Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

AHMET DURKAYA’DAN:’DÜN-BUGÜN-YARIN!’ DENKLEMİ…

“DÜN-BUGÜN-YARIN!” Dün Ne Yaşadık,

“DÜN-BUGÜN-YARIN!”

Dün Ne Yaşadık, Bugün Ne Yaşıyoruz, Yarın Ne Yaşayacağız?

“Dün’ü olmayanın bugünü hiç olmaz.Dün yanlışıyla doğrusuyla bilinmesi gerekir. Önemli olan dünü anımsayıp, ders çıkarıp geleceğe öyle bakabilmektir.

Beni hep etkilemiştir kocaman ağaçlar. Rüzgar ne kadar sert eserse essin sarsamaz onları. Ne sel, ne toprak kayması yerinden edebilir. Sarsılmazlar çünkü toprağın derinliklerine yayılmış sağlam kökleri vardır, tutar onları. Kökler ağacın kendisini koruduğu gibi, ağaç da o kökleriyle çevresindeki toprağı tutar, kaymasını önler.

Toplumlar da böyledir. Kökleri ne kadar derinlere yayılmış ise, o kadar sağlamdırlar. Ne kadar derinlerden beslenirlerse, o kadar güçlü.

Türkiye’de, yüzyıllarca siyasi ve sosyal budanmalar yaşandı. Birçok kurum kendisini geliştiremedi. Yenileyemedi. Kötü emelli insanlar, siyaseti kendi şahsi ikballerine kurban ettiler. Yüzlerce yıl, dünya devletliği yapmış Osmanlı Devleti gibi bir devletin lağvedilmesine zemin hazırladılar.

Ama bütün bu olumsuzluklar, ağacın budanması gibidir. Ya da İnebahtı mağlubiyetinin ardından Sokullu Mehmet Paşa’nın söylediği şekliyle, bir sakal traşı gibidir. Traş edilen sakal daha gür çıkar. Yeterki, köklere halel gelmesin.

Bir dönem, bu gerçeğin farkında olanlar, saldırılarını köklere yöneltmeye başladılar. Koca gövdeyi besleyen, birbirinden harika meyveler vermesine imkan veren köklere. Eğer köklere zarar verilebilirse, gövde bir müddet sonra en küçük bir fırtınada bile yerle bir olabilecek hale gelir. Bunun için toplumu besleyen temel kaynaklara yöneldiler. Bir kültürel dejenerasyon başlattılar. Bir yandan Batılılaşmayı yükselen bir değer haline getirirken, diğer yandan da toplumun beslendiği İslam kaynaklarını kurutmaya çalıştılar. Toplumu hem kültürel hem de ekonomik açıdan zayıf hale getirdiler. Yetinmediler, tahrip çalışmalarını bir şekilde sürdürmeye devam ediyorlar.

Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen, toplumun beslendiği kökler sağlam. Darbelere maruz kalsa da, onların farkında ve oradan beslenmeye devam ediyor.

Türkiye yirminci yüzyılı, kendini bulma mücadelesiyle geçirdi. Ezanı aslına irca eden Menderes’ten, Türkiye’nin dünyaya açılmasına zemin hazırlayan Özal’a ve Müslüman halkın gündemine ziraat, hayvancılık ve esnaflığın dışında sanayi hamlesini getiren Erbakan’a kadar birçok devlet adamı bu mücadeleyi verdi.

Yirmibirinci yüzyılda, Türkiye’de artık toparlanma süreci iyiden iyiye hızlandı. Ak Parti hükümetleriyle bir yandan ülkenin ekonomik açıdan gelişmesi sağlanırken, bir yandan da Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın liderliğinde kronikleşmiş sosyal ve kültürel sorunlarla yüzleşme yoluna gidildi. Bu, toplumsal barış ortamını oluşturabilecek önemli bir adımdı.

Türkiye, yüklerinden kurtulmaya başlıyor artık. Son dönemlerde yaşı müsait olanlar, her alanda devrim niteliğinde gelişmelere şahit olunduğunu teslim edeceklerdir. Gelinen noktayı doğru okumak gerek.

Bugün Türkiye üzerinde oynanan çok uluslu oyunları da bu çerçevede değerlendirmeli. Sahip olduğu güç, bir yandan kendi iç dinamiklerini harekete geçirdiği gibi, bir yandan da bölgesel bir aktör olmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye, tarihsel misyonuna yeniden sahip çıkmak durumundadır. Güçlü ağaçların yaptığı gibi, çevresini korumak durumundadır.

Kendi medeniyetimizi yükselttikçe yarınımız güzel olacaktır. Ambalajı, kabı ne kadar güzel olursa olsun, içine koyduğunuz su kaliteli değilse yarınımızdan umutlu olamayız. Dışımızda içimizde güzel olmak zorunda. Ölmezde yarına kalırsak, filizlenip yeşeren ağaçların meyvesini milletçe görürüz.

Bu ülkeye bir gram hizmeti ve faydası dokunan her kim varsa mükafatını, ödülünü mutlaka alacaktır.

Yeni bir yazıda buluşmak ümidiyle Allaha emanet olunuz.