34,2332$% -0.05
37,4904€% -0.44
44,7585£% -0.37
2.870,51%-0,55
4.903,00%-0,70
19.551,00%-0,68
2.608,21%-0,51
9.132,30%0,97
Mevlana Şeyh EfendiBaba Hüseyin Gümüş (K.S.A.), 1929 yılında Nevşehir’in Derinkuyu İlçesindeki “Çakıllı” köyünde dünyaya gelmiştir. Henüz çocukluğunda akranları bile manevi farklılığı anlamış ve kendisinde özel bir halin bulunduğunun kanaatine varmışlar ki, oyun zamanı arkadaşları ile karşılıklı oynanan oyunlarda hep kendi taraflarında oynamasını istemişler. Çünkü Mevlana Şeyh EfendiBaba Hüseyin Gümüş (K.S.A.) hangi tarafta olsa o taraf mutlaka kazanırmış.
Mevlana Şeyh EfendiBaba Hüseyin Gümüş (K.S.A.), vatani görevini yerine getirdikten sonra geçimini sürdürmek için ağabeyi ile birlikte memleketi Nevşehir’den gurbet yollarına çıkmış ve helal kazanç elde etmek amacıyla İstanbul’da ticaret hayatına başlamıştır.
Akabinde devam eden özel hayatı boyunca da iki evlilik yapmış ve bu evliliklerinden 11 çocuk meydana gelmiştir.
Mürşidi Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S.A. ile ilk tanışması ve manen görevlendirilip yetkilendirilmesi
Mevlana Şeyh EfendiBaba Hüseyin Gümüş (K.S.A.) – Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S.A.
Mevlana Şeyh EfendiBaba Hüseyin Gümüş (K.S.A.)‘ün Mürşidi-şeyhi Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S.A.’ın; Nakşibendi ve diğer tarik kolları ile alakalı icazet -makamının ‘Kutbul Aktab‘ (Cihan-evrenin iradesini sevk ve idare eden) derecesinde olması münasebetiyle, dünyanın doğusunda (Türkiye – Türki Cumhuriyetleri) bizzat kendisi tasarrufta bulunmuş. Evrenin Batısında ise de, Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S.A. (Efendi Baba)‘ü görevlendirmiştir.
Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S., Mevlana Şeyh EfendiBaba Hüseyin Gümüş (K.S.A.)‘ü öncesinde Almanya’nın ‘Berlin‘ şehrine göndermek suretiyle ‘Güneş bir gün batıdan doğacak…‘ Hadisi Şerifinin vuku bulması gayesini amaç edinmiş, murad eylemiştir.
Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S., bu minvalde 1950’li yıllarda Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘’ü Almanya’ya gitmesi için zuhurat aleminde kendisine hikmet ile nazar etmiştir.”
Almanya’ya gönderilen ve zuhurat aleminde kendisine hikmet ile nazar edilen Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba) bu sayede, İslam sancağının tüm Avrupa genelinde sallanmasına öncü olmuş ki, yoğun ve samimi bir Müslümanlık yaşantısı üzerinden diğer Türk ve çeşitli Müslüman ülkelerine münhasır olan tarikat camiası ile cemaatlere de kapı açılarak, dergahların ve çeşitli STK’ların kurulmasının önü açılarak temsilcilik ve şubelerinin açılmasına vesile olmuştur.
Bildirildiği üzere Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba) Almanya’da memur statüsüne kadar yükselerek PTT’de görev yapmıştır. Bu görev süresi 20 yılı aşkın sürmüş ve bu sayede emeklilik hakkı kazanmış ve Almanya yasalarına göre emekli olmuştur. Hatta kendi ülkesi Türkiye’den de bireysel emeklilik hakkı kazanmış ancak, “hiç çalışmadığım sistemde prim günlerini yatırmış olsam bile emeklilik kazanç-ödemesi alarak tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyemem ki, bu Mümin bir davranışa da zaten yakışmaz” diyerek ömrü boyunca ikinci emeklilik ödemesini hiç almamış ve Türkiye Cumhuriyeti hazinesine bırakmıştır.
Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S. ile tanışması ile başlayan manevi birlikteliğin maneviyat aleminden yönetildiği ve bu tasarrufa da Hz. Hızır A.S.’ın aracılık yaptığı söylenmektedir.
Kaldı ki zahirdeki tasarruf-temas Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün vefatına kadar her yılın Ağustos ayında Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesindeki Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutb-ul Aktab) K.S.’ın kabri ve dergahına düzenli olarak gerçekleştirilen ziyaretlerin tüm ihvanlara yönelik tarik-yol üzere seyr-i süluk metodundaki uygulamalarına devam etmiştir.
Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutb-ul Aktab) K.S.’ın bıraktığı o kutlu davaya layıkıyla yürütüp-sürdürüp nihayetine kavuşturduğuna dair tüm seven-ihvanları şahit olmuş ve bu anlamlı hizmete ve omzundaki yükü hafifletmek için birlikte yol yürümeye devam etmişlerdir. (Allah CC. hepsinden razı olsun)
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), ünlü bir beyaz eşya firmasının Almanya’da bulunan merkez fabrikasına yönelik Türk Vatandaşlarına yapmış olduğu işçi alma duyurusu ile Almanya’ya giden ilk işçi kafilesinde yer almıştır.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba) çok kısa sürede kendisini sevdirmiş ve etrafında bulunan kendi gibi gurbetçi Türk vatandaşlarımız ile hem hal olmuştur. Bu durum güven ile hemen arkadaşlık ve dostluğa dönüşür. Akabinde ise dostluğun getirdiği güven ve dönemsel olarak islama ait olan samimiyet ve hoşgörüye olan ihtiyaç-açlıkla birlikte sayılar gittikçe artmış kalabalık bir cemaat oluşmuştur.
Öyle ki, çalıştığı kurumun müdürü ‘By Hans’ dahi, “sen normal bir müslüman değilsin. Senin halin ve yaşayışın gördüğüm diğer müslümanlara nazaran daha da samimi. Bu nedenle istediğin gibi iş yerinde namazını kılabilir, istediğin şekilde ibadetlerini yapabilirsin.” Oysaki’ aynı şef By Hans, diğer gurbetçi vatandaşların yaşayışlarında samimiyet görmediğini beyan-belirterek mesai saatleri içerisinde her hangi bir özel aktiviteye-izin vermemekte çok disiplin-çaba gösteriyordu. Ancak By Hans koyu bir Hristiyan olması ve Müslümanlığa karşı antipati duygular beslemesine rağmen, Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün kendisindeki maneviyatı net bir şekilde gözlemlemiş ki, kendisinin tüm ibadetlerini yerine getirebilmesi için ‘özel bir oda tahsisinde de bulunmuş’ olduğu bilgisine ulaşılmıştır.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün kalan yaşamının tamamını Almanya başta olmak üzere tüm batı (Avrupa) ülkelerinde camilerin açılması, ezanların okunması ve zikir meclislerinin kurulması ile islamın yayılması konusunda çok büyük rol oynamıştır. Öyle ki, daima yumuşak ve duygu dolu kelimelerle felsefik-edebiyat’ı birbirine harmanlamış ve bu özel-güzel sözlerini gönül dilinden dile getirerek kadın ve erkek ihvanlarının kalplerine yönelik ilahi aşkını işlemiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), ders tertibatı üzerinden çeşitli zikir ve tesbihat çalışmalarını da entegre ederek, ‘Nakşibendi yolu ve geleneği başta olmak üzere diğer tüm tarikat usullerinin evrensel niteliğe tekrar kavuşması‘na öncü olmuştur.
Öyle ki, Almanya’nın çeşitli şehirlerinden ve tüm çevre ülkelerden gelen seven-ihvanları ile birlikte Hac farz-vazifesi için Sevgililer diyarı Mekke-Medine’ye de gitmiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), kültür ve sanata verdiği değer üzerinden tüm özel ve anlamlı davranışını da zaman zaman beyit, naat ve ilahi sözleriyle de süsleyerek tasavvuf geleneğinde cezbe hali denilen ‘hal ehli’ (dünyada turist hali) olmalarını sağlamış.
