es’ad Coşan Hoca Efendi ile aile fertlerini Bursa’dan Ankara’ya götürürken dağ başında arabaları arıza yapar ve problemi anlayamazlar. Yoldan geçen
kimse de durup ne olduğunu sormaz. Esad Hocaefendi ellerini açıp dua eder: “Ey Allah’ın adamları bana yardım edin.” diye o meşhur duayı edince bir kamyon gelip durmuş, bir adam inmiş. Arabayı incelemiş. Arızasını söylemiş. Arabayı kamyonun arkasına bağlayıp bir benzinliğe kadar götürmüş. Tornavidayı çay kazanının ateşinde
ısıtıp lehim yapmış. Arabayı çalıştırmış. Bu sıkıntıdan böylece kurtulmuşlar. Osman Başpehlivan’ın İstanbul’a yerleşmesi yuvasını kurması ve işinde başarılı olması neticesinde yolu İstanbul’a düşenlere daima yardımcı olmuş. Camide gençlerin
Osman amcası, yaşadığı muhitte orta yaşlıların Osman abisi olmuş. Eyüp’te yaşayan;
siması nurlu, sözleri hikmetli olan insanlardan biri olan Osman Başpehlivan’ın ahir ömrünün kayıtlarını güzel insanlarla yaşadığı dostluklar hatırına, tutmak istedik. Güzellikle ve hayırlarla anılmak duasıyla…
Betül Şatır Yayın Tarihi: 25 Kasım 2018 Pazar 11:00Güncelleme Tarihi: 04 Aralık 2018, 12:37

