Adem Çevik: Siyonizm CEDAW dayatmasıyla aileyi 41 yıldır ifsat ediyor!
“Siyonizm CEDAW dayatmasıyla aileyi 41 yıldır ifsat ediyor!”
SİYONİZM CEDAW Sözleşmesiyle anayasa kanun sözleşme dayatmasıyla aileyi insanlarımızı 41 yıldır İfsat ediyor!.
CEDAW RAPORU
24Temmuz1985/2025 yıldönümü
Türkiye Aile Meclisi bülteni
Adalet Platformu ve Türkiye Aile Meclisi AİLEM Başkanı Adem Çevik CEDAW Sözleşmesi ile küresel siyonizmin ülkemizde aileyi ve nesli hedef aldığını söyleyerek yetkililere seslendi.
Adalet Platformu Başkanı Adem Çevik yaptığı açıklamada şunları söyledi:
CEDAW 2. Maddesiyle ADALET DEĞİL EŞİTLİK doktrinine bağlı olduğu için, 5. Maddesinde kalıplaşmış rolleri değiştirmek için kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirerek toplum mühendisliği rolünü oynadığı için, 9. Maddesinde çocuğun tabiiyeti konusunda eşit haklar vererek soyun erkekten devamını kabul etmediği için, 10. Maddesinde karma eğitimi teşvik ettiği için, 11. Maddesinde Çocuk bakımevleri kurulmasını teşvik ederek çocuğun annesine en çok ihtiyaç duyduğu yaşlarda anneden çocuğu koparıp annenin bebeğini (anasız) kreşe, anaokuluna bırakarak kadın istihdamı adı altında çalışmasını teşvik ettiği için, “insanlığın son kalesi” AİLE hızla çözülmektedir. Türkiye’de ailenin çözülmesi gavura gavur fahişeye fahişe demenin yasaklandığı 3 Kasım 1839’da başlayıp İsviçre Medeni Kanununun 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girmesiyle ikinci adımını atmıştır. 21 Haziran 1946 BM-CSW Kadın Statüsü Komisyonunun dayatmaları ülkemizi de etkilemiştir. 4 Kasım 1950’de AİHS ile devam etmiş, 1985’in 14 Ekiminde CEDAW Sözleşmesinin Bakanlar Kurulunun onayına ilişkin kararının ResmiGazete’de yayımlanmasıyla zirve yapmıştır. 10 yıl önce 11 Mayıs 2011’de imzalanan ve 24 Kasım 2011’de TBMM’de tüm partilerin oybirliğiyle şerhsiz 24 dakikada kabul edilen İstanbul ifsat sözleşmesi ile aile kurumuna insanlığa öldürücü darbe vurulmuştur. Sözleşme kalktı ama dayattıkları 6284 kanunu ve toplumsal cinsiyet eşitliği maskesiyle eşcinselleştirme teşvikleri ve yönetmeliği yürürlükte.
Eşitlik kavramı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile BM-CEDAW Sözleşmesi içeriğinden gelmiş ve Türkiye mevzuat sistemini Darbeci 1982 Anayasası’ndan başlayarak kökten değiştirmiştir. Gerek eski Türk Medeni Kanunu’nda ve gerekse eski Türk Ceza Kanunu’nda kadın erkek arasındaki eşitliği bozduğu sanılan hükümler “ayrımcılık” yaklaşımı iddiasıyla mülga edilmiş, yeni TMK, TCK mevzuatları çıkarılmıştır.CEDAW Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve İstanbul Sözleşmesi;1) toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet eşitliği veya Toplumsal Cinsiyet Adaleti2) cinsel yönelim-homoseksüalite, cinsel tercih 3) dinin ve geleneklerin kökünün kazınması gibi üç başlık da tüm sözleşmelerin içeriğinde yer almış olup bunlar küresel şer güçlerin hedefleridir.Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alan fıtrata ve hukuka aykiri toplumun geleneksel erkek-kadın rollerini bozan “toplumsal cinsiyet eşitliği TCE” kavramı CEDAW’da da ifade edilmektedir.