Allah diyen boşta kalmaz
Derviş olan ağlar gülmez
Burdan giden geri gelmez
Söyler Mevlanın aşkına gibi söz ve beyitleri dile getirerek kalplere ilahi aşk’ı nakşetmiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), geçici olan dünya hayatına aldanmamak ve gafletine de dalmamak adına seven-ihvanlarına aktardığı bir diğer söyleminde ise de;
Ömür der ki; kalk gidelim!
Gönül der ki; demin geldik… sözlerini aktarmıştır.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba) kendi içinde bulunduğu hali-ahvali de şu beyitlerle anlatmıştır;
Biz geceyi güne kattık
Her nefeste Hakk’a taptık
Sanmayın ki yoldan saptık
Hu’dur bizim huzurumuz
Hak’dır bizim zuhurumuz
**
Aşk ehlinin yoldaşıyız
Meşk ehlinin sırdaşıyız
Sultanların sultanıyız
Hu’dur bizim huzurumuz
Hak’dır bizim zuhurumuz
**
Ahmed buldu ol Ahmed’i
Mustafa’yı Muhammed’i
Cümlesini bir eyledi
Hu’dur bizim huzurumuz
Hak’tır bizim zuhurumuz
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), bestesinde günaha yönlendirecek sözlerin bulunmadığı ve Anadolu topraklarının bağrından kopmuş sanatçılarımızın bestelediği türkülerden de en çok;
Keklik gibi kanadımı süzmedim
Murad alıp doya doya gezmedim
Bu kara yazıyı kendim yazmadım
Anlıma yazılmış bu kara yazı
Kader böyle imiş ağlarım bazı
Gönül ey sebebim ey… gibi türküleri dile getirerek kültür ve sanata da önem vermiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba) ile batı (Avrupa) da İslamın yaygınlaşması; sohbet şekli ile başlayan muhabbetler, beraberinde derinleşerek önce Hazreti Ebu Bekir Sıddık R.A. efendimizden günümüze kadar gelen Nakşibendi geleneği bünyesindeki prensipler gereği “hatme ve sessiz zikir” usulüyle devam etmiştir.
Mana aleminden gelen işaret ile de usul şekli “sesli zikir” tekniksel yöntemine dönmüş ve öyle devam etmiştir. Kaldı ki, bu uygulamada Hazreti Ali R.A. efendimize meşreb-münhasır olarak günümüze ulaşan “doğru nefes alma” tekniklerini geliştiren bir metottur.
Tüm bu uygulamalar ve samimi ilişkiler kısa süre içerisinde çevre şehirlerden de duyulmuş ve gittikçe yayılarak Almanya’nın hemen hemen tüm şehirlerine ve batı (Avrupa) da bulunan diğer tüm ülkelere de yayılmıştır.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), gençlik ve ilerleyen yaşlarda en çok yaptığı aktivite İslami kitaplar ve destekleyici çalışmalar içinde bulunmuştur.
TAVSİYE ETTİĞİ KİTAPLARDAN BAZILARI:
MÜRŞİD’E EDEP
KARA DAVUT
MARİFETNAME
ABİDLER YOLU
KALPLERİN KEŞFİ
ŞEYTANIN HİLELERİ
KALPLERİN ANAHTARI
VELİLER VE TARİKATLARDA USÜL gibi eserleri çokça okur ve seven-ihvanlarına da hediye etmek suretiyle mükerrer-defaatlen okumalarını tavsiye ederdi.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)’e yöneltilen ‘Ben vefat etmiş ve Dünyasını değiştirmiş bir Mürşid’e intisaplıyım ve ona rabıta yapıyorum. Bu durumda nasıl bir tasarruf sağlar ve nasıl bir manevi kazanım sağlarım. Dünyasını değiştirmiş bir Mürşid ile zahiri alem ve manevi alem olmak üzere her iki alemden nasıl bir ilişki sürdürebilirim…’ şeklindeki bir soruya ilişkin verdiği anlamlı cevabını şöyle dile getirmiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), ”Evladım; kendi mürşidimden şöyle duymuştum; “Dünyasını değiştiren veliler-mürşitler manevi kılıcını daha rahat ve kolaylıkla kullanabilir. Sorumlu olduğu bölgede ve yükümlüsü bulunduğu ihvanlarına karşın daha da kolaylıkla manevi ilişki kurarak onlara himmetini göstererek üzerlerinde tasarrufta bulunur”.