  • #Celaleddin Ökten,
  • #Mehmed Zahid Kotku,
  • #Betül Şatır,
  • #Esad Çoşan Hoca Efendi,
  • #Korkut Özal,
  • #Osman Başpehlivan
    https://www.kadinveaile.com/haci-osman-baspehlivan-amcanin-hocalarimizla-hatiralari-2/
  1. YÂD 1439CTS 1 SAFER 1439AH 21-10-2017AD
    Hacı Osman Başpehlivan Amca’nın
    Hocalarımızla Hatıraları
    İskenderpaşa Camii’nin müdavimlerinden olan, bembeyaz sakallı, nur yüzlü
    Hacı Osman Başpehlivan amcamıza, tekke ile nasıl ve ne zaman tanıştığını
    sorduk.
    Yorgun bedeninde bir canlanma oldu. Feri kaçmış gözlerinin sevinçle parladığını gördük.
    Sanki ilk tanışma heyecanını hissediyordu. Başladı anlatmaya…
    Askerlik görevimi tamamladıktan sonra Bursa’ya yerleştim. Kendimce ticaretle de iştigal
    ediyordum. İlim öğrenmek hevesinde de olduğum için Bursa’dan ayrılmak istedim. O
    zamanlar, Bursa Kapalı Çarşısı esnaflarından olan Mustafa Örnek beyefendiye müracaat
    ettim:
    -Efendim ben okumak istiyorum. İstanbul’da bana kalacak bir yer ayarlayabilir misiniz?
    -Evladım, ben İstanbul’daki arkadaşlarla görüşeyim. İnşallah olur, diye cevap verdi.
    Uygun bir yer bulununca 1957-1958 yıllarında İstanbul’a yerleştim. Üsküdar’da Valide Atik
    Camii’nin etrafındaki odalardan birinde kalıyordum. Selimiye Camii Kuran kursunda da
    eğitime başladım.
    Sonra orada, tadilat tamirat yapılacağı için bulunduğum yeri boşaltmak mecburiyetinde
    kaldım. O sıralar; Ankara’da çıkarılan İslam Mecmuası sahibi Kemalettin Beyle tanıştım.
    Derginin İstanbul temsilciliği verildi ve bundan sonra hayatımda yeni bir dönem başladı.
    Dergi çıktığında toplu olarak bana gönderilir, ben de abonelere dağıtırdım. Bu vesile ile
    birçok insanla tanışma imkânına sahip oldum. Bundan önce de değişik tarikat şeyhleriyle, ilim
    adamlarıyla tanıştım.
    Dergi götürdüğüm insanlar, benden kitap da istemeye başladılar. Artık, kaldığım oda küçük
    bir depoya dönüşmüştü. Kendi kendine yeten bir ticaretim vardı.
    Beyazıt civarında kalıyor, Fatih semtinin altını üstüne getiriyordum. Ama yolum hiç İskender
    Paşa Camii’ne uğramamıştı.
    1962 yılında bir Cuma namazında yolum İskender Paşa Camii’ne düştü. Normal bir mahalle
    camii idi. Doğruca şadırvana gittim. Sırtımdan çantamı yan oturağa bıraktım. Oturağa
    oturdum, kollarını sıvadım, abdestimi alıp, camiye girdim. Çantamı pencerenin önüne
    koydum. Ezanın okunmasını beklemeye başladım. Yanımdaki tespihe uzanıp. Allah’ın
    isimlerini zikretmeye başladım. Bulunduğum mekânda bir farklılık hissediyor ama adını
    koyamıyordum. İçimde tarifi mümkün olmayan bir huzur, bedenimde bir hafiflik
    hissediyordum. Kendimi manevi bir atmosferin sardığını, içinde bulunduğum mekânın
    farklılığını ve içimde oluşan farklılığı hissetmeye başladım. Fakat sebebini bilemiyordum.
    İçim içime sığmıyordu.
    Ezan okundu. Sünnetler kılındı. Hocaefendi minbere çıktı. İç ezan okundu. Hoca Efendi hutbe
    okumaya başladı. Beyaz sakalları, nurani yüzüyle Hoca Efendi bir taraftan cemaati gözleriyle
    tarıyor, bir yandan da ordusuna emir veren komutan gibi hutbe okuyordu.
    Herkes pür dikkat Hoca Efendiyi dinliyordu. Adeta kendimden geçtim, Hoca Efendiye hayran
    oldum. Aradığını bulmuş insanın mutluluğunu yaşıyordum. Daha önceden tanıdıklarımı
    Hocaefendi ile kıyas ediyor, O’nun hepsinden farklı olduğunu düşünüyordum. Hoca
    Efendi’nin hitabı, duruşu, vak’arı, her şeyiyle beni etkiliyordu.