Bu kavram, CEDAW Komitesi’nin 19 Sayılı Tavsiye Kararı (11. oturum, 1992) içeriğinde şöyle ifade edilir: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadınların, erkeklerle eşit olarak hak ve özgürlüklerini kullanmalarını ciddi şekilde engelleyen bir ayrımcılık biçimidir.”“cinsel yönelim” ifadesinin de homoseksüel/intersex/quer kimliklerin yasal korunma kazanması amacıyla İstanbul Sözleşmesi madde hükümlerine dahil edildiği gibi CEDAW Komitesi 4–22 Ekim 2010 tarihli Kırk Yedinci Oturumun’da alınan; 27 Sayılı Genel Tavsiye kararının 13. maddesinde yaşlı kadınların cinsel yönelimlerinin ayrımcılığa maruz kalmalarına yol açtığı belirtilir. Keza, yine aynı oturumun 28 Sayılı Genel tavsiye Kararı’nın 18. maddesinde bu kez “Kadınların cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz kalması ırk, etnik köken, din ya da inanç, sağlık, sosyal statü, yaş, sınıf, kast ve cinsel yönelim ile cinsel kimlik gibi kadınları etkileyen diğer faktörlerle de ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır” ifadesine yer verilir.
CEDAW EVLİLİK VE AİLE İLİŞKİLERİ İLE BUNLARIN BOZULMASININ EKONOMIK SONUÇLARI 29. GENEL TAVSIYE KARARI;
39. Bazı hukuki sistemler boşanma nedenleri ve boşanmanın ekonomik sonuçları arasında doğrudan bir bağlantı kurar. Kusura dayalı boşanma rejimleri kusur durumunun söz konusu olmaması durumunda mali hakları koşul olarak sunabilir. Bunlar eşlerine ilişkin mali yükümlülüklerini ortadan kaldırmak üzere kocaları tarafından suiistimal edilebilir. Birçok hukuk sisteminde kusura dayalı boşanma tefhim edilen eşlere mali destek hak olarak verilmez. Kusura dayalı boşanma, boşanmanın temeli olarak kadından erkeğe kıyasla daha büyük ihanet kanıtı istenmesi gibi kadınlar ve erkekler için farklı standartlar içerebilir. Kusura dayalı boşanmanın ekonomik çerçevesi çoğunlukla mali olarak bağımlı olan kadının dezavantajına işler. (KADININ KUSURUNA DAYALI OLARAK NAFAKA ALAMAMASININ ÖNÜNE GEÇİLMİŞ!!!)
Taraf Devletler:
Eşlerine yönelik yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmak üzere erkekler tarafından suiistimal edilebilecek boşlukları ortadan kaldırmak amacıyla boşanma nedenleri ve mali sonuçları birbiriyle ilişkilendiren hükümleri gözden geçirmeli;
Evlilik süresince kadın tarafından aile ekonomisinin refahına sağlanan katkıların tanzimini sağlamak üzere kusura dayalı boşanmalara ilişkin hükümleri gözden geçirmeli;
Boşanmanın temeli olarak kadından erkeğe kıyasla daha büyük ihanet kanıtı istenmesi gibi kadınlar ve erkekler için farklı standartları ortadan kaldırmalıdır.
Yine CEDAW Komitesi’n 14 Temmuz 2017 tarihli 35 sayılı Tavsiye Kararı’nın 7. maddesinde;“Bir çok devlette, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti düzenleyen mevzuat ya yoktur, ya yetersizdir ve/veya uygulamada yetersizlikler mevcuttur. Çoğunlukla GELENEK, KÜLTÜR, DİN veyahut köktenci ideolojiler adına meşru kılınan ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı veya şiddeti ortadan kaldıracak hukuki ve politik çerçevelerin erozyonu, ekonomik ve finansal krizlerin ardından kamu harcamalarında genellikle “tasarruf tedbirlerinin” parçası olarak gidilen kesintiler, devletin tepkilerini daha da zayıflatmaktadır. Demokratik alanların daralması ve neticesinde hukukun üstünlüğünün kötüye gitmesi bağlamında, tüm bu faktörler kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin yaygınlaşmasına imkan tanımakta ve şiddetin cezasız kaldığı bir kültürün oluşmasına yol açmaktadır.”