Ancak, bu denklem-denge dünyasını değiştiren şeyh-mürşid’in kendisi ile ilgili bir irade’dir. Yani mürit veya ihvanlarla alakalı bir durum asla değildir. Şöyle ki, ‘Mürit’ anlam itibari ile ‘isteyen-talep eden’ demektir.
‘Mürşid’ ise ‘isteyene-talep edene veren’ anlamına gelmektedir. Bu vesileyle tarikat adabı ve tasavvuf geleneği dünyasını değiştiren bir şeyh-mürşitten manen istifade edebilecek yetenek ve kapasite yine kendi gibi veli-mürşid yetkisi-müsaadesi olanlar için geçerlidir.” demiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S.(Efendi Baba)‘e yöneltilen Şeyh ile Mürşid arasındaki fark nedir sorusuna yönelik şöyle cevap vermiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), Şeyh ile Mürşid Arasındaki Fark da; ”Şeyh adres sorduğun kişiye benzer nasıl ki o kişi sana sormuş olduğun adresi tarif eder şu yönden gideceksin, bu yönden döneceksin ve şöyle yapacaksın deyip yönlendiriyor ise Şeyhin statüsü de işte tam manasıyla böyledir. Ancak mürşit ise de sormuş olduğun o adrese elinden tutup seni bizzat kendisiyle birlikte götürendir. Fedakarlık yapıp seninle birlikte söz konusu adrese ve menzile seni götürüp ulaştıran kişidir!..’‘ demiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), ‘Mesela dünyasını değiştirmiş ve alanında Uzman Profesör bir doktoru ele alalım ve bir de yaşayan normal bir hasta düşünelim. Vefat etmiş Profesör doktorun mezarına giderek o profesör doktordan hastalık ile ilgili herhangi bir bilgiyi nasıl alabilir, muayene olabilir ve tetkikler ışığında nasıl bir tedavi süreci başlatarak şifa elde edebilir.
Şimdi bir de normal uzman bir doktoru ele alalım. Yaşayan ve normal bir doktor ile dünyada iken yanına gittiğimizde kendisinden hastalığımız ile ilgili tüm bilgileri alarak gerekli muayene ve tetkikleri yaptırarak şifa elde edeceğimiz ilaçları reçete ile temin ettirip, hastalığımızla ilgili tedavi sürecini başlatabilir ancak onun gözetimi dahilinde sürdürülebilir ilişki kurabiliriz.
Yaşayan şeyh-mürşit de böyledir işte. Kendisine gelen müritlerin sorularına cevap verecek rüyalarını çözümleyebilecek ve manevi olabilecek özel hallerine karşın mevcut durumunu gözlemleyerek kendilerine nazar edecek ve bu sayede kendisine tasarruf sağlayacak bir kapasiteye sahip olan yaşayan bir Şeyh/Mürşit ile temas ederek sürdürülebilir bir ilişki sürmesi gerekmektedir. Aksi taktirde vefat etmiş ve alanında en Uzman Profesör doktor bile kendisinde bulunan ve ileride oluşabilecek tüm hastalıklarına karşı bir çare ve önleyici tedbir-hizmetler kapsamında destek alamaz.’ vurgusunda bulunmuştur.
Dünyasını değiştirmiş Allah dostları da böyledir; diyen, Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba);”Mevkisi ve makamı ne olursa olsun, dünyasını değiştirdikten sonra tasarrufu öncelikle 100 küsür elementler üzerinde akabinde de sevdiği ve himmet etmesine müsade edilen canlılara yönelik ancak tasarruf edebilir. ‘Yaşayan Şeyh-Mürşid ile yüz yüze-göz göze ve kendisine temas edebilmek suretiyle yapılacak ziyaret ve çeşitli sivil aktivitelerle bir araya gelinerek kendisinden lazım olan tüm ihtiyaçlar ancak elde edilebilir.‘ Bu bir sancaktır. Elden ele günümüze dek gelmiştir kaldı ki silsilenin (Silsile-i Sadat) ne anlamı kalır o zaman bakın ben de kardeşlerimin başındayım her gelene kapısını açmakla mükellefim onları dinlemek hal ve ahvalini sual etmek, rüyalarını ve bir takım manevi hallerini dinleyerek, gözlemleyerek mevcut durumlarına yönelik çare üretmeye ve doğru bilgilerle onları yönlendirerekle mükellefim.” şeklinde, sözlerine açıklık getirmiştir.