    Namazın sonunda Hocaefendi’den ders aldım. İstanbul’da garip bir kimse iken, bir ailem
    olmuştu. Her Cuma günü mutlaka İskender Paşa camiinde namaz kılmaya gayret ediyordum.
    Osman Amcamız, etrafındakilerin söylediğine göre; hasbi birisiydi. Hiçbir hesabı yoktu. Bu
    hasbiliği onu aileden birisi yaptı. Hoca Efendi ile yakınlığı arttı. İstediği zaman evine girer
    çıkar oldu, Hoca Efendinin hizmetinde bulundu. Osman Amca şöyle devam ediyor
    hatıralarına:
    Hoca Efendi’yi tanıdıkça hayranlığım daha da arttı. Birçok kerametlerine şahit oldum. Hoca
    Efendi’nin tavsiyesi ile Bahar Yayınevi’ni kurdum. Hoca Efendi’nin kitaplarının baskısını
    yaptım.
    Mehmet Zahid Kotku hocamızla tanıştıktan sonra camide kalmaya başladım. Hocamızın
    teşvikleriyle evlenmeye karar verdim. Aracılar vasıtasıyla müstakbel eşim ile tanıştım.
    Müstakbel eşim, benden özellikleri olan bir yüzük istiyordu.
    Evlilikten vazgeçer gibi oldum. Hocamız evlilik mevzuunu sorunca, işin olamayacağı
    edasında bir şeyler söyledim. Hoca Efendimiz, talip olduğum hanımefendiyi öven sözler
    söyledi. Ben de; birtakım isteklerde bulunduğunu zikrettim. Hocamız: “İstediği yüzüğü al.”
    buyurdular. “Efendim nasıl alabilirim? Alacak imkânım yok.” dedim. “Kapalı çarşıda
    bulunan, falan kuyumcuya git, selamımı söyle, yüzüğü oradan al, imkânın oldukça kıymetini
    ödersin.” dediler.
    Hayırlı bir işe başlayınca engellerde çoğalıyordu. Nişanlımın yakınları ile otururken, hafız-ı
    Kur’an olan eşime mevlid okutmayacağımı, o işten alınan paranın da doğru olmadığı
    görüşünde olduğumu zikrettim. Eşimin yakınları hocamızı ziyaret ettiklerinde meseleyi dile
    getirmişler. Hocamız: “Bizim Osman helal kazanır, helal yedirir.” buyurarak konuyla ilgili
    noktayı koymuşlar.
    Evlilik hazırlıkları başlayınca, her idealist genç gibi Osman Efendi de evine koltuk almak
    yerine yer minderi yaptırmayı düşünür. Ancak nişanlısı onunla aynı fikirde değildir. Koltuk
    takımı alınmasını istemektedir. Aralarında bu konu halledilemez. Meseleyi hocamıza
    götürmeyi, o ne derse dediğini yapmaya karar verirler. Hacı Osman Amca, kendisinden
    emindir. Nasıl olsa hocamız koltuk yerine minderleri tercih edecektir diye düşünür. Ama bu
    meseleyi hocamıza nasıl açacak, kim söyleyecek acaba diye düşünürken iş başa düşer.
    Hocaefendimizin huzuruna varırlar. Hoca Efendi: “Kızım nasıl istiyorsa evi öyle döşeyin.”
    der. “Ama efendim!” deyince, Hacı Osman’a dönerek: “İstersen odanın birini de minder
    döşeyebilirsin.” buyururlar. Hacı Osman Amca hatıralarına şöyle devam eder.
    Hocamızla gittiğimiz ziyaretlerde, hocamızın yaptığı duaları ilk duyduğumda ezberlerdim.
    Aslında ben ilk duyduğum şeyi hemen hafızasına nakşeden birisi değildim. İlk duyduğum
    duaları ezberlemem hocamızın bana ikramı idi.
    Mehmed Zahid Kotku hocamızla kutsal topraklara gittim. Birlikte hac farizasını ifa ettik.
    Arafat vakfesi için yola çıkılacağında, hocamıza; “Efendim müsaade buyurursanız ben
    Arafat’a yürüyerek gitmek istiyorum.” dedim. Hocamız da izin verdiler. Mahşeri bir
    kalabalık. Hacılar arabalarla, yürüyerek yollara dizildiler. Ben de yürüyerek Arafat’a vardım.
    Dünyanın en büyük çadır kentinin bulunduğu meydanda birini bulmak neredeyse mümkün
    değildi. İçimde bir endişe belirmeye başladı. Yürüyerek Arafat’a gelmiştim. Fakat hocamızı
    nasıl bulacaktım. Bu endişelerle yürürken; kendimi, Hocaefendi’nin çadırının önünde buldum.
    Çadıra girdim ve hocamızın elini öptüm. “Hoş geldin evladım.” diyerek yanına oturttu. “En