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 12. Maddesinde ise;“Taraf devletlerin, Sözleşmenin 2. maddesinde ve kadının adalete erişimine ilişkin 33 sayılı Genel Tavsiyede belirtilen en temel yükümlülüklerine ilişkin 28 sayılı Genel Tavsiye, kadına karşı ayrımcılığın kadınların hayatlarını etkileyen diğer faktörler ile ayrılamaz bir biçimde bağlantılı olduğunu teyit eder. Komite, bu faktörlerin, etnisite/ırk, yerli veya azınlık olma durumu, renk, sosyoekonomik durum ve/veya kast, dil, din veya inanç, siyasi düşünce, tabiyet, medeni durum ve/veya anne olup olmama, yaş, şehirde/kırsalda yerleşim, sağlık durumu, özürlülük, mülk sahibi olma, lezbiyen, biseksüel, transeksüel veya interseksüel olma, okuma yazma bilmeme, kadın kaçakçılığı, silahlı çatışma, sığınma hakkı talep etme, göçmen olma, kendi ülkesinde yerinde edilme, vatansızlık, göç, evin reisi olma, dul olma, HIV/AIDS taşıma, özgürlüğünden mahrum olma, hayat kadını olma, coğrafi uzaklık ve hakları için mücadele eden kadınların damgalanmasını kapsayabileceğinin altına çizer.”
Okumadan Geçme Bakanlık açıkladı: İstanbul Sözleşmesi ve LGBT ile alakası yoktur
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 26. Maddesinde,“Sözleşme ayrıca MEVCUT DİNİ, GELENEKSEL, YERLİ VE TOPLUMSAL ADALET SİSTEMİ NORMLARININ DA STANDARTLARIYLA UYUMLU HALE GETİRİLMESİNİ ve bunun yanı sıra kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddete neden olan, teşvik eden veya meşrulaştıran veya bu eylemler için ceza verilmemesine neden olan tüm yasaların yürürlükten kaldırılmasını gerektirmektedir.”
35 sayılı Genel Tavsiye Kararı’nın 31. Maddesinde ise;“GELENEKSEL, DİNİ VE YEREL yasalar da dahil olmak üzere kadınlara karşı ayrımcılık yaparak onlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti tetikleyen, neden olan, meşru kılan veya tolere eden TÜM YASAL HÜKÜMLERIN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI.ÖZELLİKLE AŞAĞIDAKILER YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMALIDIR:
a) Çocuk yaşta veya zorla evlilik ve diğer zararlı uygulamalar da dahil olmak üzere, çocuk da dahil, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddete izin veren, tolere eden veya bunları görmezden gelen hükümler, KÜRTAJI, LEZBIYEN, BISEKSÜEL VEYA TRANSSEKSÜEL OLMAYI, SEKS IŞÇILIĞI VEYA FAHIŞELIĞI SUÇLU OLARAK KABUL EDEN YASALARIN yanı sıra engelli kadınları bilgilendirip rızalarını almadan tıbbi prosedürler gerçekleştiren hükümler veya kadınlara ölüm cezası verilmesi yönündeki ayrımcı uygulamayla sonuçlananlar da dahil olmak üzere kadınları orantısız olarak etkileyen diğer ceza hükümleri.b) Kadınların şiddetten korunması için özgürlüklerini kısıtlayan prosedürler, ‘bekaret’ odaklı uygulamalar ve sözde ‘namusun korunması’, geleneksel özürler, mağdurların ailesinin özür dilemesi veya cinsel saldırıdan sonra mağdurun faille evlendirilmesi gibi KÜLTÜR, DİN VEYA ERİL AYRICALIĞA DAYALI yasal savunma veya indirgeyici faktörler, kadın sanıkların aleyhine toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tarihini yok sayan adli uygulamaların yanı sıra genellikle kadınlara yönelik olan taşlama, kırbaçlama ve ölüm gibi en ağır cezalarla sonuçlanan uygulamalar.”CEDAW dayatması anayasaya bile girmiştir. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi’nde “kadına yönelik pozitif ayrımcılık” uygulamalarının Anayasaya veya hukukun üstünlüğüne aykırı olduğu dile getirilememektedir AYM madde 10, “kadın erkek eşitliğini gerçekleştirmek için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağını” hükme bağladığından “kadın lehine ayrımcılık” anayasaya aykırı değildir!
Anayasa 90. Madde hükmüne göre kadına pozitif ayrımcılık yapan uluslararası anlaşmalar, KANUN hükmündedir ve bunun için Anayasa’ya aykırılık iddiası ile AYM’ne başvurulamaz.