Mevlana Şeyh EfendiBaba Hüseyin Gümüş (K.S.A.) aynı konuya ilişkin, bir ayet üzerinden meseleye yönelik yaptığı açıklamalarını şöyle sürdürmüştür; “Kur’an’ı Kerim’deki Kehf suresinin 66. ayetinde ‘Musa (A.S.) ile Hızır (A.S.) arasında geçen o kutlu yolculuk çok net bir şekilde anlatılarak izahat edilmiş ve bu duruma ışık tutmuştur.”
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), bizlere bildirilene göre, ‘Mûsâ O’na (Hızır’a): Allâh’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tâbî olabilir miyim?’ dedi.’ Kurandaki bu hayret verici ve olağanüstü anlatım aslında yaşayan bir mürşid bulmanın ve onunla yol yürümenin önemine delildir. Hatta delilden de ötedir. Kaldı ki, normal yaşantı ve hayatın olağan akışında bulunan bir insan-mürit dünyasını değiştirmiş bir şeyh-mürşid ile manevi anlamda bir ilişki kurması ahir olan bu zamanda imkansız değilse de çok ama çok zordur. ‘Çünkü bir öğrenci mutlaka öğretmenine giderek, onu dinleyerek ve öğretmeni ile belli bir zaman geçirerek eğitimini ancak tamamlar. Vefat etmiş başka bir öğretmenden istifade etmesi imkansızdır.‘ Manevi haz-cezbe kazanımı için dünyada olmayan birinden faydalanmak başka bir şey, ama eğitim üzere öğrenim ve mevcut hallerinin sürdürülebilirliğini sağlamak ve tasarruf etmek için temas kurmak gayesiyle yaşayan biriyle yol yürümek çok başka bir şeydir. Bu iki denklem-denge birbirine böylece karışmamalıdır.” şeklinde ki açıklamalarıyla seven-ihvanlarını uyarmıştır.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba) konuyu detaylandırarak açıklamalarını şu sözlerle vurgulamıştır: “Bu nedenle tasavvuf geleneği ve adabı gereği dünyasını değiştirmiş bir mürşid ile değil de, yaşayan bir mürşid sayesinde seyr’u süluk ile birlikte tarikat yolunu yürüyerek menzile varmak gerekmektedir. ‘Aksi taktirde her mürit tüm yaşayan şeyh-mürşitleri bir kenara itmek-bırakmak suretiyle önceki zamanlarda yaşamış ve dünyadan göçmüş velilerle sözde yol yürümeye çalışırsa o yolun ucu kendisini anlamsız yerlere götürür!‘ Hatta, o dünyasını değiştirmiş vefat edenleri de aradan çıkarıp ‘Fena Makamı’nı bile kullanarak doğrudan doğruya gidip peygamberlere intisap ettim dese bile bu da çok adap ve gelenek dışı bir hareket olur!..” EDEBİLİYORSA TABİİ!