    güzelini Hacı Osman yaptı.” diyerek iltifatta bulundular.
    Gurupta çok sayıda ilim adamı ve meşhur insanlar olduğu halde bu garibi alış verişle ve
    kurban kesim organizasyonu yapmakla görevlendirdi. Hoca Efendinin kerametlerinden
    birisini anlatayım:
    “Bir gün Hocaefendi vaaz ediyordu. Bir yerinde vaazı kesti: “Sübhaneke’den ve Fatiha’dan
    başka dua bilmezler, bir de adam beğenmezler.” dedi. Vaazına devam etti. Vaaz bittikten
    sonra Hocaefendi odasına geçti. Ben de yanındaydım. Bir adam geldi. Müsaade istedi ve
    içeriye girdi:
    Efendim! Özür dilerim. Ben cahillik ettim. İzin verirseniz sizden ders almak istiyorum, dedi.
    Hocaefendiden ders aldı. Dışarı çıktığında o zata ne olduğunu, ne yaşadığını sorduk. Adam:
    Bana Hoca Efendi’yi çok methettiler. Her pazar ikindi namazından sonra İskender Paşa
    camiinde sohbet ettiğini söylediler. Ben de Fatih Camii’ne ziyarete geldim. Aklıma geldi.
    İkindi namazını Fatih Camii’nde kılıp İskender Paşa Camii’ne geçerim diye düşündüm. İkindi
    namazının sünnetini kılarken Subhaneke ve Fatiha’dan başka bir şey aklıma gelmedi. Onlarla
    sünneti kıldım. Farzı cemaatle kıldıktan sonra İskender Paşa Camii’ne geldim. Hoca Efendi
    vaaz ediyordu. Biraz dinledim. Pek hoşuma gitmedi. Kendi kendime: “ Methettikleri adam da
    bu mu?” dedim. Tam kalkacağım zaman göz göze geldik. Hoca Efendi: “Subhaneke ve
    Fatiha’dan başka dua bilmezler, bir de adam beğenmezler.” dedi. Yerimden kalkamadım. Ben
    de hemen gelip kendilerinden ders aldım, dedi.
    Hocaefendinin kerametleri çoktu, beraberinde bulunan insanlar her an bir kerametiyle
    karşılaşırlardı. Celal Ökten hoca ile ilgili olanını da anlatayım:
    Rahmetli Celal Ökten Hoca hacca gitmek için müracaat etmiş. O günlerde hacca gitmek çok
    zor. Pasaport almak ayrı bir dert, izin almak ayrı bir dert. Pasaport için Ankara’ya dilekçe
    yazmış, evraklarını göndermiş. Pasaportun çıkıp çıkmayacağı belli değil. Pasaport
    gecikmiş.Mehmed Zahid hocamızı ziyaret etti. Odada üçümüz vardık. Celal hoca konuyla
    ilgili sıkıntıları dile getirdi. “Efendim! Pasaport gecikti. Gelir mi gelmez mi bilmiyorum. Hac
    ibadeti nasip olur mu? Onu da bilmiyorum.” dedi. Hafiften kendinden geçer gibi oldu. Sanki
    biraz kestirdi. Birden kendine geldi. Biraz da mahcup oldu.
    Hocamız mütebessim bir şekilde: “Pasaportunu aldın mı?” diye sordu. Celal Hoca hem
    mahcup hem de hayretler içinde: “Aldım Efendim.” dedi.
    Daha sonra öğrendik ki, Celal Hoca rüya görmüş. Rüyasında pasaportu eline vermişler.
    Ziyaret sonrasında Celal Hoca’yı arabayla evine götüren arkadaşlara Celal Hoca Efendi:
    “Gençler hocanızın kıymetini bilin. Rüyalara bile tasarrufu var.” diyerek başından geçenleri
    anlatmış.
    Bir gün; imam hatip lisesi temel atma töreni için Mehmet Zahid hocamızı davet etmişler.
    Celal Hoca Efendi’yi o gün götürenlerden birisi Hoca Efendimizin yanındaydı. Hocamız o
    arkadaşa: “Evladım, benim yerime siz gidin.” dedi. Muhatap olan zat ise: “Efendim, size söz
    verirler. Biz ne söyleyebiliriz ki?” dedi. Hocamız da: “Celal Hocanın size söylediklerini
    söylersiniz.” dedi. Ben de içimden: “Hemen Hocamıza, Celal Hoca’nın söylediklerini
    söylemişler.” diye geçirdim. Arkadaşa sordum, meğer kimse Hocamıza bu konuda bilgi
    vermemiş.
    İş için Ankara’ya gideceğim zaman Mehmed Zahid Hocamıza uğrar, dualarını alırdım.