Dolayısıyla Küresel ŞER güçlerin Aileyi yoketme savaşına karşı Elbirligi ile insanlığımızı ailemizi geleceğimizi korumak için ELBİRLİĞİ ile KELEBEK ETKİSİYLE VAROLUS SAVAŞI vermeliyiz.İstanbul Sözleşmesi şiddeti önleme maskesiyle şiddet üretiyor CEDAW ise ayrımcılık maskesiyle kadın erkek savaşı var yalanıyla ayrımcılıği körüklüyor. Ayrımcılığı önleme bahane hükümlerine ve gerekse AİHS’in 14. Maddesindeki “Ayrımcılık Yasağı” ilkesi (bal/zehir) tuzaklarina dikkat etmek gerekir.CEDAW, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979 yılında kabul edilmiş, 1981’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 12 Eylül 1980 ihtilali süreci ile devletin en temel yasasını Avrupa ve BM tarafından belirlenen hak, özgürlük kriterlerine bağlanarak belirlemeyi hedeflemiştir.
Bu kapsamda 1982 Anayasa’sı, AİHS-CEDAW esaslarını gözeterek kaleme alınmıştır.
AİHS ise 04.11.1950 tarihinde Roma’da kabul edilmiş, 03.09.1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi, 04.11.1950 tarihinde imzalamış ve 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Kanun ile onaylamış, Avrupa Konseyi tarafından üyelik 18.05.1954’de yürürlük kazanmıştır. Türkiye, 28 Ocak 1987’de AİHM’ne bireysel başvuru hakkını tanımış, Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini ise 28 Ocak 1990’da kabul etmiştir
Anlaşılacağı üzere, Türkiye Birleşmiş Milletler-CEDAW ile Avrupa Konseyi-AİHS gibi iki temel sözleşmeyle iç hukukuna küresel etik-norm düzeninden “kanun” aktarmaktadır. İstanbul Sözleşmesi, gerçekte Türk kadınının ve “genişletilmiş kadın figürlerin” erkek kimliğinin davranışlarını gözleme, denetleme, engelleme ve cezalandırma kolluğuna dönüştürülmesini hedeflemektedir. Dolayısıyla bu figürle mücadele, etiğe karşı ahlâk esaslı bir aile modeli teklif etmek ve yaşamak olabilir.
ANAYASA:AY Madde 10- Kanun Önünde Eşitlik:Anayasa’nın bu maddesi iki kez değişikliğe uğramıştır. 2004’de Anayasa’nın 10. maddesine “kadın erkek eşit haklara sahiptir. Devlet kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinde yükümlüdür” kuralı eklendi. 2010’da bu değişikliğe “Devletin kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanmaz” cümlesi eklendi.Anayasa’nın 10. maddesi İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa iptal edilse bile devletin kadın-erkek eşitliği temelinde ayrımcılık yapamayacağını düzenlemektedir. Keza bu madde, kadınlara yapılacak pozitif ayrımcılığın “ayrımcılık yasağı”nı ihlal etmediğini anayasal ilke olarak kabul etmiştir. Anayasa’nın 10. maddesi yürürlükte olduğu sürece, İstanbul Sözleşmesi’nin dayattığı 6284 sayılı yasa ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti maskesiyle eşcinsellik teşviki şiddeti, cinayetleri arttirmaya devam edecektir
AY madde 41- Ailenin korunması ve çocuk hakları:AY’nın 41. maddesi, ailenin karı-koca arasında eşitliğini düzenlemektedir. Bu madde, İstanbul Sözleşmesi’nin 12/1 maddesindeki “Taraf devletlerin, kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların (dinin) kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri almak” yükümlülüğüne dair ifadelerin daha yumuşak şekilde dile getirilmesinden ibarettir.