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), sözlerini şöyle devam ettirmiştir; ”Bir insan ‘Dünyada olmayan biriyle iletişim‘ halini kurabilmeyi başarabiliyorsa eğer, zaten o insan mürit değil ”Mürşid” olmuştur demektir. Ve hemen onun ”elini öpmek” lazımdır!.. Ancak bu durum hem tarikat adabına hem tasavvuf prensiplerine hem de Kur’an-ı Kerim’deki ayetlere karşın da terstir. Öyle ki, bir ayeti kerime (Tevbe-119) de Allah C.C.: ‘Ey iman edenler, Allah’a karşı gelmekten sakının ve ‘Sadıklarlarla birlikte’ olun…” diye buyurmuştur. Ayette anlatılmak istenilen denge ve irade nedeniyle bir mürit mutlaka dünyada bulunan-yaşayan bir şeyh-mürşid bulmalı ve onunla sürdürülebilir bir ilişki kurarak arzu ettiği içsel yolculuğuna adım atarak yürümelidir.” Şeklinde cevap vererek tarikat-cemaat içindeki günümüz şartlarında yaşanılanlara yönelik ışık tutmuştur.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘e yöneltilen “Efendim, Mürşid kimdir? Bir insanın Mürşid olduğu nasıl anlaşılır ve bir Mürşid nasıl bulunur?..” şeklindeki soruya verdiği cevap çok manidardır. Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün soruya ilişkin verdiği o cevap şöyledir: “Evladım, bir kişinin Mürşid olmasının iki yönlü-türlü ölçüsü veya özelliği vardır. Şöyle ki, birincisi Allah C.C. tarafından maneviyat üzerinden zuhurat veya rüya gibi yollarla Mürid’e bildirilen kişi Mürşittir. İkincisi de yanında oturtulduğu zaman ağzından Allah kelamından başka bir kelam çıkmayan ve yanında oturanların da aklına ve kalbine Allah C.C.’tan gayrı başka bir düşünce nakşetmeyen kişidir. Kaldıki, hiç bir büyük ben büyüğüm demez. Diyemez!..”
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün Şeyh Mürşid Dr. Rashid İbrahim Haake K.S. ile ilk karşılaşmaların da Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün ağzından çıkan ilk söz, ‘Sen benim için yaratılmışsın, ben de senin için…’ şeklinde olmuştur.
Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S.’ninyönlendirmesi ile başlayarak yürüttüğü manası çok derin ve anlamlı olan bu büyük adımın devamı için ise Kamuoyunda ‘Şeyh Mürşid Dr. Rashid İbrahim Haake K.S.‘ olarak bilinen Allah dostu ile sürdürmektedir.
Henüz 5 yaşında iken müslüman olma şerefine nail olan Alman asıllı ve şimdilerde ise İsviçre’nin Basel şehrinde görevsel anlamdaki yaşamını sürdüren Uzman Klinik Psikolog Dr. Şeyh Mürşid Dr. Rashid İbrahim Haake K.S. ve kendisi gibi sağlıkçı olan eşi Hacı Kadriye hanımefendiye yine batı ülkeleri başta olmak üzere, dünya genelindeki tasarrufunu halen devam ettirmektedir.
Bu sayede binlerce insan Müslüman olup İslamla şereflenmiştir. (ALLAH cc. onlardan razı olsun…)
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), Avrupa’da batı medeniyeti bünyesinde yürüttüğü Tarikat-Nakşibendi prensipleri ve geleneği görevini eş zamanlı olarak Türkiye’de de devam ettirmiştir. Doğup büyüdüğü ve halk nezdinde saygınlıkla anıldığı memleketi Nevşehir’in çakıllı köyü başta olmak üzere tüm ilçelerine yayılmış ve hatta çevre illerden de duyan herkesin kendisine ulaşarak bir vesile ile aynı duyguları ve maneviyatı yaşayan insanlar nezdinde başlayan topluluklar, gördükleri keramet, duydukları hoş sohbetler kalplerine nakşolmuş ki, zuhurat üzere bu ün İstanbul’a kadar yayılmış. Öyle ki, birçok ilçede belirli günlerde ve eş zamanlı olarak hatme-i zikir için bir araya gelerek toplanılmış ve dair bu anlamlı görevi son nefesine kadar layıkıyla sürdürmüştür.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), kendi kendine mana aleminden keramet, zuhurat veya herhangi bir zahiri görüntü gördüğünü iddia eden-böbürlenenlere yönelik: “Evladım, nihayetinde şeytan da aldığı müsaade ile sizlere birtakım görüntüler veya sizin nefsinize güzel gelecek şeyler gösterebilir. Unutmayın ki, o bir doğru gösterir ama yanında da hemen bin de yanlış yaptırır. Asla nefsinize uymayın ve görüntülere, seslere veya size sözde manadan verilmiş ve makamlar içinde gösteren sahte hallere inanmayın ve kibre düşmenizi sağlayan birtakım görüntülere de aldanmayın.” şeklindeki ifade ve hassasiyetle kendilerini uyarmıştır.