    Hocamızın selamlarını, varsa emanetleri, Hacı Annemizin hazırladığı emanetleri Ankara’da
    ikamet eden Mahmud Es’ad Coşan hocamıza götürürdüm. Hocamız çoğunlukla beni misafir
    ederlerdi.
    Mehmed Zahid Kotku hocamızla tanıştığım günden itibaren İskender Paşa Camii’nde görev
    aldım. Her türlü hizmeti ibadet aşkı ile yapıyordum. Hocamızın vefatlarından sonra da
    hizmete ara vermeden devam ettim.
    Bu konuyla ilgili olarak da Hacı Osman Efendi şöyle bir hadise anlatmaktadır: Rüyasında
    Mehmed Zahid Kotku hocamızı görür. İskender Paşa Camii’ndedirler. Caminin sıvaları
    dökülmüş harabe bir görünümü vardır. Hocamız: “Evladım camiyi yalnız bırakmayın.”
    buyururlar. Hacı Osman Efendi için bu bir görev olur, her sabah namazında İskender Paşa
    Cami’ine gitmeye gayret eder. Elinden geldiği, gücünün yettiği ölçüde hizmetlerine devam
    eder.
    Mahmud Es’ad Coşan hocamız görevi devraldıktan sonra kendilerini yakından tanıyan,
    görevin ona verildiğine şahid olan Hacı Osman Amca, Es’ad Coşan Hocamızın da yanından
    ayrılmamıştır. Kendileriyle yurt içinde ve yurt dışında seyahatlere katılmıştır. Her yerde
    hasbiliği ile öne çıkmıştır. Tekkede gençlerin Osman amcası, orta yaşlıların Osman abisidir.
    Mahmud Es’ad Coşan hocamızla birçok yolculuk yapmışlar, onun da birçok kerametlerine
    şahid olmuşlardır. Onlardan birisi şöyle olmuştur:
    Bir gece vakti, Mahmud Es’ad Coşan Hocamızla aile fertlerini Bursa’dan Ankara’ya
    götürürken dağ başında arabaları arıza yapmış. Problemi anlayamamışlar. Kimsede durup ne
    olduğunu sormuyormuş. Hocamız ellerini açıp dua etmişler: “Ey Allah’ın adamları bana
    yardım edin.” demiş. Biraz sonra bir kamyon gelip durmuş. Kamyondan bir adam inmiş.
    Arabayı incelemiş. Arızasını söylemiş. Arabayı kamyonun arkasına bağlayıp bir benzinliğe
    kadar götürmüşler. Tornavidayı çay kazanının ateşinde ısıtıp lehim yapmış. Arabayı
    çalıştırmış. “Sizinle ben de Ankara’ya kadar gelebilir miyim?” demiş. Hocamız arkaya
    geçmiş, O misafir de öne oturmuş.
    Ankara’ya geldiklerinde; “Ben şurada ineyim.” demiş. Arabayı tamir ettirmelerini tembih
    etmiş. O’nu dediği yerde indirmişler. İndikten sonra Hocamız: “Bakın bakalım ne tarafa
    gitti?” diye sormuş. Hemen etraflarına bakmışlar. Kimseyi görememişler. Hocamız: “O Hızır
    (a.s.)dı, bize yardıma geldi.” demişler.
    Hacı Osman Başpehlivan aileden birisi olmasından dolayı şahit olduğu ve yaşadığı
    güzelliklerin yanında bazı özel konulara da şahitlik etmiştir. Mehmed Zahid Kotku hocamız
    kendilerinden sonra yerlerine Mahmud Es’ad Coşan hocamızın geçeceğini kendisine
    söylemiştir.
    Mahmud Es’ad Coşan hocamız da görüştükleri son umre seyahatinde kutsal topraklarda:
    “Yerimize oğlumuz Muharrem Nureddin geçecektir.” demiştir.
    Rabbim yolunda daim, zikrinde kaim eylesin. Sırat-ı müstakiminden bizleri ayırmasın. Âmin.

1 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli
Tüm Yorumlar (2)
  • Sinan SOYSAL
    2 hafta önce
    0 0

    Başımız sağolsun. Hakiki bir mümindi. Kalbinde zerre kadar haset kibir öfke yoktu. Zikir ve dualarıyla uzun yaşadı. Muhteşem evlatlar yetiştirdi. Her kes böyle bir imana erişir inşallah.

  • al,
    2 hafta önce
    0 0

    Rahmetli Esad efendi anma programlarında” talebe hep kendini anlatır , kendisinin faziletlerini söyler demişti”.Talebe kendini görmeyecek, gördüğü hikmetleri anlatacak…

Sıradaki haber:

32 virajlar ile 40 dakika, Güzeldere Tüneli ile 6 dakika

HIZLI YORUM YAP

1 0 0 0 0 0