CEDAW dayatmasiyla AY’nın Başlangıç kısmıyla, 10. ve 41. maddelerinde yer alan hükümler nedeniyle aile hakkında müspet neticelere vesile olmayacaktır. AY madde 90- Milletlerarası Anlaşmalar İç Hukukun Belirleyeni ve Parçasıdır:Anayasa’nın 90. maddesine 2004 yılında yapılan bir değişiklikle uluslararası anlaşmaların iç hukuktaki yeri belirlenmiştir. Buna göre, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” Ayrıca bu madde şu hükmü getirir: “Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” AY 90. madde, Türkiye’de seçimle gelen TBMM’nin millet iradesini, çoğunluk milletvekillerinin oylarıyla köklü şekilde by-pass etmektedir. Uluslararası sözleşmeleri Anayasa’nın üstünde bir norm olarak getirmektedir. Bu anlamda Türkiye AİHS, CEDAW, CEDAW ek Protokol, Pekin Deklarasyonu, Lanzarote, Fullbright, İSTSÖZ/istanbul Sözleşmesi DSÖ/WHO İKLİM gibi sözleşmeleri imzalamış ve iç hukukunda da bu sözleşmelere göre değişiklikleri gerçekleştirmiştir.
TÜRK MEDENİ KANUNU:CEDAW’ın 16. maddesi “Evlenme ve aile ilişkileri alanındaki haklar” başlığını taşımaktadır.
CEDAW’ın 16/1 maddesinin TMK’na yansıdığını görmekteyiz. CEDAW’ın Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin 21 Sayılı Tavsiye Kararı’nda da (13. oturum, 1994) “Hangi biçimde olursa olsun ve bir ülkedeki yasal sistem, din, âdet veya gelenek ne olursa olsun, kadının aile içinde maruz kaldığı muamele, Sözleşmenin 2. Maddesi gereğince hem hukuken hem de özel alanda tüm insanlar için geçerli eşitlik ve adalet ilkeleriyle uyumlu olmalıdır” hükmüne yer verilerek yasaların geleneğin eşitsizlik doğuran yapısına izin vermemesi gerektiği belirtilir.Görüldüğü üzere CEDAW, geleneğe karşı Aile yapısını değiştirecek bir norm düzeni kurmakta ve Sözleşmeyi imzalayan devletleri de bu norm düzenini hayata geçirmek için yükümlü kılmaktadır. EDAW’ın Medeni Hukuk’ta gerçekleştirdiği değişiklikler aşağıdadır:
Okumadan Geçme Fatih Erbakan'dan "6284 kırmızı çizgimiz" diyen Özlem Zengin'e ayar!
Süresiz Yoksulluk Nafakası:743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin nafaka başlıklı 144. maddesinde yoksulluk nafakasının bir yıl süreyle verileceğine ilişkin düzenleme, 1988 yılında 3444 sayılı kanunun 6. maddesiyle değiştirilerek süresiz hale getirildi. 1988 öncesi bir yıldı.22.11.2001’de yasalaşan 1.1.2002’de yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Yoksulluk Nafakası başlıklı 175. maddesinde süresiz nafaka hükmü muhafaza edilmiştir. Bu yasa değişikliği ile 10 gün evli kalıp boşanan kadınlara dahi yoksulluk nafakası bağlanması yolunda kararlar alınmaktadır.
Evin Reisi:Türkiye CEDAW’ı kabul ettikten sonra Türk Medeni Kanunu’nda “evin reisi”ni belirleyen eski hükmü mülga etti ve eşlerin aile birliğini beraberce yönetecekleri hükmünü getirdi.
CEDAW Komitesi, 1994’de 21 Sayılı kararının 28. maddesinde erkeğin tek başına ailesinin nafakasından sorumlu olduğuna dair yaklaşımın akıl dışı olduğu belirtilmektedir. Oysa Türkiye’de geleneksel aile, erkeğe “ailesinin ve çocuklarının nafakasından tek başına sorumluluğu” getirmekte ve buna karşı “kavvam” reislik hakkı vermektedir.
CEDAW’ın nafaka yükümlülüğü tavsiye kararına Türkiye çeyrek asırdır uygulamamakta hatta yoksulluk nafakası ödeyemeyenler hapse atılabilmektedir ve tekrar aile kurmasının önü kapatılarak soykırıma ve şiddete, cinayete sebep olabilmektedir…
Mal Rejimi:Medeni Kanun’da CEDAW etkisine dair diğer bir konu “mal rejimi”dir.743 sayılı mülga Medeni Kanun, mal ayrılığı rejimini yasal mal rejimi olarak kabul etmişti. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nda; “edinilmiş mallara katılma rejimi” getirildi ve eski kanunda yer alan “mal ayrılığı rejimi” seçimlik olarak düzenlendi. Günümüzde evlenecek erkek müstakbel eşine “mal ayrılığı rejimi”ni teklif edememekte, teklif ettiği takdirde art niyetli sayılmaktadır.