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), bu ve benzeri durumlarda ısrarcı olanlara yönelikte “Velev ki doğru olsa, velev ki halleriniz rahmani de olsa içinizde tutun ve gizlilik içerisinde saklayın. ‘Hiçbir büyük ben büyüğüm demez’. Kaldı ki tüm bunların nazarda ve hikmette hiçbir manası ve önemi yoktur. Önemli olan efendimiz hazreti Muhammed Mustafa sav.’in de dediği gibi, az da olsa devamlılık içinde yaptığınız ibadetler ve nafilelerdir…” diye sevenlerine anlamlı ifadelerle yol göstermiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün görev yeri Şeyh-Mürşidinin talimatı ve yetkilendirmesi ile Batı (Avrupa) daki ülkeler olduğunu ve son nefesini de yine yetkili olduğu o bölgede verdiğini unutmamalıyız. Bu yetkilendirme ile ilgili ses kaydını da tüm seven-ihvanları dinlemiştir. (Yetkilendirme ve diğer karmaşalara son vermek amacı ile Mürşidi Bedir Karahan efendinin talimatını içeren ses kaydını paragrafın bitiminde tüm kamuoyuna paylaşılmıştır)
SES KAYDINI DİNLEMEK İSTEYENLER… LÜTFEN TIKLAYIN
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba) – Şeyh Mürşid Dr. Rashid İbrahim Haake K.S.
Bu minvalde Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)‘ün yerine geçtiğini iddia edenler ve oturduğu yerden rahatça vekil, halife yada her hangi bir titri üstlenmek suretiyle kendisine şeyh-mürşitlik atfedenler düşünme-akletmesi lazım ki, bu kutlu yol sadece Batı (Avrupa) da geçerlidir. Varsa bu sancağı yine Batı (Avrupa) da taşıyıp yürütmek isteyenler; kendisine, ilmine ve dair maneviyatına güvenenler Batı (Avrupa)’ya gidebilir.
Bu sayede kendisine sözde atfettiği vasıf-titir her neyse; bu sözde makamını ve yetkisini Batı (Avrupa) daki herhangi bir ülkede başlayıp, sürdürebilir. Aksi takdirde, taşın altına değil gövdesini henüz elini dahi koyamayan ve rahatlık içinde oturduğu yerden hüküm sürmeye çalışanlar, bir takım rüya, görüntüler veya zuhuratlar dahilinde kendisine rol biçenler ancak hüsrandadır.
Nitekim Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), “bu konuyla alakalı yukarıda verdiği bilgiyi yineleyip ve “şeytanın hileleri” kitapçığından örnek vererek ‘şeytan size bir doğru gösterir ancak, devamında da bin yanlış yaptırır‘, hüsrana düşürür ve böylece kaybetmenize vesile olur!..” şeklinde seven-ihvanlarını mükerrer-tekrardan dikkatle uyarmıştır.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba), Batı (Avrupa) dan kesin dönüş sonrası yasal ve sosyal haklarını kaybetmemek için düzenli giriş, çıkış yapma zorunluluğu nedeniyle Almanya’nın Münih şehrinde bulunduğu esnada hastalanarak acil hastaneye kaldırılmış. Kalp ve beyin ile ilgili devam eden rahatsızlıklarının tekrar nüksetmesi ile tedavi gördüğü hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiş, 79 yaşında hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Öyle ki, Allah dostları; “Maneviyat aleminin kendisine takdir ettiği görev yerinde başladığı noktada son nefesini vermeleri bir peygamber sünnetidir. Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kalan ve bir müddet sonra da tekrar Mekke’ye geri dönen hazreti Muhammed sav.’in yaşadığı hadisenin birebir aynısını yaşarlar” şeklindeki bilgi İslam ulemaları tarafından günümüze dek iletilmiştir.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)’ünmübarek naaşı eşi önderliğinde ailesi tarafından önce Mürşidi-şeyhi Mürşid-i Kamil Sultan Şeyh Bedir Karahan (Kutbul Aktab) K.S.‘nın da kabrinin bulunduğu şehir Kayseri havalimanına ve oradan da karayolu üzerinden memleketi olan ‘Nevşehir’in Derinkuyu ilçesindeki Çakıllı köyü‘ne getirilmiştir.
Ülke geneli ve çeşitli ülkelerden gelen içlerinde ihvan kardeşlerinin de bulunduğu tüm sevenlerinin yoğun katılımı ile daha önce vasiyet etmiş olduğu köyünde bulunan çakıllı mezarlığına 27.04.2008 tarihinde defnedilmiştir.
(Allah CC. himmetlerine nail, cennetinde de komşu eylesin. Amin.
Mevlana Şeyh Hüseyin Gümüş K.S. (Efendi Baba)’nın Tarikat silsilesi, Silsile-i Sadat-Silsileyi Saadat-Silsileyi Halidiyye-Silsileyi Ruhanniyeti…
Peygamber efendimiz hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) ile başlayan ve ”Sâdikat” (Sadıklar yolu) kurucusu Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.)’ye kadar gelen silsile isimleri sırasıyla şöyledir:
1 – Hazret-i Muhammed Mustafâ (sallâllâhu aleyhi ve sellem)
2 – Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk (radıyallâhu anh)
3 – Selmân-ı Fârisî (radıyallâhu anh)
4 – Kâsım Bin Muhammed (rahmetullâhi aleyh)
5 – Câfer-i Sâdık (rahmetullâhi aleyh)
6 – Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullâhi aleyh)
7 – Ebû’l-Hasan Harakānî (rahmetullâhi aleyh)
8 – Ebû Ali Fârmedî (rahmetullâhi aleyh)
9 – Yûsuf Hemedânî (rahmetullâhi aleyh)
10 – Ebu-l Abbas Hz. Hızır (aleyihisselam)
11– Abdülhâlık Gucdüvânî (rahmetullâhi aleyh)
12 – Muhammed Ârif Rîvgerî (rahmetullâhi aleyh)
13 – Mahmûd Encîrfağnevî (rahmetullâhi aleyh)
14 – Ali Râmîtenî (rahmetullâhi aleyh)
15 – Muhammed Baba Semmâsî (rahmetullâhi aleyh)
16 – Seyyid Emîr Külâl (rahmetullâhi aleyh)
17 – Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibendi (rahmetullâhi aleyh)
18 – Alâüddîn Attâr (rahmetullâhi aleyh)
19 – Yâkub-el Çerhî (rahmetullâhi aleyh)
20 – Ubeydullah-el Ahrâr (rahmetullâhi aleyh)
21 – Muhammed Ez-Zâhid (rahmetullâhi aleyh)
22 – Derviş Muhammed İmkenegî (rahmetullâhi aleyh)
23 – Hâcegî Muhammed Semerkandi (rahmetullâhi aleyh)
24 – Muhammed El-Bâkī Billâh (rahmetullâhi aleyh)
25 – İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî (rahmetullâhi aleyh)
26 – Muhammed Mâsûm Serhendî (rahmetullâhi aleyh)
27 – Muhammed Seyfüddîn Serhendî (rahmetullâhi aleyh)
28 – Seyyid Nûr Muhammed Bedâyûnî (rahmetullâhi aleyh)
29 – Mirzâ Mazhar Cân-ı Cânân (rahmetullâhi aleyh)
30 – Seyyid Abdullah Dehlevî (rahmetullâhi aleyh)
31 – Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (K.S.A.)
32 – Mevlânâ Osman Siraceddin (K.S.)
33 – Mevlânâ Şeyh Ömer Ziyaüddin (K.S.)
34 – Mevlânâ Muhammed Necmeddin-i Kübra (K.S.)
35 – Şeyh Baki Hocaefendi (K.S.)
36 – Kutb-ul Aktab Şeyh Bedir Karahan (K.S.A.)
37 – Mevlânâ Mürşidi Kamil Hüseyin Gümüş (K.S.A.)
38 – Mürşid Dr. Rashid İbrahim Haake (K.S.A.)
İyilik Sağlık Vakfı ‘Emin Kır’ olayına neden sessiz?