Nafaka Ödememe Cezası:CEDAW dayatmasıyla Medeni Kanun’da yapılan değişiklikler, farklı kanunlardaki hükümleri de tehlikeli düzenlemeler haline getirmiştir. İİK, nafaka ödememeyi “suç” kapsamında görmektedir. Boşanmalar arttıkça, nafaka kararları da artmakta ve İİK’nun “nafaka ödememe cezası” kapsamındaki hükümleri, ülkenin boşanmış erkeklerini cezaevine çekmektedir.
Evlenme Yaşı:Eski 743 sayılı Medeni Kanun madde 88’de evlenme yaşı erkek için on yedi, kadın on beş yaşını ikmal etmeleri şartını haiz olarak düzenlemişti. Hâkim, fevkalade hallerde ve pek mühim bir sebebe mebni on beş yaşını ikmal etmiş olan bir erkeğin veya on dört yaşını bitirmiş olan bir kadının evlenmesine müsaade edebiliyordu. Yeni 4721 sayılı Medeni kanun ise madde 124’te evlenme yaşını “Erkek veya kadın on yediyaşını doldurmadıkça evlenemez” şeklinde düzenledi. Yeni Medeni Kanun, hem kadın-erkek cinsleri arasında evlenme yaşı farkını kabul etmemekte hem de kadın-erkek arasındaki olağan evlenme yaşını yükseltmektedir.
Oysa Türkiye’de “genç yaşta evlilik” meselesi 1938/2002 arası 64 yıl boyunca uygulanan eski kanun hükümlerine dönüldüğü takdirde büyük oranda çözülecektir. CEDAW dayatmasıyla 18/28 Haziran 2014 tarihinde çıkarılan TCK 102/103/104/105 deki fıtrata aykırı cezalar ıslah edilmelidir.
CEDAW Komitesi, 21 Sayılı Tavsiye Kararı’nın (13. oturum, 1994) 16. maddesinde taraf devletlere bu yükümlülüğü vermişti: “Viyana Deklarasyonunun ilgili hükümlerini göz önünde bulundurarak, Komite, kadın ve erkekler için asgari evlenme yaşını 18 olarak belirlemektedir Dolayısıyla, taraflar tamamen reşit olmadıkça ve fiil ehliyetine sahip olmadıkça, evliliklerine müsaade edilmemesi gerekmektedir.” CEDAW, İst söz ve Lanzarote sözleşmelerine göre fuhuş serbest, evlenmek yasak… Hristiyan laik isviçreden alınan kanunlarla çok metresli hayat teşvik edilmiş ama çok eşlilik yasaklanmıştır. 2.3. 4.eş olan kadınların hakkı korunmamıştır. Mağduriyetler devam etmektedir
Kadının Çalışmak İçin Kocadan İzin Alma Mecburiyetinin Kaldırılması:743 sayılı Medeni Kanun’un 159. maddesi, evli bir kadının koca izniyle bir iş ve sanatla iştigal edebileceğine hükmediyordu. Bu maddenin anayasaya aykırı olduğu hususu hakkında İzmir 4.Sulh Mahkemesi 25Mayıs1990 tarihinde “Türk Kanunu Medenisi”nin “Karının meslek veya sanatı” başlıklı 159. maddesinin Anayasa’nın 10., 49. ve 50. maddelerine aykırılığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.Anayasa Mahkemesi 29 Kasım 1990 tarihinde 159. maddenin iptaline karar verdi.
Bu karar, CEDAW ve AİHS etkisi ile kaleme alınan 1982 Anayasası’nın “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmü gereğince verildi.
TÜRK CEZA KANUNU:
Evlilik içi tecavüz:CEDAW etkisiyle gerçekleştirilen diğer mevzuat değişikliği TCK’dır. “ev içi tecavüz” CEDAW emri gereği düzenlenmiştir, İstanbul Sözleşmesi 6284 sayılı yasada da tekrar edilmiştir
24Temmuz2025
@AdemCevik
Türkiye Aile Meclisi AİLEM Başkanı
ailehaklari@gmail.com 05327036115 05322033274
İstanbul üsküdar selamiali cad. 17
TurkiyeAileBirligi.t.me https://is.gd/Kjhync
Not: Bu haberin tüm sorumluluğu Adem Çevik'e aittir.